Jump to content

zoolog

Editör Adayı
  • İçerik sayısı

    174
  • Katılım

  • Son ziyaret

zoolog Hakkında

  • Doğum Günü 01-01-1985

Güncel Profil Ziyaretleri

Güncel ziyaretçiler bloku aktif değil. Diğer kullanıcılar son ziyaretçilerinizi aktif edene kadar göremezler.

  1. zoolog

    Biyolog olarak bir fikrim geldi..

    Güzel fikir. Sosyal medyada saçma siyasi olaylarla uğraşıp da maşa olacağımıza, kendi mesleğimiz ile ilgili hareket etmeye çalışarak korlaşmış kömürü ellerimle tutmayı tercih ederim!
  2. Kalp atımı sırasında, kanın damar duvarlarına yaptığı basınç"tansiyon" olarak bilinir. Genellikle dinlenme durumundaki kan basıncı, iri hayvanlarda küçük olanlardan daha yüksektir. Yeni doğmuş çeşitli türlere ait hayvanlarda kan basıncı da çeşitlidir. örneğin yeni doğmuş tavşanda basınç 21 mm. Hg, kedide 25-30 mm. Hg, koyunda doğumdan az sonra 73 mm. Hg olarak saptanmıştır. Soğuk kanlı omurgalılarda dolaşım sıcak kanlı omurgalılarda olduğundan biraz daha yavaş ve basınç da biraz daha düşüktür. İnsanda, kalbin kasılması ile (sistol) anında, damarların çeperinde yaklaşık 120 mm Hg. (civa basıncı) başınç oluşur. Gevşemede ise (diastol) bu basınç 80 mm Hg dır. Bu damar içi basınç (tansiyon) çoğunlukla 120/80 olarak ifade edilir. Kanın kalpten pompalandığı andaki basıncı"büyük tansiyon", ponpalanmadığı zamanki basıncı ise"küçük tansiyon" olarak tanımlanır. çarpma basıncı, büyük damarlardan küçüklere doğru gidildikçe azalır ve ince damarlarda basınç hızla düşer. Kalp kasıldığında, kalpteki kan, basınçla damarlar içine pompalanır. Bu olayda, kalbin ard arda kasılmaları ile damarlarda da, ard arda basınç değişiklikleri olur. Cildimize yakın olan herhangi bir damar üzerinden, bu basınç değişikliğini algılayabiliriz. Aralıksız ve ard arda olan bu damarın basınç değişikliğindeki ritime"nabız" adı verilir. Kalbin kasılması, yani kalp atımı sonucu oluşan ve kanın damar duvarına yaptığı ritmik basınç, normal insanlarda dakikada 60 - 100 kez tekrarlanır.
  3. Bedenimizde, kan dolaşımı sisteminden başka, birde"lenf sistemi" vardır. Bu sistem, bedeni oluşturan hücrelerin aralarındaki boşluklarda bulunan çok ince borucuklardan oluşur. Bu borucuklar lenf sisteminin damarlarını oluştururlar. Lenf damarları, duvarları ince olmasına karşın, içinde kapakcıklar bulundurur. Bu damarların birleşmesi ile lenf damarları ve damarların birleşmesi ile lenf dolaşım sistemi oluşmuştur. Lenf dolaşım sistemi, damarları aracılığı ile bedenin çeşitli yerlerinden toplanan lenf sıvısını, kan dolaşımına, belirli bölgelerde aktarır. Ayrıca, lenf damarlarının geçtiği, bedenin çeşitli bölgelerinde, yoğunlaşmış lenf merkezleri de yer alır. Bu lenf merkezleri, savunmada görev alan hücrelerin yoğun olarak toplandıkları merkezlerdir. Diğer dolaşım sisteminden bağımsız olarak çalışan lenf sistemi, bedenin savunması ile ilgili olarak görev yapan oluşumlardan biri olarak çalışır. Lenf kanalları omurgalılarda ilkel vücut boşluğu, kan damarları sistemi ve lenf damarlarından oluşur. Lenf damarları yer yer lenf yumruları (lenf nodülleri) ve sistemlerin sonlarında lenf organları (Bademcik-tonsilla, apendix, ... vb.) oluşturur. Bazı balıklar ve kurbağalarda lenf kalpleri de vardır. Bunlar içinde sarı renkli ve pıhtılaşma özelliğine sahip, içinde bol miktarda lökosit adı verilen savunma hücreleri bulunan lenf sıvısı bulunur. Lenf bütün hücreleri yıkar ve lenften esas maddeler hücreleri beslemek için girerken, metabolizma artıkları da lenf aracılığı ile hücreleri terk ederler.
  4. Vücudu oluşturan hücrelerin normal fonksiyonlarını devam ettirebilmeleri için, içinde bulundukları ortamlarının değişmez tutulması (hemeostasis) gerekmektedir. Vucut iç ortamının değişmez tutulması, bir çok biyolojik düzenleyici mekanizmalar ile sağlanmaktadır. Bu iç denge ise temelde kan ve dolaşımı ile sağlanmaktadır. Esas olarak kanın görevleri; taşıma, düzenleme ve savunma olmak üzere 3 ana başlık altında toplanabilir. Hücre dışı (ekstraselüler) sıvı ve bu sıvı içinde bulunan özelleşmiş hücrelerden oluşan kanın görevlerinden biri; bir çok maddeleri organ ve dokulara götürmek ve birçok maddeleri (metabolizma artıklarını) dokulardan alıp uzaklaştırmak yani taşıma (transport)’tur. Sindirim sisteminden emilerek alınan amino asitler, lipidler, karbonhidrat ile kana salınan enzimler gibi birçok maddeler kan yoluyla hücrelere taşınırlar. Solunum yoluyla akciğerlerden alınan oksijen hücrelere, hücrelerden alınan karbondioksit de atılmak üzere ilgili organlara getirilir. Ayrıca gerekli vucut tepkilerini oluşturmak üzere hormonlar reseptör hücrelere, vucut suyunun fazlası da boşaltım organlarına kan yoluyla taşınırlar. Bu görevleri yanı sıra vucut pH’sının ayarlanmasını ve vucut sıcaklığının eşit olarak vucuda yayılmasını da sağlamanın yanısıra kan hücrelerinin bir bölümü antikor yaparak, bir bölümü de fogositoz görevi yaparak vucut savunmasında görev alırlar.
  5. 1. faktör : Fibrinojen ; Plazma proteini olan fibrinojen, trombin tarafından fibrine dönüştürülür. 2. faktör : Protrombin ; Yapımı için K vitamini gerekli olan protrombin, karaciğer’de sentezlenerek buradan kana verilir. 3. faktör : Doku faktörü (Doku tromboplastini) ; Protrombin’i trombin’e çeviren tromboplastin’in şekillenmesinde 5., 8., 10. faktörler ve kalsiyum iyonu ile beraber görevlidir. 4. faktör : Kalsiyum iyonu ; Kanın pıhtılaşmasında mutlak gerekli bir iyondur. 5. faktör : Labil faktör (Değişken faktör, Prokselerin) ; Serumda bulunmamasına karşın pıhtılaşma sırasında protrombin’i trombin’e çevirmede gereklidir. 6. faktör : Stabil faktör (Prokonvertin) ; 3. faktör tarafından protrombin aktivatörünün (plazma tromboplastin’in) şekillenmesinde gereklidir. 7. faktör : Yoktur. 8. faktör : Antihemofilik faktör A ; rotrombin aktivatörünün (plazma tromboplastin’in) şekillenmesinde gereklidir. 9. faktör : Antihemofilik faktör B (Kristmas faktörü, Plazma tromboplastin komponenti) ; Plazma tarafından Protrombin aktivatörünün (plazma tromboplastin’in) şekillenmesinde gereklidir. 10. faktör : Stuart - Prower faktörü ; Noksanlığı kanama hastalığına neden olur. 11. faktör : Antihemofilik faktör C (Plazma tromboplastin antesedent) ; Plazma tromboplastininin şekillenmesinde gereklidir ve yokluğunda kanama haslalığı olur. 12. faktör : Hegeman faktörü ; Kan’ın yabancı yüzeylerle temasında aktive edilir ve plazma tromboplastininin şekillenmesinde gereklidir. 13. faktör : Fibrini stabilize eden faktör (Laki - Lorand faktörü)
  6. Kanın sıvı kısmındaki protein, yağ, şeker, vitamin, hormon ve inorganik maddeler gibi çok sayıdaki gerekli madde, yaralandığımızda, oluşan açıklıktan dışarıya akarak besin kaybına neden olur. Kan, yaralanma sonucu besin kaybını önlemek için pıhtılaşarak açıklığı kapamaya çalışır. Kanın pıhtılaşması, Kanın içindeki"fibrin" denilen iplikciklerin ve"trombosit" denilen kan pulcuklarının, yara üzerine birikmesi ile olur. Daha sonra bu pıhtı, sertleşerek yara kabuğunu oluşturur ve kan kaybı önlenmiş olur. Pıhtılaşma olayında ilk olarak kan pulcukları (trombositler) yaralanmanın meydana geldiği kısma gelip yapışarak küme oluştururlar. Trombositlerdin salgılanan serotonin maddesinin etkisiyle damar büzülür. Kanda bulunan inaktif protrombin aktivatörü, kalsiyum iyonları ve bazı faktörler aracılığıyla protrombin'I trombin'e dönüştürür. Kan plazmasında bulunan erimiş fibrinojen, trombin enzimi ile erimeyen fibrin haline dönüştürülür. Fibrin iplikcikleri, kan hücreleri ve plazma birlikte pıhtıyı oluşturarak yarayı kapatırlar. Basit olarak bu biçimde açıklanan kanın pıhtılaşma olayı gerçekte çok karmaşıktır ve 13 pıhtılaşma faktörü ile gerçekleşebilmektedir.
  7. İnsanda kan ve dokular arasındaki madde alışverişi, kılcal damarların protein yoğunluğu nedeniyle oluşan osmotik basınç ve kalbin pompalama gücünden oluşan kan basıncı etkisiyle sağlanır. Sonuç olarak su ve kandaki çözülmüş maddeler, damarlardan doku sıvısına difüzyonla geçerler. Kılcal damarların toplar damar ucunda ise bu durumun tersi olur. Vücut hücreleri için elzem olan O2 taşınmasını, kan dokusu içinde eritrositler üstlenmişlerdir. Eritrosit içinde O2 taşınmasında görevli olan yapı da hemoglobindir (Hb). İnsan hemoglobin molekülünde; 4 hem grubu ve iki çift (alfa ve beta) polipeptid zinciri bulunmaktadır. Hem molekülünde bulunan demir, oksijen bağlayabilen ferrus (Fe+2) ya da oksijen bağlamayan ferrik (Fe+3) durumundadır. Hemoglobin içindeki okside olarak ferrik duruma geçmiş demir ile methemoglobin oluşur ve Oksijenin bağlanması mümkün olmaz. Bu durumda, redüktaz enzimi, nikotinamid adenin (NAD)’in redüksiyonu ile methemoglobindeki ferrik demir’I ferrus durumuna getirirek oksijen’in bağlanmasına hazır duruma getirir. Kandaki, oksijen taşıyan hemoglobinine ek olarak, birçok doku da hemoglobin içermektedir. Örneğin; Kas hemoglobini memelilerin, kuşların ve soğuk kanlı omurgalıların iskelet kaslarında bulunur. Böcekler dışında bir dolaşım sistemine sahip hayvanların çoğunda kanda ve vücut sıvısında oksijenle bileşik yapabilen bir pigment bulunmaktadır. En genel pigmentler demir kapsayan kırmızı renkli hemoglobinlerdir. Bu madde, sistematik bakımından aralarında hiç bir ilişki bulunmayan bir çok hayvan grubunda görülebilir. Omurgasızların hemoglobin molekülleri omurgalı hemoglobinlerinden daha büyüktür. Bu nedenle omurgasız hayvanların hemoglobinleri eritrokruorinler diye isimlendirilir. Hemoglobin, her ne kadar bazı renksiz eritrositlere sahip olan genç ve şeffaf balıklarda (örneğin, yılan balığı larvaları) bulunmuyor ise de, diğer bütün omurgalılarda mevcuttur. Üçüncü bir demir kapsayan pigment hemeritrindir. Kan hücresi içinde kahve rengi olarak bulunur. Bu pigment hemoglobin ve klorokruorinden farklıdır. Hemosiyanin, bileşiminde bakir (Cu) bulunan aşağı yukarı hemoglobine yakın derecede önemli bir pigmenttir. Halkalısolucanlarda hemoglobin (Eritrokruorin) plazmada bulunur. Bazı deniz solucanlarında ise hemoglobin nukleuslu hücrelerin içlerinde bulunur. Hemoglobin birkaç Yumuşakçada plazmada görülür. Hemoglobine bazı eklembacaklılarda da rastlanır. Hemoglobine Paramecium’da da rastlanmasına karşın Amphioxus’da rastlanmamaktadır.
  8. Kan, reaksiyonu hafif alkalik olan bir sıvıdır. pH sı, vücut sıcaklığında , ortalama olarak 7.35 kadardır. Kan sudan daha ağırdır. Bir damla kan suya konursa, dibe doğru çöker. Eğer saf suyun ağırlığı 1000 olarak kabul edilirse, kanın spesifik ağırlığı, normal şartlar altında, erkekte 1055-1060, kadında ise, 1050-1056 dır. Al yuvarların spesifik ağırlığı 1080-1089, plasmanınki ise, 1027-1030 dur. Kanın viskositesi de büyüktür. Belli bir miktar kanın akış hızı, aynı miktar suya nazaran 4-5 kat daha yavaştır.
  9. Bir de kanın içinde, bir parça sitoplazmadan oluşmuş ve çekirdeği de olmayan, kan pulcukları bulunmaktadır."trombosit" adı da verilen bu yapılar, kanın pıhtılaşması sırasında bir araya gelerek yığınlar oluşturur ve damardaki açığı kapatırlar. KANIN HÜCRELERİ Lökositler Granülositler Nötrofiller : Fogasitozda görevlidir Eozinofil : Alarji ve parazitlerde görevlidir. Bazofil : Heparin, histamin ve serotonin taşırlar. Agranülositler Lenfosit B Lenfosit : Hümoral bağışıklık yapar. T Lenfosit : hücresel bağışıklık yaparlar. Monosit : Fogositoz yaparlar Eritrositler : O2 ve CO2 taşınmasında görevlidir. Trombositler: Pıhtılaşmada görevlidirler. Kanın içinde bulunan hücreler mm3’te 5 - 10 bin kadar lökositler (akyuvar), mm3’te erkekte 5, kadında 4.5 milyon kadar eritrosit (alyuvar) ve mm3’te 140 - 340 bin kadar trombosit’lerden oluşmuştur. Akyuvar hücreleri de nötrofil (% 57 - 67), eozinofil (% 1 - 3), bazofil (% 0 - 1), lenfosit (% 25 - 33) ve monosit ( % 3 - 7) olmak üzere farklılık gösterirler.
  10. Kırmızı kan hücrelerine ise"eritrosit" adı verilir ve yetişkin bir insan kanının bir mililitresinde yaklaşık 5 milyon adet bulunur. üst ve alt yüzlerinden basık disk biçimindeki al yuvarlar hücrelerinde çekirdek bulunmaz ve yaşam süreleri yaklaşık 4 aydır. Kandaki alyuvar hücreleri, yapılarında bulunan "hemoglobin" aracılığı ile oksijen, karbondioksit gibi solunum gazlarını ilgili hücre ve organlara taşımadan görevli hücrelerdir.
  11. Beyaz kan hücreleri direkt ya da salgıladıkları salgılar aracılığıyla bedenin savunmasından (bağışıklık) sorumludurlar. Bunlar, her biri farklı savunma çeşidinden sorumlu monosit, lenfosit, granülosit hücreleridir. Tümüne birden "lökosit" adı verilir. Yetişkin bin insan kanının her mililitresinde, 5000 - 10000 adet kadar bulunan akyuvarların yaşam süreleri 9 gün kadardır.
  12. Kalp görevi yapan organdan pompalanan kan, tüm vücudu damarlar içinde dolaşarak organ ve dokuların gereksinimi olan maddeleri onlara verir ve onların artıklarını alarak kalbe geri döner. Bu dolaşıma "büyük dolaşım" adı verilir. Büyük dolaşımda, kan, sol karıncıktan"aorta" adı verilen ana atar damarla çıkar, tüm bedeni dolaştıktan sonra sağ kulakçığa "vena cava superior" adı verilen üst toplar damar ile geri döner. Kalbe geri dönen bu kan, oksijeni azalmış buna karşın karbondioksiti artmış, kirli kandır. Kalbe dönen kirli kan, bu kez akciğerlere pompalanarak gönderilir ve orada, oksijeni zenginleştirilmiş temiz kana dönüştürülerek kalbe geri döner. Kalp ve akciğerler arasındaki bu kan döngüsüne de"küçük dolaşım" adı verilir. Küçük dolaşım, sağ karıncıktan çıkan ve"arteria pulmonalis" adı verilen akciğer atar damarı ile ak ciğerlere ulaşan kanın temizlenmesi sonucu,"vena cava inferior" adı verilen alt toplar damar aracılığıyla sol kulakçığa dönüşü ile gerçekleşir. Bu dolaşım sonunda oksijenden zengin olan kan, "büyük dolaşım" olarak bedenin tümünü tekrar dolaşmaya hazır duruma getirilir.
  13. Gerçek dolaşım sistemine sahip gelişmiş canlı grubuna giren hayvanlarda iki tip dolaşım sistemine rastlanmaktadır. 1. Açık Dolaşım Sistemi 2. Kapalı Dolaşım Sistemi Açık dolaşım sisteminde dolaşım sıvısının hareketini sağlayan bir kalp, kısa ya da uzun damarlar bulunur. Bu sistemde kılcal damarların (kapiller) yerini "sinüs" adı verilen vücut boşlukları almıştır. Damardan çıkan kan, bu boşluklarda dolaştıktan sonra ya doğrudan kalp görevi yapan organlara ya da tekrar damara girer. Bu tip dolaşım sistemi topraksolucanlarının dışındaki omurgasız hayvanlarda görülür. Kapalı dolaşım sisteminde ise dolaşım sıvısı, tamamen kapalı bir sistemde dolaşır. Bu dolaşım sistemi, organlar ve dokular dizisinden geçen damarlar ve kalpten geçen döngülü dolaşım sıvısından (kan) oluşmuştur. Dolaşım sıvısı ile doku sıvısı arasındaki madde alışverişi, ince (kılcal) damarlar (kapiller) aracılığı ile olur. Toprak solucanları, bazı sülükler, mürekkep balıkları, ve insanın da içinde bulunduğu omurgalı hayvanlarda bu biçimde kapalı dolaşım sistemi bulunur. Bu tür organizasyon seviyesi yüksek canlılarda, kapalı dolaşım sistemi birbirinden farklı imiş gibi görünen fakat birbiri ile sıkı bir ilişki gösteren 3 sistemden oluşur. 1. Dokular arası sıvı sistemi 2. Lenf damarları sıvı sistemi 3. Kan damarları sıvı sistemi (Açık kan dolaşımı olan hayvanlarda son iki sistem birbirleriyle daha başlangıçta karışmıştır). Balıkların dışındaki omurgalı hayvanların kapalı kan dolaşım sisteminde kan, küçük ve büyük dolaşım adı verilen iki farklı döngü yapar.
  14. Adaptasyon sürekliliği genetik olarak kalıtılabilir, bir çok örneğini mikrobiyal aktivitede görebiliyoruz, direnç ve bağışıklık olarak önümüze her sene çıkıyor yeni bir gribal enfeksiyon türeviyle. Zaman içerisindeki iklimsel değişim en basit örnek olabilir görüşündeyim.
  15. arkadaşlar merhaba, az önce bir üyemizin sorusuna istinaden size de sunmak istediğim bir kaynak var. Yaşamın Temel Kuralları Omurgasızlar, Böcekler Entomoloji, Cilt II isimli kitapta Prof. Dr. Ali Demirsoy etiketiyle inanılmaz keyifli bilgilere ulaşabilirsiniz. Hem görsel hem metinsel anlamda ciddi bir şekilde arşivinizde bulunması gereken bir ürün, dileyen arkadaşlarımız için birkaç adres vereceğim, fiyatına ve temin durumuna göz atıp mümkünse satın alabilirlerse kendileri adına çok iyi olacağını düşünüyorum. Buyrun; http://bit.ly/XCTLNL http://bit.ly/Wt4pqP http://bit.ly/WZGTmg

Hakkımızda

Biyoloji Günlüğü ülkemizdeki biyoloji öğrencileri, mezunları ve çalışanları adına kar gütmeyen bir proje olarak 9 senedir faaliyetlerine yılmadan devam etmeye çalışan masum bir projedir. Lütfen art niyetinizi forumdan uzak tutunuz. Bize iletişim formu aracılığıyla ulaşabilirsiniz.

Dilerseniz biyolojigunlugu@gmail.com veya admin@biyolojigunlugu.com adresine mail de gönderebilirsiniz. Bizimle arşivinizi paylaşmak isterseniz wetransfer.com üzerinden biyolojigunlugu.com adresine dosya transferi olarak iletmeniz yeterlidir, sizin adınıza paylaşılacaktır.

Sitemiz bir "Günlük" olarak derleme yayın, yorum, diyalog ve yazılara vermektedir. Güncel biyoloji haberleri ve gelişmelere ek olarak özellikle sosyal medyada gözden kaçan, değerli gördüğümüz tüm içeriğe kaynak ve atıflar dahilinde sitemizde yer vermekteyiz. Bu sitede verilen bilgilerin kullanım sorumluluğu tümüyle kullanıcıya aittir. Sayfalarımızda yer alan her türlü bilgi, görsel ve doküman sadece bilgilendirmek amacıyla verilmiştir.

Biyoloji Günlüğü internet sitesi 5651 Sayılı Kanun’un 2. maddesinin 1. fıkrasının m) bendi ile aynı kanunun 5. maddesi kapsamında Yer Sağlayıcı olarak faaliyet göstermektedir. İçerikler, ön onay olmaksızın tamamen kullanıcılar tarafından oluşturulmaktadır. Yer Sağlayıcı olarak, kullanıcılar tarafından oluşturulan içeriği ya da hukuka aykırı paylaşımı kontrol etmekle ya da araştırmakla yükümlü değildir.

Yer Sağladığı içeriğin 5651 Sayılı Kanun’un 8 ila 9. maddelerine aykırı şekilde; kişilik haklarınızı ihlal ettiğini ya da hukuka aykırı olduğunu düşünüyorsanız mail adreslerimizden iletişime geçerek bildirebilirsiniz. 

Bildirimleriniz dikkatle ve özenle incelenmekte olup kişilik haklarınızın ihlali ya da hukuka aykırılığın tespiti halinde mevzuat kapsamında en kısa sürede işlem yaparak bilgi vereceğiz.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgilendirme

Kullanım Şartları, Gizlilik Politikası, Forum Kuralları sayfalarına göz atınız.