Jump to content

Petrol Kirliliği Nedir?


Önerilen İletiler

Dünya yüzeyindeki tüm ülkelerin enerji gereksinimleri ve teknik gelişimleri denizler üzerinden çok büyük miktarlarda petrol ürünün tüketici ülkelere taşınmasını zorunlu hale getirmiştir. Bu taşımalar sürecinde gittikçe artan bir şekilde deniz kazaları oluşmakta ve deniz ortamı bu kazalar sonucunda denize dökülen petrol ürünlerinden ciddi boyutlarda etkilenmektedir. Bu kazalar dışında da gemilerin normal işleyişiyle ilgili olarak tankların yıkanması ve petrol atıklarının suya boşaltılması gibi nedenlerle denize bırakılan petrol ürünlerinin yılda yaklaşık 1 milyon ton gibi küçümsenmeyecek miktarı denizde kıyıları bulunan ülkelerde endişelere yol açmaktadır. Türkiye’yi çevreleyen denizlerde kaza sonucu kasten veya bilinçsizce denizlere ulaşan petrol atıkları su yüzeyinin yağ filmleriyle kaplanmasına, katran yumrularının oluşumuna, ortamda yaşayan canlıların ölümlerine, özellikle de denizlerin çeşitli kullanım şekillerinin zarar görmesine yol açmaktadır.
Petrol bileşiklerinin deniz ortamında bulunmaları dört grupta ele alınmaktadır:
*İnsan tarafından suya bırakılan veya kaza sonucu dökülen petrol bileşikleri
*Deniz organizmalarının fizyolojik ve metabolik faaliyetleri sonucu dökülen petrol bileşikleri
*Deniz dibi katmanlarından doğal olarak su içerisine sızan petrol ürünleri
*Petrol ürünlerinin işlendiği rafinelerden veya petrol sondajlarından kaynaklarından üretilen ürünler

Söz konusu petrol ürünleri çok değişik fiziksel ve kimyasal özelliklere sahip olduklarından deniz ortamında yaratacağı etkiler de çok farklı olabilmektedir. Ham petrol, yer kabuğunun katmanları arasında hayvansal ve bitkisel maddelerin basınç ve ısı etkisiyle ayrışması yoluyla oluşan birikimi oldukça karmaşık ve bölgeden bölgeye kompozisyon ve özellikleri farklılık gösteren doğal bir üründür.
Petrol, başlıca parafinik ve naftenik hidrokarbonlarla S, O2 ve N içeren bileşiklerin bir karışımıdır. Ayrıca bileşiminde eser miktarda metal bileşikler de bulunur. 1950’li yıllara kadar ham petrolün benzin, mazot, fuel-oil gibi ürünlere ayrışması (rafinerizasyonu) kuyuların bulunduğu bölgelerde yapılmaktaydı. Bu süreçte deniz üzerinden gerçekleşen taşımacılıkta rafine edilmiş petrol ürünlerinin taşınması söz konusuydu. Daha sonraları bu işlemler gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerde yapılması ve rafine ürünler yerine ham petrolün taşınması yoğunluk kazanmıştır. Bu ise tankerlerin gittikçe daha büyümesine ve daha büyük tankerlerin yapılmasına yol açmıştır. Gerek taşımacılık gerekse petrol arama faaliyetleri ile açık deniz alanlarında oluşan petrol kirlenmelerinin yanı sıra ham maddelerinin boşaltılmasındaki kolaylık nedeniyle genellikle dalga ve rüzgarların etkilerine karşı korunan kıyı kesimlerinde kurulan rafineriler boşaltma ve yükleme sürecinde veya proses nedeniyle denize ulaşan atık sularıyla bu yarı kapalı bölgelerin ağır bir şekilde kirlenmesine neden olmaktadır. Söz konusu rafinerilerde distilasyon ve parçalama yöntemleri uygulanarak ham petrolden elde edilen ürünlerin %55-98’i hidrokarbonlardan oluşmaktadır. Bu hidrokarbonları kökenlerden ayıracak olursak %30’unun parafinik hidrokarbonlardan (alkan), %50’sinin naftenlerden (sikloalken), %15’inin aromatik bileşiklerden, %5’inin de oksijenli, kükürtlü ve azotlu hidrokarbonlu bileşiklerden oluştuğu görülür.
Parafinik hidrokarbonlar; bu gruba giren hidrokarbonlar tek karbonlu metan (CH4) ve iki karbonlu etandan (C2H8) başlayarak 60 veya daha fazla karbon atomu içeren bileşiklere kadar uzanır. Bunlar düz zincirli veya dallanmış bir karbon iskeletine sahiptirler. Petrol ürünlerinde düz zincirli bileşikler baskındır.
Naftenler (sikloalkenlar); bunlar 5 veya 6 karbon atomu halkasına sahip (monosiklik) ve çok halkalı (polisiklik) maddelerden oluşurlar. Bu halkalarda alkil gruplarının da yer aldığı görülebilir.
Aromatik bileşikler; bunlar ham petrolde nadiren bulunurlar. Benzen, toluen, ksilen, gibi maddelerden oluşurlar.
Ham petrol içeriğinde yer alan ve ekolojik açıdan önemli elementler V ve Ni’dir. Bunların miktarları ham petrolün asfaltlaşmasıyla artış gösterir. Bunların dışında ham petrol içeriğinde Fe, Co, Cr, Hg ve As gibi elementler de bulunmaktadır. Bütün bu hidrokarbon bileşikleri ve eser elementler ortamda bulunuş yoğunluklarına bağlı olarak ekosistemde dolaylı ya da doğrudan zararlı etkilere neden olurlar. Deniz ortamına kaza veya başka yollardan ulaşan ham petrolün ekosistemde ne gibi zararlar yapabileceğini kestirebilmek için ham petrolü oluşturan hidrokarbon türleri ve bunların fiziksel türlerinin bilinmesi gerekir. Ham petrol ve rafine petrol ürünleri genellikle sudan hafiftir ve su yüzeyinde hızlı bir şekilde yayılma özelliğine sahiptir. Bu yayılma belirli bir süre sonra etki alanında kalan deniz yüzeyini bir film şeklinde kaplar ve akıntı etkisiyle uzak mesafelere yayılır. Denize dökülen petrol deniz yüzeyinde dağıldıktan hemen sonra değişime uğramaya başlar. Deniz yüzeyinde dağılan ve film oluşturan petrolün türüne ve bileşimine bağlı olarak gelişen fiziksel ve kısmen de kimyasal değişimler gözlenir.
Suda yayılan petrol ürünleri emülsiyon veya çözünmüş maddeler şeklinde olabilir. Bu maddelerin deniz ortamındaki davranışı suya ulaştıkları zamandaki fiziksel yapılarına ve özelliklede suyun sıcaklığı, tuzluluğu ve bunların fonksiyonu olarak yoğunluğuna bağlıdır.
Petrolün su ortamında geçirdiği evreler şunlardır:
a)Buharlaşma
b)Çözünme
c)Emülsiyon
d)Sedimantasyon (Çökelme)
e)Oksidasyon
f)Mikrobiyal ayrışma

a)Buharlaşma: Suya dökülen petrol ürününün K veya daha fazla C atomu içeren fraksiyonları yüzeyde oluşturdukları film tabakasından hızlı bir şekilde buharlaşırlar. Ham petrolün yaklaşık %50’si 4-12C’lu bileşiklerden oluştuğundan denize dökülmelerinden hemen sonra hızlı bir buharlaşmaya uğrar ve denizdeki petrolün büyük bir kısmı atmosfere transfer olur. Buharlaşma hızı, yüzey emilimi ile atmosfer arasındaki sıcaklık farkının bir fonksiyonudur. Fark artıkça buharlaşma da artar. Buharlaşmayı arttıran diğer etkenler ise başta dalga olmak üzere su hareketleridir. Su hareketi ne kadar fazla ise yüzeysel dağılım ve buharlaşma o kadar hızlıdır.
Atmosfere transfer olan petrolün tekrar deniz ortamına dönüp dönmeyeceği meteorolojik şartlara bağlıdır. Atmosfere geçen hafif moleküllü hidrokarbonların bu ortamda ne gibi değişimlere uğradığı bilinmemektedir. Ancak güneş enerjisinin etkisiyle çeşitli reaksiyonlara uğraması ve yeni kimyasal ürünler meydana gelmesi olasıdır.

b)Çözünme: Hidrokarbonların molekül ağırlığı azaldıkça ve polaritesi arttıkça sudaki çözünürlüğü de orantılı olarak artar. Deniz suyunda ise tuzlulukla orantılı olarak çözünme yeteneği %25 oranında azalır. Buna karşın deniz ortamında gerçekleşen mikrobiyal ayrışma ve oksidasyon, hidrokarbonların çözünürlüğünü arttıran önemli etkenlerdir.

c)Emülsiyon: Denize dökülen hidrokarbonlarda su içerisinde bulunan yüzey aktif maddeleri yardımıyla gerek su içerisinde gerekse petrol içerisinde emülsiyonlar oluşur. Su içerisinde petrol emülsiyonlarından oluşan petrol-su karışımı, petrol ürününün su alma yeteneğinin bir fonksiyonudur. Petrol içerisindeki su emülsiyonları fiziksel olaylar sonucu oluşur.

d)Sedimantasyon: Deniz yüzeyine yayılan petrol ürününün sedimantasyonu, petrol bileşiklerinin yoğunluğunun deniz suyu yoğunluğundan daha fazla olacak şekilde, katran yumrularının emülsiyonlar veya çökeltiler oluşturmasıyla meydana gelir. Petrol ürününün bir yandan buharlaşması ve çökelme dolayısıyla diğer yandan yüzeye mineral maddelerin olunması sonucunda yoğunluğu giderek artar. Buharlaşma çözünme, oksidasyon ve ayrışma olaylarının ürünü katran yumrularıdır.
Bu yumrular genelde su yüzeyinde yüzerler. Dalga hareketleri ve ileri derecede ayrışma, bunların daha küçük boyutta parçacıklara ayrılma ve dibe doğru çökelmesine neden olur.

e)Oksidasyon: Petrol ürünleri yüzey sularındaki O2 ve güneş ışınlarının etkisiyle oksidasyona uğrarlar. Oksidasyon hızı, ürün içerisindeki maddelerin oksitlenme yeteneğine bağlıdır. Örneğin; alkil-naftenler normal alkanlara oranla çok daha çabuk oksitlenirler. Yüzeye yayılmış petrol filmi emülsiyonlar ve katran yumrularına oranla çok daha hızlı bir şekilde foto oksidasyona uğrar.

f)Mikrobiyal ayrışma: Deniz kirlenmesiyle ilgili yapılan laboratuar deneyleri, deniz ortamına dökülen petrol ürünlerinin belirli bir zaman sürecinde bu ortamda bulunan mikroorganizmalar, özellikle de bakteriler tarafından tümüyle ayrıştırıldıkları belirlenmiştir. Deniz ortamına yapılan gözlemlerde hidrokarbonların bir bölümü mikrobiyolojik ayrışma oranını ortaya koymaktadır. Araştırıcılar ayrışma hızının, hidrokarbon türüne ve deniz suyunun sıcaklığına bağlı olarak değiştiğini ileri sürmektedirler. Ayrıca deniz suyunda bulunan besleyici tuzların (N ve P) miktarı da mikrobiyal aktiviteyi arttırdığından biyolojik ayrışma oranı da hızlanmaktadır.

Petrolün Deniz Ekosisteminde Birikimi
Ham petrolün abiyotik sistemdeki birikimi, su kütlesindeki ve sedimentteki birikim olarak iki bölümde ele alınabilir.

a)Su Kütlesinde Birikim
Deniz suyunda meydana gelen birikim şekilleri üç ana grupta toplanmaktadır:
*Su kütlesi içerisinde çözünmüş veya partikül fazındaki birikimler
*Su yüzeyinde oluşan filmler
*Yüzer katranlar

Deniz suyu kütlesinde saptanan birikimler yüzeyde en fazla olmak üzere derinlere gidildikçe azalan oranlarda yoğunluk göstermekte, 2000m ve daha fazla derinliklerde hemen hemen 0 olmaktadır. Birikimler, hidrokarbonların karbon sayısına bağlı olarak değişmekle birlikte, 0.03-30µg/l arasında bulunmaktadır. Bu değerlerden yararlanarak denizlerdeki petrol ayrışma ürünlerinin 400 milyon tona ulaştığı hesaplanmaktadır. Bu konularda yapılan araştırmalar, ham petrolün su kütlesindeki dağılımınım petrolün türüne, başka bir deyişle de petrolün kökenine bağlı olduğunu ortaya koymaktadır.
Denize dökülen ham petrolün yüzeyde oluşturduğu film kalınlığı, petrolün su yüzeyinde kalma süresi ile ters orantılıdır. Bu ise ham petrolün türüne göre değişen fiziksel özelliklerine bağlıdır. Bu nedenle, kökeni bilinen bir ham petrol atığının ne kadar bir zaman sürecinde ne kadar bir alana yayılabileceğini ve ne kadar bölümünün buharlaşıp ne kadarının katrana dönüşebileceğini yaklaşık olarak hesaplamak mümkün olmaktadır.

b)Sedimentte Birikim
Hidrokarbonların denizel sedimentlerdeki yoğunluğu, su kütlesindeki yoğunluğun en az 4 katıdır. Kirlenmemiş kıyı bölgeleri ve açık denizlerdeki sedimentler 1-4ppm oranında kuru ağırlıkta hidrokarbon içermektedir. Kirlenmiş bölgelerde ise çok daha yüksek oranlarda hidrokarbon bulunmaktadır. Ancak bu hidrokarbon içeriğinin doğal mı, yoksa denize dökülen ham petrolden mi geldiğini saptamak oldukça güçtür.

Ham Petrolün Deniz Biyosferindeki Birikimi ve Yarattığı Etkiler
Deniz ortamında çok yaygın olan petrol kirlenmesi ve bunun sonucu ortaya çıkan bileşikler, ekosistem içerisindeki tüm organizmaları az veya çok etkilemektedir. Yapılan araştırmalar, kirlenmenin ileri boyutlara ulaştığı kıyı bölgelerinde yaşayan canlılarda hidrokarbonların önemli oranlarda biriktiğini; ancak açık denizde yaşamlarını sürdüren canlılarda da petrol ürünlerinin ppm veya ppb oranlarında bulunabildiğini ortaya koymaktadır. Deniz suyunda ppb oranındaki hidrokarbon yoğunluğu, birikim (biyo-akümülasyon) sonucu denizel organizmalarda ppm düzeylerine ulaşmaktadır. Bunun nedeni, hidrokarbonların besin zinciri yolu ile canlı organizmalarda birikime (biyo-magnifikasyon) uğramasıdır.
Petrol hidrokarbonlarının denizel canlılarda (balık ve yumuşakçalar) ne şekilde metabolizmaya uğradıkları konusunda son 10 yıldır kapsamlı araştırmalar yapılmıştır. Bazı araştırmacılar biyo-deneyler ile suya bırakılan petrol ürünlerinin fitoplanktonda 10-30ppb düzeyinde fotosentezi stimüle (uyarma) ettiğini, buna karşın 60-200ppb seviyesinde fotosentezi yavaşlattığını, daha yüksek yoğunluklarda ise tümü ile durdurduğunu göstermişlerdir. Diğer bazı araştırıcılar ise laboratuar şartları altında çeşitli organizmaların belirli petrol ürünlerine karşı dirençlerini ölçmüşlerdir. Bu araştırmalardan elde edilen sonuçlara göre, hidrokarbonların canlıları etkilemesi ortam koşulları ile doğrudan ilgilidir. Örneğin; su sıcaklığı, oksijen içeriği, pH gibi ortam faktörleri, canlıların petrol ürünlerine olan direncini etkilemektedir. Bunun yanı sıra, ortamda bulunan diğer maddelerin örneğin; deterjanlar ve benzeri petrol seyrelticiler (dispersanlar) petrolün olumsuz etkisini arttıran faktörler olarak saptanmıştır.
Petrol ürünlerinin deniz canlıları üzerindeki direkt öldürücü toksik etkisi, doku ve hücrelerde birikim ve fizyolojik faaliyetlerin etkilenmesi sonucu ortaya çıkmaktadır. Yapılan biyo-deneyler, petrol içerisinde bulunan, suda eriyebilen aromatik hidrokarbon bileşikleri ile heterosiklik bileşiklerin deniz canlılarındaki ölümcül etkilerde başlıca rol oynadığını ortaya koymaktadır. Akut etkinin meydana gelebilmesi için petrol konsantrasyonunun fazla olması gerekmez. Rafine edilmiş petrol ürünleri eşit miktardaki ham petrole oranla çok daha toksiktir.
Düşük moleküllü parafinik hidrokarbonlar canlılarda narkoz etkisi yapmaktadır. Ancak bütün bu etkiler petrol türünün yanı sıra, canlı türlerine ve ortam şartlarına da bağlıdır.
Yengeç, ıstakoz ve karides gibi Crustaceae’ler ve bazı bentik organizmalar, özellikle zemine gömülü olarak yaşamlarını sürdüren türler, petrol kirlenmesine karşı en duyarlı olanlardır. Bunlar 1-10ppm oranında petrol konsantrasyonlarından etkilenirler. Midye gibi çift kabuklular ve balık türleri 5-50ppm ve Gastropoda’lar ile deniz bitkileri (algler) 10-100ppm oranına duyarlıdırlar.
Petrol ürünlerinin canlılarda yaratığı toksik, akut ve/veya kronik doğrudan etkilerin yanı sıra, dolaylı fizyolojik etkileri de söz konusu olmaktadır. Örneğin; petrol ürününün canlıların beslenmesinde yaşamsal rol oynayan kemo-reseptörler, yani kimyasal algılayıcıların üzerini kapatarak organizmanın beslenme olanağını ortadan kaldırdığı saptanmıştır. Diğer bir örnek de, bazı canlılarda üremeyi gerçekleştiren mekanizmalar arasında önemli rol oynayan feromonların, yani karşı cinsi çekmek için organizma tarafından salgılanan kimyasal maddelerin maskelenmesidir.
Yapılan araştırmalar, petrol ürünlerinin bir yandan suya bırakılan gametlerin hareket yeteneğini engellerken, diğer yandan gelişmenin başlangıcındaki larvaları da öldürmek suretiyle üremeyi büyük çapta etkilediğini göstermiştir.

Petrol ürünlerinin canlılarda meydana getirdiği fizyolojik etkiler şunlardır;
*Fitoplanktonda hücre bölünmesinin gecikme ve engellenmesi
*Balıklarda anormal yumurtlama
*Gastropoda’larda kemotaktik beslenme tepkilerinin azalması
*Crustaceae’lerde beslenme davranışlarının değişmesi, yumurta döllenmesi ve üremenin engellenmesi
*Çift kabuklularda beslenme, yem/su filtrasyonu işlevlerinin durdurulması
*Deniz kurtlarında döllenmenin durdurulması

Denizel organizmaların yanı sıra su yüzeyini paylaşan kuşlar da yüzeyde oluşan filmlerden etkilenirler. Hemen hemen her büyük tanker kazasından sonra martı, karabatak vb. deniz kuşlarının kütleler halinde öldükleri gözlenmektedir. Bunlar, avlanma amacı ile suya dalışları sırasında petrol ile sıvandıklarından uçamamakta ve çırpınma sürecinde yuttukları ve deri ile temasa geçen petrolden zehirlenmektedirler.
Deniz ortamında yaşayan pelajik balık türleri genellikle petrol atıklarından kaçarak temiz sulara göçebilirler. Buna karşılık deniz dibinde yaşayan demersal türlerin hareket yeteneği pelajik türlere oranla daha zayıf olduğundan su içersinde oluşan ve sedimente doğru yönelen su-petrol veya petrol-su emülsiyonlarından, süspansiyon halindeki partiküllerden ve katran oluşumlarından etkilenirler. En fazla etkilenme ise midye ve istiridye gibi kendilerini zemine yapıştırarak yaşamlarını sürdüren, yer değiştirme yetenekleri olmayan, sesil türlerde görülmektedir. Sesil türlere yönelik diğer bir etki de, planktonik dönem sonunda larvaların kendilerini zemine yapıştırma döneminde ortaya çıkmaktadır. Bunlar kendilerini taş, demir, ahşap gibi sert cisimlere yapıştırarak yaşadıklarından bu cisimlerin üzerinde oluşan petrol filmleri bu olanağı ortadan kaldırır ve stokun azalmasına neden olur. Bunlarda bu faktöre bağlı kütlesel ölüm, çok sık görülen olaylardandır. Bunun yanı sıra bazı durumlarda petrolün su içerisindeki miktarına bağlı olarak ölüm dışı (sublethal) etkilerde örneğin; midye, istiridye, karides gibi su ürünleri, petrol ürünü bulaşması veya filtrasyon sonucu dokulardaki birikim nedeni ile kötü koku ve tat kazanmaktadırlar. Bu şekilde etkilenmiş fertler temiz bir ortama taşındıklarında ancak birkaç ay sonra petrol ürünlerinden arınabilmektedirler. İnsanlar hayvansal dokularda bulunan 5-50ppm yoğunluktaki petrol hidrokarbonlarının yarattığı tat değişimini algılayabilirler.
Bazı bölgelerde petrol ürünlerinin yarattığı etkilerin kazadan en az iki yıl sonrasına kadar sürdüğü gözlenmiştir. Sedimentte yığılan ve büyük bölümü katranlardan oluşan stabil duruma geçmiş petrol kalıntıları, kum çıkartma, sürütme, avcılık ve dalga hareketleri gibi zemini etkileyen işlemler sonucunda yeniden suya karışmakta, kıyı ekosistemini ve balıkçılığı, sahile taşınma sonucu plajları, dolayısıyla denizin dinlence amacı ile kullanımını olumsuz etkilemektedir. En fazla etki, denizin gel-git hattında yaşayan canlı topluluklarında görülmektedir. Denizel ekosistemde büyük rol oynayan ve suya O2 sağlayan fotosentetik bitkiler yüzeye yayılan petrol filmi ile bulaşmakta ve ölmektedirler. Bu olay özellikle deniz marulu (Ulva sp.) türlerinde gözlenmektedir. Deniz organizmalarında gözlenen diğer bir sublethal etki de midye, istiridye gibi çift kabuklularda ve özellikle kefal gibi bazı balık türlerinde oluşan renk değişimidir. 1ppb oranında petrol hidrokarbonlarının bu tip değişikliklere neden olduğu bilinmektedir.

Petrol Ürünlerinin Bentik Organizmalarda Görülen Etkileri
Bentik organizmalar, yaşam süreçlerinin büyük bölümünü deniz dibi zemini üzerinde veya zemini oluşturan sedimentler içersinde gömülü olarak geçirirler. Bentik organizmalar grubuna giren belli başlı canlılar yumuşakçalar (Mollusca’lar), kabuklular (Crustaceae’ler), derisidikenliler (Echinoderma’lar), kurtlar (Poliket’ler, Annelid’ler vb.), Coelenterata’lar ve Hidroid’lerdir. Bu çeşit organizmalar genellikle suyu filtre eden veya sediment içersinde çökelmiş olarak bulunan maddeleri süzen canlılar olarak kirleticilerin vücut dokularında birikimine açıktırlar. Bunlardan ıstakoz, yengeç, karides, midye, istiridye vb. gibi önemli bir bölümü balıkçılık endüstrisi için de büyük önem taşırmaktadır. Bu nedenle gerek petrol kirlenmesi, gerekse diğer kirlenme şekillerinde uygulanan etki-tepki araştırmalarında bu tür organizmalar büyük rol oynar. Suyun filtrasyonu sürecinde bu tür canlılar su içerisinde dispersiyon ve süspansiyon veya sudaki diğer maddeler tarafından absorbe edilmiş durumdaki petrolü alırlar. Bu etkiler özellikle tür zenginliği ve biyomas yoğunluğunun en fazla olduğu littoral bölgede, 25-50m arasındaki derinliklere kadar olan alanda sık olarak gözlenmektedir. Yapılan deney ve gözlemler Mytilus edulis (midye) türü yumuşakçalarda petrol hidrokarbonlarının biriktiğini ortaya koymaktadır.
Yapılan gözlemler ıstakoz, karides ve yengeç gibi zemin üzerinde hareket edebilen türlerin, yoğun kirlenmeye uğramış bölgelerden kaçabildikleri, bazı türlerinse böyle alanlara özellikle sokulduklarını göstermektedir. Genel olarak, bentik organizmaların genç fertleri petrol kirlenmesinden yaşlılara oranla çok daha kolay etkilenmektedir.

Bunlarda 1ppm’lik konsantrasyonlar denge bozuklukları yaratabilirken 2 ve daha yukarı ppm konsantrasyonların lethal etkisi görülmektedir. 2-30ppm arasında 96 saat sürede %50 ölüm gerçekleştiği saptanmıştır.
Denizkestaneleri ve diğer derisidikenli türlerinde düşük konsantrasyonlar döllenmeyi etkilememekle birlikte, yumurtaların gelişmesini engelleyici etki yaratabilmektedir.
Bugüne kadar yapılmış gözlemler, kayalık kıyılarda yer alan bentik organizmaların kirlenme etkisinin ortadan kalkmasından 1 hafta gibi kısa bir süre sonunda yeniden belirmeye başladıklarını, buna karşın yumuşak zeminli (kum, çamur vb.) deniz dibinde yaşayan canlı topluluklarının yenilenebilmesi için 5 yıl gibi uzun bir süreye gerek olduğunu ortaya koymaktadır.

Petrol Ürünlerinin Balıklarda Gözlenen Etkileri
Deniz ortamında yaşayan balık türleri, serbestçe yüzebilen (pelajik), zemin üzerinde hareket edebilen (demersal) ve bu iki ortam arasında yaşamlarını sürdüren (semipelajik) türler olmak üzere üç gruba ayrılırlar. Genel olarak belirtmek gerekirse, deniz ortamına bırakılan petrol atıklarının büyük bölümü uzunca bir süre deniz yüzeyinde kalacaktır. Bunun sonucu olarak bu üç grupta yer alan balıkların etkilenmesi petrol yoğunluğuna bağlı olduğundan yüzey tabakalarındaki organizmaların etkilenmesi doğal olarak çok daha hızlı olacaktır. Daha derinlerde yaşayan canlılar ise su sütunu içerisinde dispersiyon ve emülsiyon halindeki fazlardan etkilenirler.
Petrol kirlenmesinin pelajik balık türlerindeki etkisi oldukça değişik olabilmektedir. Genellikle en fazla gözlenen etkiler, solungaçlara petrol bulaşması sonucu solunumun engellenmesi ve yutma nedeni ile petrol içerisinde bulunan toksik bileşimlerin alınmasıdır. Balıklarda akut etkiler, petrolün yoğun olarak yayıldığı alanda gözlenmektedir. Buna karşın balıklarda fizyolojik etki yaparak beslenme, hareket ve üreme gibi işlevleri veya tat, koku, renk gibi ekonomik değerini etkileyen veya kanserojen vb. insan sağlığına zarar verebilen kronik etkiler, çevre açısından çok daha büyük önem taşımaktadır.

Büyük deniz kazalarından sonra pelajik balıklarda kütlesel ölüm olaylarının gözlendiği konusunda literatürde yeterli bilgilere rastlanmaması, bu türlerin kirlenen bölgeden hızla kaçmaları ve özellikle de balık türlerinin büyük bir bölümünün vücut yüzeyini kaplayan kaygan, sümüksü bir salgı ile dış etkilere karşı korunmalarıdır. Bu mukoza salgısı, petrol ürünlerinin vücut yüzeyi ile direkt temasını önleyebilmektedir. Ancak böyle kazalarda yanmayı ve yayılmayı önlemek amacı ile yanlış bir uygulama olarak kullanılan dispersan deterjanlar, bu mukozayı ve koruyucu salgının etkisini ortadan kaldırarak balık ölümlerinin artmasına neden olmaktadır. Marmara ve Karadeniz gibi yarı kapalı deniz bölgelerinde veya haliç, koy, körfez gibi su sirkülasyonlarının kısıtlı olduğu yörelerde petrol kirlenmesi sonucu ergin balık populasyonlarında önemli kütlesel balık ölümlerinin gözlenmemiş olması, balıkların yoğun şekilde kirlenen bölgelerden uzaklaşmalarına bağlanmaktadır.

Petrol kirlenmesinin ergin pelajik balık türlerinde önemli derecelerde etki yaratmamasına karşın, pelajik balık türlerinin büyük bölümünün yumurta ve larva dönemlerinin yüzeysel su tabakalarında geçmesi, bunların kirlenmeden etkilenmelerine ve ölmelerine neden olmaktadır. Torrey Kanyon olayında olduğu gibi, petrol kirlenmesinin büyük boyutlara ulaştığı kazalarda kirlenme etki alanındaki Sardina pilchardus (sardalya) yumurta ve larvalarında %90’a kadar varabilen ölüm oranı gözlenmiştir. Bu arada belirtilmesi gereken önemli bir nokta, suda bulunan petrol ürünü türünün balıkları farklı etkilemesidir. Balıklarda ham petrol ve ağır fuel-oil türleri rafine ürünlerden daha az etkili olmaktadır. Başka bir deyişle, suya ulaşan petrol ürünü inceldikçe etkisi artmaktadır. Ham petrolü dispers hale getiren, yani incelmesini sağlayan deterjanlar vb. dispersan maddeler, bu nedenlerle ölümcül (lethal) ve sublethal etkilerin artmasında rol oynadıklarından bunların uygulandığı durumlarda etkilerin ne kadarının petrolün kendisinden ve ne kadarınınsa bu dispersiyon olayından meydana geldiğini kesinlikle saptamak zorlaşmaktadır.

Petrol Ürünlerinin İnsan Sağlığına Etkileri

Petrol ürünleri ile bulaşmış balık ve diğer su ürünlerinin insan tarafından tüketilmesi, bu ürünlerdeki petrol konsantrasyonunun çok düşük düzeyde olması durumunda dahi sağlık açısından sakıncalar yaratır. Bu sakıncaların başında, ham petrolü oluşturan bileşiklerden bir bölümünün, memeli hayvanlar ve insanlarda kanser yapıcı olduğu bilinen veya bu konuda kuşkulu olan maddelerden oluşması gelmektedir. Bunlar arasında, halkalarında N ve S bulunan heterosiklik bileşikler, polisiklik ve heterosiklik bileşiklerin metil türevleri ile polinükleer hidrokarbonlar yer almaktadır. Ayrıca ayrışmış, çözünmüş ve kısmen bozulmuş petrol ürünleri içerisinde aktif kanserojen etkileri olan yükseltgenme ürünleri de oluşmaktadır. Ham petrolün distilasyonu sonucunda elde edilecek fraksiyonlarda 40’tan fazla kimyasal bileşik meydana gelmektedir.

Kanser yapıcı maddeler üzerinde yapılan araştırmalar, bu maddeleri primer (birincil) kanserojenler, sekonder (ikincil) kanserojenler ve yardımcı kanserojenler veya hızlandırıcılar olarak üç kategoriye ayırmaktadırlar.

Birincil kanserojenler; kimyasal ve biyolojik yapılarında yer alan etkin bileşimler nedeniyle doğrudan doğruya kanser oluşturabilmektedirler.

İkincil kanserojenler; biyolojik, kimyasal veya biyokimyasal olarak etkin olmamakla birlikte, bazı özel reaksiyonlar sonucu (örneğin; polinükleer aromatik ve heterosiklik hidrokarbonlar, aromatik ve heterosiklik aminler gibi) aktif kanserojenlere dönüşebilmektedirler.
Yardımcılar veya hızlandırıcılar; kendileri kanserojen olmadıkları halde primer ve sekonder kanserojenlerin etkisini arttırmaktadırlar.

Yorum bağlantısı

Yorum yazmak için hesap oluşturmalı veya giriş yapmalısın.

Yorum yapmak için üye olmanız gerekiyor

Hesap oluştur

Hesap oluşturmak ve bize katılmak çok kolay.

Hesap Oluştur

Giriş yap

Zaten bir hesabınız var mı? Buradan giriş yapın.

Giriş Yap

Hakkımızda

Biyoloji Günlüğü ülkemizdeki biyoloji öğrencileri, mezunları ve çalışanları adına kar gütmeyen bir proje olarak 9 senedir faaliyetlerine yılmadan devam etmeye çalışan masum bir projedir. Lütfen art niyetinizi forumdan uzak tutunuz. Bize iletişim formu aracılığıyla ulaşabilirsiniz.

Dilerseniz biyolojigunlugu@gmail.com veya admin@biyolojigunlugu.com adresine mail de gönderebilirsiniz. Bizimle arşivinizi paylaşmak isterseniz wetransfer.com üzerinden biyolojigunlugu.com adresine dosya transferi olarak iletmeniz yeterlidir, sizin adınıza paylaşılacaktır.

Sitemiz bir "Günlük" olarak derleme yayın, yorum, diyalog ve yazılara vermektedir. Güncel biyoloji haberleri ve gelişmelere ek olarak özellikle sosyal medyada gözden kaçan, değerli gördüğümüz tüm içeriğe kaynak ve atıflar dahilinde sitemizde yer vermekteyiz. Bu sitede verilen bilgilerin kullanım sorumluluğu tümüyle kullanıcıya aittir. Sayfalarımızda yer alan her türlü bilgi, görsel ve doküman sadece bilgilendirmek amacıyla verilmiştir.

Biyoloji Günlüğü internet sitesi 5651 Sayılı Kanun’un 2. maddesinin 1. fıkrasının m) bendi ile aynı kanunun 5. maddesi kapsamında Yer Sağlayıcı olarak faaliyet göstermektedir. İçerikler, ön onay olmaksızın tamamen kullanıcılar tarafından oluşturulmaktadır. Yer Sağlayıcı olarak, kullanıcılar tarafından oluşturulan içeriği ya da hukuka aykırı paylaşımı kontrol etmekle ya da araştırmakla yükümlü değildir.

Yer Sağladığı içeriğin 5651 Sayılı Kanun’un 8 ila 9. maddelerine aykırı şekilde; kişilik haklarınızı ihlal ettiğini ya da hukuka aykırı olduğunu düşünüyorsanız mail adreslerimizden iletişime geçerek bildirebilirsiniz. 

Bildirimleriniz dikkatle ve özenle incelenmekte olup kişilik haklarınızın ihlali ya da hukuka aykırılığın tespiti halinde mevzuat kapsamında en kısa sürede işlem yaparak bilgi vereceğiz.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgilendirme

Kullanım Şartları, Gizlilik Politikası, Forum Kuralları sayfalarına göz atınız.