Jump to content

mikrobiyolog

Editör Adayı
  • İçerik sayısı

    138
  • Katılım

  • Son ziyaret

mikrobiyolog paylaşımları

  1. Hemaglütinasyon, eritrositlerin viruslar tarafından (veya diğer faktörlerin etkisiyle) bağlanarak bir araya getirilmesi (agregasyon) ve çöktürülmesidir. Birçok virus türü hemaglütinasyon oluşturma yeteneğine sahiptir. Virüslerin bu yeteneğinin belirlenmesinde hemaglütinasyon testi kullanılır. Bu amaçla virüse uygun bir hayvan türünden alınan kandan hazırlanan eritrosit süspansiyonu ile virüs süspansiyonu belirli koşullar altında bir araya getirilir ve çökeltilerin oluşup oluşmadığına bakılır.
  2. RNA virüslerindeki mutasyon oranı DNA virüslerine kıyasla yaklaşık 1 000 000 kat daha fazladır.
  3. Virus ekimi amacıyla kullan›lacak olan embriyolu yumurtalar sürekli takip edilen ve önemli hastalıklar yönünden ari olan işletmelerden temin edilmelidir. Embriyolu yumurtalar %40-70 nemli inkübatörlerde kuluçkaya alınır ve düzenli olarak döllülük ve canlılık kontrolleri yapılır. Ekim yapılacak virusa göre embriyonun belli bir günde olması gereklidir. Örneğin sarı kesesine yapılacak ekimlerde 6-8 günlük embriyolar kullanılırken amniyon kesesine yapılacak ekimlerde 12-14 günlük embriyolar tercih edilir. Embriyolu yumurtalar için bir diğer önemli konu da anneden gelebilecek maternal antikorların bulunma olasılığıdır. Bu nedenle yumurtaların elde edildiği tavukların belirli hastalıklar yönünden ari ve aşısız kümeslerden olması tercih edilebilir.
  4. Kompleks yapı simetrisinin tek örneği olan poxviruslarda kapsidi oluşturan kapsomerler birbiriyle açı oluşturarak düzensiz şekilde dizilmiştir. Kapsid kalın bir zarf tabakasıyla çevrilidir.
  5. Kombine simetri bakteriyofajlarda gözlenen yapı simetrilerinden birisidir. T şeklinde bir morfoloji gösterir.
  6. Mikroorganizmaların çoğalmasını yavaşlatan veya durduran maddelere antimikrobiyel maddeler denilir. Antibakteriyel, antimikotik, antiviral vb maddelerin tamamı bu tanımlamaa içinde yer alır.
  7. Hücrelerde virus çoğalması 5 basamakta gerçekleşir. Bu basamaklar sırasıyla tutunma (adsorbsiyon), hücre içine alınma (penetrasyon), sentez aşaması (eklips), olgun virus partikülünün oluşumu ve hücre dışına saçılma aşalamarıdır.
  8. Virüslerin sınıflandırılmasında virion ve nükleik asite ait özelliklerle birlikte fiziksel, kimyasal, biyolojik ve antijenik özellikleri de kullanılmaktadır. Bunlar arasında sırasıyla viral nükleik asite ait özellikler, viral çoğalma yöntemleri ve viriona ait yapısal özellikler en önemli yeri almaktadır. Bunların dışında virüsün konakçı spektrumu gibi faktörler de göz önünde bulundurulmaktadır.
  9. Bir virusun enfekte edebileceği konakçı canlı türlerinin tamamını ifade etmek için kullanılan bir terimdir.
  10. Günümüzde bakteri, bitki, insan ve hayvanları enfekte ettiği bilinen 4000’den fazla virus türü bulunmaktadır. Bu viruslar 83 aile altında 300’den fazla genus (cins) içinde toplanmıştır.
  11. Virüslerin adlandırılmasında dizin, aile, alt aile ve genus isimleri italik (veya altı çizili) ve ilk harfleri büyük olarak yazılırken tür isimleri normal karakterle yazılır. Ancak bir aile veya genusta yer alan virus türlerine atıf yapılmak istendiğinde düz yazım kullanılır (örn. paramyxoviruslar). Aşağıda viruslardaki taksonomik hiyerarşiye örnek olarak sığır vebası virüsünün sınıflandırma düzeni verilmiştir. Dizin : Mononegavirales Aile : Paramyxoviridae Alt aile: Paramyxovirinae Genus : Morbillivirus Tür : Rinderpest virus (sığır vebası virüsü)
  12. Yapısal özellikleri viruslara benzeyen veya hastalık oluflturma yöntemleri viral enfeksiyonları andıran, ancak virus tanımını tam olarak karşılamayan enfeksiyöz ajanlara subviral ajan adı verilir. Bu ajanlar viroid, virusoid, uydu virus ve prion’ları kapsar.
  13. İki terim de virus türünün uydusu konumundadırlar. Uydu RNA (virusoid) ve uydu virus olmak üzere iki tip satelite bulunmaktadır. Virusoidler sadece bitkilerde enfeksiyon olufltururken, bazı uydu viruslar hayvanlarda (kronik arı felci virusunun uydu virüsü) ve insanlarda (hepatitis B virüsünun uydu virüsü olan hepatitis D virüsü) enfeksiyon oluşturmaktadır.
  14. Zarfları lipoprotein yapılıdır. Etere duyarlıdırlar. Poxviridae’den sonra ikinci irilikte virüslerdir (120-200 nm). Nükleus içinde replike olurlar. Tümü nükleer membrandan tomurcuklanır. Diğer zarflı virüslerin aksine, zarfları nükleer membrandan kaynak alır. Doğrudan hücreler arası geçişli olduklarından, serumdaki antikorlardan etkilenmezler. İntanükleer inklüzyon cisimleri (Cowdry-A) iletanınırlar. Herpesvirüslerde ortak özellik, tümünün ilk infeksiyondan sonra özgül hücrelerde latent hale geçmesi ve immün sistemin baskılanması ile sonuçlanan koşullarda reaktivasyon infeksiyonları oluşturmalarıdır. HERPES SİMPLEKS VİRÜS (HSV) Etken: İri (180 nm) bir virüstür. Alkali, pH > 5 ortamlarda yaşayabilir. Isıya duyarlıysa da Na2SO4 ile dirençli hale getirilebilir. İnsan hücreleri gibi kobay, fare, tavşan gibi hayvan hücrelerinde de üreyebilir. Patogenez: HSV1, küçük yaşlarda deri ve mukoza çatlaklarından girerek primer infeksiyonlara yol açar. Ciddi klinik tablolar genellikle primer infeksiyonlarda görülür. Buna bağlı olarak antikorlar gelişse de tamamen elimine edilemez ve latent halde daha çok trigeminal gangliyonlarda varlıklarını sürdürürler. Travma, stres, menstruasyon, yüksek ateş, immünsüpresyon gibi bir hazırlayıcı neden ortaya çıkınca sinirler uyarılır. Reaktive olan virüs, geldiği yoldan geri döner. Sinirin innerve ettiği bölgede (dermatomda) rekürrent veziküler lezyonlar gelişir. HSV2’nin latensi ise sakral gangliyonlardadır. Bütünlüğü bozulmuş cilde oturması sonucunda nadiren virüs jeneralize olabilir ve karaciğer, merkez sinir sistemi, böbrekler ve sürrenal gibi visseral organlara dağılarak ağır bir tabloya yol açabilir. Klinik özellikler: Burada HSV1 ve HSV2 infeksiyonlarını bir arada irdeleyeceğiz. 1. Primer infeksiyonlar: Virüs ile ilk kez karşılaşan, koruyucu antikor bulundurmayan küçük çocuklarda primer infeksiyonlar genelde yüz, ağız içi, göz ve cilt infeksiyonları şeklinde gelişir. a) Oral infeksiyonlar: Küçük çocuklarda, anneden gelen koruyucu antikorların tükendiği 6. aydan 5 yaşına kadarki dönemde sıktır. Herpes labialis’li erişkinlerin lezyonları ile veya virüs saçan salyaları ile yakın kontakt sonucu gelişir. Yüksek ateş, boğaz ağrısı, farinks ödemi ve hiperemisi, genel infeksiyon belirtileri ve ağız içi-jinjiva vezikülleri ile özel bir tablo halinde (jinjivostomatit) görülür. Virüsle ilk kez karşılaşan erişkinlerde ise akut herpetik faringotonsillit şeklindedir. Etken çoğunlukla HSV1’dir. Tonsilla ve farinkste veziküler lezyonlarla kendini gösterir. Diğer primer tablolarda da olduğu gibi, bölgesel LAP saptanır. b) Oküler infeksiyonlar: Primer infeksiyon olarak çocuklarda sıktır. Genelde tip 1 infeksiyonudur. Otoinokülasyon ile, virüsle kontamine ellerle gözlerin kaşınması sonucunda bulaştırılır. Unilateral folliküler konjunktivit, blefarit ve bölgesel LAP gibi klinik belirtilerle seyredebilmekle birlikte, çoğunlukla asemptomatiktir. Semptomatik infeksiyonda özellikle göz kapağında veziküllerin görülmesi ile tanıya gidilir. Fotofobi, lakrimasyon ve palpebral ödem gibi konjunktivit bulguları hakim olabilir. Korneal opasitelere yol açabilen keratit tablosu, yenidoğanlarda ve immünitesi zayıflamış yaşlılarda perforasyona kadar varabilirse de genelde tam şifa ile sonuçlanır. Yenidoğandaki göz infeksiyonlarından sorumlu virüs, HSV2’dir. Bu tablolar HSV1’de görülenlere göre daha ağırdır, koriyoretinite ilerler. c) Cilt infeksiyonları: Derinin bütünlüğü bozuk değilse infeksiyon görülmez. Travma sonucu bütünlük bozulmuşsa travmatik herpes gelişir. Primer ağız ve genital herpes infeksiyonları seyrinde otoinokülasyonla da meydana gelebilir. Sekonder bir infeksiyon yok ise sikatris bırakmadan iyileşirler. Viremi (disseminasyon), virüsün derin dokulara ulaşmasını sağlayacak ekzema gibi cilt lezyonlarının bulunması halinde gelişebilmekte, genel yayılım sonucunda çok ağır, yaşamı tehdit edebilen infeksiyon tablolarına ilerleyebilmektedir (ekzema herpetikum). Primer cilt infeksiyonlarında veziküller ayrı ayrıdır, gruplaşmazlar. Dolayısıyla, rekürrenslerden ayırt edilebilirler. Rekürrenslerde ise, latent halde bulunulan sensoryal sinirlerin innerve ettiği dermatom söz konusu olduğundan, veziküller gruplar halindedir. Rekürrensler, zonanın aksine hep aynı dermatomdadır. Hafif ağrılıdır. Primer infeksiyonların aksine bölgesel LAP bulunmaz. Parmak emme sonucu otoinokülasyonla, ebeveynlerin travmatik nedenlerle ağrımış olan çocuklarının ellerini öpme alışkanlığı nedeniyle veya diş hekimlerinde Tip 1 nedenli parmak lezyonları görülebilmektedir (Herpetik Whitlow). Genital infeksiyon kaynaklı ise Tip 2 infeksiyonu gelişir. Tırnak altına ilerleyince çok ağrılı hal alır. d) Genital herpes: Erişkinlerde ve genç erişkinlerde, primer genital HSV infeksiyonlarının büyük kısmından Tip 2 sorumludur (%70-95). Bebek ve çocuklarda ise, otoinokülasyon veya ebeveyn kaynaklı olduklarından, Tip 1 izole edilmiştir. Erkekte glansta, kadında vulva, perine, vajina ve servikste veziküler, ağrılı lezyonlar, yüksek ateş, genel infeksiyon belirtileri ve bilateral ağrılı inguinal LAP belirlenir. Kadında hızla ülsere olmaya meyleden daha ağır bir seyir varken, erkekte birkaç vezikülün gelişimi dışında bir patoloji belirlenemez. e) Fötus ve yenidoğan infeksiyonları: Çok sıklıkla tip 2 infeksiyonudur. Doğum anında genital kanaldan, nadiren de fötal hayatta transplasental olarak bulaşan virüsün yol açtığı oldukça ağır organ (karaciğer, akciğer ve merkez sinir sistemi gibi) bozuklukları ile karakterizedir. 2. Sekonder (rekürrent) infeksiyon: a) Herpes labialis: HSV1’in en sık görülen rekürrensidir. Daha çok alt dudakta gelişir; ağrı, kaşıntı ve kızarıklık, daha sonra eritematöz papül üzerinde minik veziküller, püstül ve ülserler gelişir. İki gün içinde veziküller krutlanır. Ağrı ve bulaştırıcılık en çok vezikül safhasındadır. Sikatris bırakmaz. b) Oküler rekürrens: Virüsün trigeminal gangliyonlara yerleşmesi sonucunda keratit, blefarit, keratokonjunktivit gibi sekonder, rekürrent göz infeksiyonları gelişebilir. Primer infeksiyon genelde yüzeyel kalmaya meylederken, sekonder keratitler derin dokulara ilerleme sonucunda körlüğe kadar gidebilir. Floresan boyama ile dendritik ülserler kolayca tanınabilir. Tutulum bölgesi hipoesteziktir, görme azalmıştır. Yanlışlıkla kortikosteroid kullanılmışsa dalgalı kenarlı geniş ülserler gelişebilir. c) Rekürrent genital herpes: Primer olgulardan daha silik, az şiddette tablolar birkaç kez tekrarlayabilir. Genital rekürrensler, bazı olgularda, menenjit ile birlikte görülebilmektedir. 3. Komplikasyonlar: a) Merkez sinir sistemi infeksiyonları: Yenidoğanlarda, erişkinlerin aksine en sık görülen (%50) HSV infeksiyonudur. HSV ensefaliti: Akut, nekrotizan ve tedavisiz olgularda %70 fatal seyirli viral bir ensefalittir. Diğer ensefalitler içinde de en ağır olandır. Yenidoğanlarda erişkinlere göre daha sık karşılaşılır. Yenidoğanlar hariç etken HSV1’dir. Olguların yarısında primer infeksiyon sırasında gelişir. Ateş, baş ağrısı, meninks irritasyon belirtileri, bulantı, kusma, jeneralize konvülsif ataklar, bilinç değişiklikleri gibi ensefalitlerde görülen belirti ve bulguların yanında, anosmi, davranış bozuklukları, hafıza kaybı, afazi, halüsinasyonlar ve fokal epileptik ataklar gibi lokal nekrozlara bağlı limbik sistem ve orbito-frontal, çoğunlukla da temporal lob belirtileri ile kendini gösterir. Patoloji genelde tek bir temporal lobdadır. Paralizilere ve komaya ilerleyebilir. HSV menenjiti: Nadiren rastlanan, akut, benign ve lenfositik bir menenjittir. Sıklıkla primer genital herpesli normal erişkinlerde ve bazen rekürrenslerde gelişir. Erişkinlerde, ensefalitin aksine, Tip 2’ye, çocuklarda ise Tip 1’e bağlıdır. Baş ağrısı, ateş, ense sertliği ile başlar ve bir haftada iyileşir. b) Gebelikteki komplikasyonlar: Abortus, prematüre doğum, bebekte deri lezyonları, koriyoretinit, mikrosefali, gelişme geriliği, konjenital infeksiyonlar (ikter, hepatosplenomegali, kanama diyatezi, mikroftalmi, konvülsif ataklar) ve gebeliğin 3. üç ayında DIC’e varabilen dissemine maternal infeksiyonlar gelişebilir. c) Kanser: HSV 2 ile serviks kanseri arasında ilişki öne sürülmekteyse de, kesin kanıt yoktur. 4. İmmün yetmezliklilerde HSV infeksiyonları: Ağır cilt, mukoza, alt solunum yolları infeksiyonları, özofajit ve massif nekrotizan hepatit görülebilir. Tanı: Virüs izolasyonu, vezikülden yapılan Tzanck testinde Giemsa veya Wright boyaması ile asidofilik intranükleer inklüzyon cisimciklerinin (Cowdry A) araştırılması, PCR ve DNA hibridizasyonu ile virüs arama, RIA ve EIA ile antikor arama başlıca tanı yöntemleridir. Tedavi: Asiklovir seçilecek ilk ilaçtır.
  15. Etken: Adenovirüsün antijenleri şunlardır; • Tüm adenovirüslerde ortak penton antijenleri vardır; virüsün adenovirüs olduğunu gösterir. Kapsiddeki eşkenar üçgenlerin köşelerini oluşturur. • Adenovirüslerdeki grup-spesifik (insan-hayvan ayrımı) kapsomer antijenlerine hekzon adı verilir. Viral kapsiddeki 20 üçgenin yüzlerini oluşturur. • Pentonlardan dışarıya doğru uzanan ışınsal uzantılar (fiberler) hemaglütinin niteliğindedir. Bu gibi kapsidden fiber çıkıntıları bulunan tek virüstür. Konak hücreye yapışmayı sağlarlar. Bunlar tipe özgü (konjuktivit, ishal, sistit ayrımı) antijenlerdir. Serotiplendirmede kullanılır. Virüsün hedeflediği hücreler; solunum yolları, gastrointestinal ve genitoüriner mukoza ve konjunktivadır. Klinik özellikler: 1. Solunum yolu infeksiyonları: Yaş grupları ile değişmekle birlikte; yüksek ateş, boğaz ağrısı, nezle, öksürük, servikal lenfadenit, konjunktivit ve kabızlık ile karakterize üst solunum yolu infeksiyonlarına neden olur. Küçük çocuklarda %10’lara ulaşan mortalitesi bulunan ve askerler arasında hastane bakımı gerektirebilen atipik pnömoni tablolarına yol açar. Bir bireyde farenjit bulgularına ek olarak burun tıkanıklılığı, öksürük ve özellikle de konjunktivit var ise ilkin adenovirüs infeksiyonu düşünülmelidir. 2. Konjunktivitler: Yüzme havuzlarından bulaşan epidemik keratokonjunktivit (akut folliküler konjunktivit) ve ayrıca akut hemorajik konjunktivit, keratit gibi göz infeksiyonlarına yol açar. 3. İshal: Enterik adenovirüsler (Adv 40, 41); yüksek ateş, kansız ishal, kusma ve karın ağrısı ile kendini gösteren ishal tablolarına yol açar. Küçük çocuklarda invajinasyona yol açabilir. Çocuklarda ve immün yetmezliklilerde gastroenterit nedeniyle hastane bakımı gerektiren viral etkenler arasında, rotavirüsten sonra ikinci sırayı almaktadır. 4. Akut hemorajik sistit: Çocuklarda ve genç erişkinlerde hematüri ve dizüri ile seyreden bir üriner infeksiyon tablosudur. 5. Nadir tablolar: Son yıllarda, daha önce inanıldığının aksine, immünsüpresyon altındaki hastalarda ağır seyirli hepatit ve miyokardit gelişimine tanık olunmuştur. Askeri topluluklarda kitlesel hastalığa yol açan serotiplere (3, 4, 7) karşı canlı attenüe oral aşı kullanılır.
  16. • Adenoviridae: Adenovirus • Herpesviridae: Herpes simplex virus 1-2 (HSV1,2), Varicella zoster virus (VZV), Herpes B virus (Simian virus) Cytomegalovirus (CMV) Epstein-Barr virus (EBV), İnsan Herpesvirusu 6,7,8 (HHV 6,7,8) • Poxviridae: Variola, Vaccinia, Molluscum contagiosum virusları • Parvoviridae: Parvovirus B 19 (5. hastalık) • Circinoviridae: Transfusion Transmitted Virus (TTV) • Papovaviridae: Papillomavirus, Polyomavirus (BKV, JCV) • Hepadnaviridae: Hepatit B virusu (HBV)
  17. Uzun (3-12µm), ince (30 nm) saç benzeri yapılardır Flagellin alt ünitelerinden yapılmıştır 3 kısımdan oluşurSitoplazmadaki bazal granül Çengel benzeri yapı ve Uzun filament
  18. Antiviral protein üretilmesini uyararak etkili olur. Antiviral etkisi yanında immünomodülatör etkisi de (özellikle IFN-gama) vardır. İFN-alfa; HBV, HCV kronik infeksiyonları, HPV inf (kondilomata aküminata), HHV-8 Kaposi sarkomu tedavisinde etkilidir. Kronik HBV infeksiyonlarında sıklıkla kullanılmaktadır. Ayrıca IFN-beta multiple skleroz, IFN-gama kronik granülomatöz hastalık tedavisinde kullanılmaktadır.
  19. Prionlar ise sadece proteinden oluşan infektif taneciklerdir. İnsanda süngerimsi ansefalopati ( Creutzfeld-Jakob,…), koyunda “scrapie”, ineklerde “deli dana hastalığı” oluşumuna yol açarlar Yaklaşık 30.000 D molekül ağırlığında tek bir glikoproteinden oluşmuştur. UV ışınları, ısın, dezenfektanlara belirgin olarak daha dayanıklıdır. Antikor üretimi ya da belirgin bir iltihabi yanıt oluşturmazlar. İnsan prion hastalıkları sterilize edilmeyen beyin elektrodları ve diğer cerrahi aletlerle, kornea transplantasyonu ile, insan dokularından hazarlanan büyüme hormunu ve gonadotropin ile infekte dokunun yenilmesi ile bulaşabilmektedir.
  20. Virion içinde bazı viruslar enzim bulundururlar. (-) RNA virusları ve reoviruslar (rotavirus) m- RNA çevirisine ihtiyaç duyarlar ve virionda RNA polimeraz taşırlar. Bazı DNA virusları (HBV) virionlarında DNA polimeraz taşırlar ve HBV DNA polimerazı revers transkriptaz işlevi de görmektedir.
  21. Oksijen varlığında üreyemeyen bakterilere anaerop bakteriler denilir. Bazıları düşük oksiyen değerlerinde üreyebilirler (aerotoleran ). Bu bakterilere oksijenin toksik etkisi vardır. Oksijenin toksik ürünleri bakteriyi öldürür. Süperoksid dismutaz, katalaz enzimlerine sahip anaeroplar oksijene daha dayanıklıdır. Anaerop bakteriler ortamda ve florada bol bulunurlar. En yoğun olarak kolonda bulunurlar ve ortalama anaerop /aerop bakteri oranı 1000/1 kadardır. Kültürde üretilmeleri uygun örnek alımı ve hızlı, uygun nakil ile direkt ilgilidir. Sürüntü örnekleri, normal floralı bölgeye temas etmiş örnekler uygun değildir. Bu bakterileri kültürde üretebilmek için oksijensiz ortamda ekim yanında çok zengin ve indirgeyici maddelerin bulunduğu bir ortam yaratmak gereklidir. Bunun için glikoz, K vitamini, sistein gibi maddeler kullanılır. Anaeroplarla gelişen infeksiyonlarda genelde zemin hazırlayan bir durumn Çoğu (tetanoz, botulizm, gazlı gangren,… gibi infeksiyonlar hariç) endojendir ve çoğu kere polimikrobiktir. Sıklıkla Bacteroides fragilis grubu, peptostreptokoklar etken olarak karşılaşılan anaeroplardır. Oluşturdukları infeksiyonlarda sıklıkla doku nekrozu ve /veya abse gelişimi vardır. Yaralılarda yabancı cisim varlığı, nekroz, yalancı membran varlığı, gangren, dokuda gaz oluşumu, kötü koku, siyah renkli bir akıntı/sızıntı anaerop infeksiyon düşündürmesi gereken bulgulardır. Anaeroplarla gelişen infeksiyonlar bazen uyarıcı olabilir. Eubacterium lentum, Clostridium septicum bakteriyemileri ya da karın duvarında spontan myonekroz kalın barsak malignitesini belirtebilir(S bovis). Akciğer absesi akciğer kanserinin sonucu olabilir.
  22. İnce duvarlı, esnek, spiral çomaklardır. Prokaryotik nükleer yapı, stoplazma, stoplazma zarı ve hücre duvarından oluşan yapı protoplazma borusu adını alır. Protoplazma borusu ile dış örtü arasında 2-100 kadar periplazma kamçıları(:dingil telleri) bulunur. Bunlar bakteri kamçılarına benzer bir yapı gösterirler. Bu yapılarla ileri-geri, burgumsu hareketler yapabilirler. Başlıca 3 cins önemlidir: – Treponema: Çok ince, sık kıvrımlı yapılardır. Sadece karanlık alanda görülebilirler. – Leptospira: Çok ince, uçları kıvrık bakterilerdir. Sadece karanlık alanda görülebilirler. – Borrelia: Nisbeten daha kalın, 3-10 kıvrımlı bakterilerdir.
  23. Hücre duvarı olmayan, serbest yaşayabilen en küçük mikroorganizmalardır. Tüm pasajlarında ortam şartlarına bağlı olmadan hücre duvarı olmadan üreyebilir (bakterilerin L- formlarından farkı) (TUS). Zar filtrelerden, bakteri filtrelerinden geçebilirler (TUS). Sitoplazma zarında sterol bulunur. Üreyebilmek için ortamda sterol olması gereklidir. Uygun besiyerlerinde M. hominis “sahanda yumurta” , Ureaplasma ürealyticum yıldız şeklinde koloniler oluşturur. Hücre yüzeyine yapışırlar ve hücre içine girmeden hastalık tablolarına neden olabilirler.
  24. Bu bakteriler aerop, sporsuz, hareketsiz, özel hücre duvarı yapısına sahip, aside dirençli boyanan bakterilerdir. Kalın hücre duvarında içte peptidoglikan tabaka, bunun çevresinde arabinogalaktanmikolik asit tabakası ve en dışta serbest yağlar (mikozit, kord faktörü, balmumu,…) ve bunlarla bağlı durumda polipeptidler (PPD) bulunur. Bu kalın, lipidden zengin(%60) hücre duvarı yavaş üremelerinin, antiseptiklere daha dirençli olmalarının da nedenidir. Hücre duvarındaki mikolik asitler hücre duvarının en önemli lipididir ve aside dirençli boyamayla ilgilidir. Kord faktörü (trehaloz dimikolat); bakterilerin klinik örneklerde kümeler oluşturması ile belirlenir ve virulans faktörüdür. Kord faktörü olmayan bakteriler virulansını ileri ölçüde kaybederler (TUS). Mikozitler hidrofobik özelliklerinden sorumludur ve fagozom-lizozom birleşmesini önleyerek etkili olurlar. Polipeptidler hücresel immüniteden sorumludur ve bunlar (PPD) kullanılarak hücresel duyarlılık varlığı araştırılabilir (TUS). Balmumu yapısı (arabinogalakton) (wax D) bağışıklık yanıtını şiddetlendiren Freund adjuvanı yapısında bulunur. Polisakkaridler ise makrofajlardan TNF-alfa salınımını uyarırlar, erken hipersensitivite oluşumuna neden olabilirler.
  25. Pseudomonas cinsi: Bu bakteriler, non-fermentatif, oksidaz (+) (TUS), çoğu bir ucundaki kirpikler ile hareketli, zorunlu aerop, çevrede, doğada yaygın olarak bulunan Gram (-) çomaklardır. Bu cins içinde 3 grup tanımlanmıştır.

Hakkımızda

Biyoloji Günlüğü ülkemizdeki biyoloji öğrencileri, mezunları ve çalışanları adına kar gütmeyen bir proje olarak 9 senedir faaliyetlerine yılmadan devam etmeye çalışan masum bir projedir. Lütfen art niyetinizi forumdan uzak tutunuz. Bize iletişim formu aracılığıyla ulaşabilirsiniz.

Dilerseniz biyolojigunlugu@gmail.com veya admin@biyolojigunlugu.com adresine mail de gönderebilirsiniz. Bizimle arşivinizi paylaşmak isterseniz wetransfer.com üzerinden biyolojigunlugu.com adresine dosya transferi olarak iletmeniz yeterlidir, sizin adınıza paylaşılacaktır.

Sitemiz bir "Günlük" olarak derleme yayın, yorum, diyalog ve yazılara vermektedir. Güncel biyoloji haberleri ve gelişmelere ek olarak özellikle sosyal medyada gözden kaçan, değerli gördüğümüz tüm içeriğe kaynak ve atıflar dahilinde sitemizde yer vermekteyiz. Bu sitede verilen bilgilerin kullanım sorumluluğu tümüyle kullanıcıya aittir. Sayfalarımızda yer alan her türlü bilgi, görsel ve doküman sadece bilgilendirmek amacıyla verilmiştir.

Biyoloji Günlüğü internet sitesi 5651 Sayılı Kanun’un 2. maddesinin 1. fıkrasının m) bendi ile aynı kanunun 5. maddesi kapsamında Yer Sağlayıcı olarak faaliyet göstermektedir. İçerikler, ön onay olmaksızın tamamen kullanıcılar tarafından oluşturulmaktadır. Yer Sağlayıcı olarak, kullanıcılar tarafından oluşturulan içeriği ya da hukuka aykırı paylaşımı kontrol etmekle ya da araştırmakla yükümlü değildir.

Yer Sağladığı içeriğin 5651 Sayılı Kanun’un 8 ila 9. maddelerine aykırı şekilde; kişilik haklarınızı ihlal ettiğini ya da hukuka aykırı olduğunu düşünüyorsanız mail adreslerimizden iletişime geçerek bildirebilirsiniz. 

Bildirimleriniz dikkatle ve özenle incelenmekte olup kişilik haklarınızın ihlali ya da hukuka aykırılığın tespiti halinde mevzuat kapsamında en kısa sürede işlem yaparak bilgi vereceğiz.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgilendirme

Kullanım Şartları, Gizlilik Politikası, Forum Kuralları sayfalarına göz atınız.