Jump to content

taha

Üye
  • İçerik sayısı

    5
  • Katılım

  • Son ziyaret

taha paylaşımları

  1. Sizi yalnızca çok güncel olduğu için ülke genelinde üniversite sınav sonuçlarının ortalamalarını göstermek istiyorum. Türk dili ve edebiyatı 24 soruda 4,743 ortalama, Tarih-1 10 soruda 1,617 ortalama, Coğrafya-1 6 soruda 2,271 ortalama, Tarih-2 11 soruda 1,465 ortalama, Coğrafya-2 11 soruda 2,856 ortalama, Felsefe grubu testinde 12 soruda 2,017 ortalama, Din kültürü ve ahlak bilgisi veya ek felsefe grubu testinde 6 soruda ortalama 2,098, Matematik 40 soruda ortalama 3,923, Fizik 14 soruda 0,467 ortalama, Kimya 13 soruda 1,109 ortalama, Biyoloji 13 soruda 1,669 ortalama. Sizi sayısal derslerde ki ortalamaları göz önünde de bulundurarak bir önceki cevaplarda bahsedilenleri/tartışılanları yeniden okuyup yorumlamaya davet ediyorum.
  2. Evet, başlıca sebep soğuk kanlı olmalarıdır. Ancak soğuk ortamın canlı metabolizmasını zayıflattığı önermesine kısmen katılmıyorum. Öncelikle eklembacaklıların solumun sistemleri trake şeklinde olup vücut ısılarını sabit tutacak kadar fazla oksijen alamadıkları için soğuk kanlıdırlar. Soğuk kanlı canlıların vücut ısıları çevre ile değişir. Söz konusu sinek, kanatlarını çırparak trakelerine hava doldurur, buraya dolan hava ise oksijenli solunum tepkimelerinde kullanılıp ATP'ye dönüştürülür ve gerekli yaşamsal faaliyetlerde harcanır ve vücut tekrar ısınır, çevrenin soğuk olması sebebi ile de tekrar soğur ve sineğin sinir sistemi bu döngüyü başa sarar. "Sarhoş gibi uçmalarının" nedeni ise bu döngüdür ve hayatta kalmak için bu çevrimi sürekli yapmalıdır (en azından soğuk ortamda). Bir hatam varsa lütfen düzeltiniz. Teşekkürler.
  3. Antibiyotikler, kimyasal bileşiklerdir ve kimyasal tepkimeler sonucu hedeflerine etki ederler. Örnek olarak bu bir protein sentezlenmesine engel olmak, bir yapıyı bozmak ya da çalışmaz hale getirmek olabilir. Bahsettiğiniz gibi bağırsak florası yüksek dozda antibiyotik kullanımında zarar görür çünkü kullandığınız kimyasal buradaki canlıların hayatlarını sürdürmesi için gerekli olan bir adımı durdurmaktadır. Standart bir ilaç, antibiyotik ile aynı kefeye konulmalıdır. İkisi de birer kimyasal bileşiktir. Zararlarını tartışacak olursak; - Kullanılan kimyasal madde, karaciğer tarafından parçalanır. Eğer aşırı dozda kullanırsanız karaciğeriniz zorlanır ve tahrip olur. - Karaciğerde parçalanan ve monomer haline dönüşen kimyasal bileşiğin, bu durumdaki özellikleri devreye girer. Vücuttan atılamıyor, böbrekten süzülemiyor ve birikiyor olabilir ki her madde için bir üst sınır vardır, bu sınır aşıldığında canlıda reaksiyonlar başlar ve canlı ölüme gider. - Aşırı dozda ve gereksiz antibiyotik kullanımının önümüzdeki en büyük tehlikesi, karşı olarak kullanılan canlıların bu kimyasal bileşikleri tanımaya başlayıp buna direnç mekanizmaları geliştirmeleridir. Mesela, X antibiyotiği etki ettiği A bakterisine bir süre sonra etki etmemeye başlıyor. Bu sebepten dolayı da sürekli yeni kimyasallar sürekli yeni yöntemler geliştirmek gibi zor bir görev ile karşı karşıya kalıyoruz. - Bazı bakteriler (bkz. super bug) birden fazla antibiyotiğe direnç geliştirebiliyorlar, bu tarz bakterilere karşı bir çözüm bulmak oldukça zorlaşıyor. Gelecekte, bu bakterilerden bir tanesinin insan hastalığına sebep olduğu düşünülürse çaresiz bir hastalık ile karşı karşıya kalınabilir. Bir hatam varsa lütfen düzeltiniz. Teşekkürler.
  4. Sanırım sormak istediğiniz soru, insan ömrünün herhangi bir üst sınırı var mı? Burada insandan kastınızı da öğrenmemiz gerekiyor, insan dediğiniz bilinç midir, yoksa insan vücudu mudur? Teorik olarak ikisini de sonsuzlaştırmak mümkün görünüyor ancak pratikte bundan çok uzağız. İnsan vücudu biyolojik sistemlerin toplamı sonucu ortaya çıkan bir üründür. Eğer bu sistemde gerekli parçaları, zamanında ve doğru müdahale ile düzeltir/değiştiriseniz bir insan vücudunu (bizim zaman penceremizden) sonsuzluk olmasa da çok uzun süre yaşatmak mümkündür. Eğer bilinç olarak bahsediyorsanız, bu biyolojik insan vücudunu yaşatmaktan daha kolay ve masrafsız görünüyor. Bilinç-nöroloji sorunsalına girmeden basitçe, bilinç mekanizmaları çözülüp müdahale edilebilecek duruma gelindiğinde bilinci başka bir ortama (bkz. elektronik ortam) aktarmak mümkün olacaktır. Bunun sonucunda ise bozulma/çalışmama değerleriniz değişecektir. Başlangıçta ömür kıstası insan vücudu ile yapılırken artık elektronik malzemenin ne zaman çalışmayacağı hakkında yorumlar yapmanız gerekecektir. Bir hatam varsa lütfen düzeltiniz. Teşekkürler.
  5. Öncelikli olarak lise biyolojisi anlatan olayın arka perdesini de bilerek, evet, lise biyolojisinde görülen Kalıtım konusu, akademik düzeyde anlatılan için sadece bir giriş niteliği taşıyabilir. Lisede görülen biyoloji dersinde tanımlar, mendel ilkeleri, mono ve dihibrit çaprazlamalar ve bazı özel durumlardan bahsedilir. Ancak akademik düzeyde bu tanımlar ve konular/özel durumlar kullanılır, yorumlanır ve üzerine çalışılır. Baskın/çekiniklik ilkesi mendel genetiğinden gelen bir ilkedir, bazı genler için doğru iken bazıları için böyle birşey söylenemez çünkü pleiotropizm, çok alellik vb.(özel durumlar) mevcuttur. Sorunuza gelecek olursak; Çekiniklik/baskınlık ya da özel durumların fenotipte nasıl etki gösterdiklerini açıklamak gerekir. Öncelikle enzim, protein sentezi ve gen kavramlarını birleştirmeliyiz. Kısaca özetleyecek olursak; -DNA nükleotidlerden oluşur ve içerisindeki belli nükleotid dizilimleri genleri ifade eder. -DNA, protein sentezi sırasında iki ipliğini açar ve bu genler belli enzimler tarafından okunup mRNA'ya çevrilir ve ribozoma iletilir. -Ribozom, bu mRNA'da okunan gene tekabül eden amino asitleri bir araya getirip birbirine bağlar ve proteinleri oluşturur. -Bu proteinler daha sonrasında post-translasyonel modifikasyon dediğimiz işlemden geçer ve kendilerine özgül yapıları kazandırılır. Bu adımdan sonra protein işlev kazanabilir, yani bir enzim görevi üstlenebilir. Bahsettiğiniz pigment üretiminden tam olarak yukarıda bahsettiğim mekanizma sorumludur. Bir örnek ile açıklamama izin veriniz; örneğin, elimizde 2 adet gen 3 adet durum olsun, A geni baskın özellik gösteriyor ve fonksiyonel bir enzim üretiyorken, a geni çekinik özellik gösteriyor ve fonksiyonel olmayan bir enzim üretiyor olsun. Elimizdeki 3 adet duruma gelecek olursak, bir birey bu gen bakımından ya homozigot ya heterozigot olabilir. AA, Aa, aa bizim göreceğimiz genotip olacaktır. Şimdi, eğer bu bir AA genotipine sahip ise sonuç olarak çok fazla fonksiyonel protein üretecek ve eğer bu proteinler söz konusu pigment üreten proteinler ise bunun sonucunda da fazlaca pigment üretilecektir. Fazla pigment çok renk anlamına gelir, tabii ki burda üretilen pigmentin rengi önemlidir ancak örnek vermek gerekirse koyu kahverengi alabiliriz. Aa durumunda ise orta seviyede bir pigment üretimi olacaktır ve ne tam koyu ne tam açık bir fenotipe ulaşılacaktır. aa durumunda ise herhangi bir fonksiyonel protein sentezi yok o sebepten bu bölgede renk görülmeyecektir. Umarım melezlik-kumrallık sorusuna cevap olmuştur. Göz rengi hakkında konuşmak gerekirse, göz rengi özelliği birden fazla gen tarafından kontrol edilen bir özellik olması sonucuyla çok fazla ve farklı fenotipe rastlayabiliyoruz çünkü burada örnek adına verilecek sorumlu gen dizisi: AabBccDdeEFFgg... gibi bir dizi olacaktır. Gen dizisinde fazla genin bulunması bu genlerin kombinasyon sayısını artırmaktadır ve bu sebeple bahsettiğim fazla sayıda fenotipe rastlıyoruz. Kahverengi-yeşil gözlü aileden, mavi gözlü çocuk olması durumu (bu renkler durumumuzu sağlamasa da olay ) tabii ki mümkündür ancak bunun için güzel bir orana ihtiyacınız olacaktır ki bu da olasılık bazlı düşünülürse zor bir ihtimaldir. Şöyle düşünebilirsiniz, herhangi bir renk belli ana renklerin belli oranlarından oluşur. Örnek adına devam etmek gerekirse çocuğun mavi gözlü olması için kahverengi pigment az sentezlenmeli, yeşil gözlü pigment ise bu az sentezlenen kahverengi pigmentlerle karıştığından çıplak göze mavi görülecek kadar sentezlenmeli. Bu koşullar altında bu ailenin çocuğu mavi gözlü olabilir ancak burada olayı daha fazla karıştırmamak adına bahsetmediğim faktörler de söz konusudur. Bir yanlışım varsa lütfen düzeltiniz. Teşekkürler.

Hakkımızda

Biyoloji Günlüğü ülkemizdeki biyoloji öğrencileri, mezunları ve çalışanları adına kar gütmeyen bir proje olarak 9 senedir faaliyetlerine yılmadan devam etmeye çalışan masum bir projedir. Lütfen art niyetinizi forumdan uzak tutunuz. Bize iletişim formu aracılığıyla ulaşabilirsiniz.

Dilerseniz biyolojigunlugu@gmail.com veya admin@biyolojigunlugu.com adresine mail de gönderebilirsiniz. Bizimle arşivinizi paylaşmak isterseniz wetransfer.com üzerinden biyolojigunlugu.com adresine dosya transferi olarak iletmeniz yeterlidir, sizin adınıza paylaşılacaktır.

Sitemiz bir "Günlük" olarak derleme yayın, yorum, diyalog ve yazılara vermektedir. Güncel biyoloji haberleri ve gelişmelere ek olarak özellikle sosyal medyada gözden kaçan, değerli gördüğümüz tüm içeriğe kaynak ve atıflar dahilinde sitemizde yer vermekteyiz. Bu sitede verilen bilgilerin kullanım sorumluluğu tümüyle kullanıcıya aittir. Sayfalarımızda yer alan her türlü bilgi, görsel ve doküman sadece bilgilendirmek amacıyla verilmiştir.

Biyoloji Günlüğü internet sitesi 5651 Sayılı Kanun’un 2. maddesinin 1. fıkrasının m) bendi ile aynı kanunun 5. maddesi kapsamında Yer Sağlayıcı olarak faaliyet göstermektedir. İçerikler, ön onay olmaksızın tamamen kullanıcılar tarafından oluşturulmaktadır. Yer Sağlayıcı olarak, kullanıcılar tarafından oluşturulan içeriği ya da hukuka aykırı paylaşımı kontrol etmekle ya da araştırmakla yükümlü değildir.

Yer Sağladığı içeriğin 5651 Sayılı Kanun’un 8 ila 9. maddelerine aykırı şekilde; kişilik haklarınızı ihlal ettiğini ya da hukuka aykırı olduğunu düşünüyorsanız mail adreslerimizden iletişime geçerek bildirebilirsiniz. 

Bildirimleriniz dikkatle ve özenle incelenmekte olup kişilik haklarınızın ihlali ya da hukuka aykırılığın tespiti halinde mevzuat kapsamında en kısa sürede işlem yaparak bilgi vereceğiz.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgilendirme

Kullanım Şartları, Gizlilik Politikası, Forum Kuralları sayfalarına göz atınız.