Jump to content

Cenk Önsoy

Yönetici
  • İçerik sayısı

    1.126
  • Katılım

  • Son ziyaret

Cenk Önsoy paylaşımları

  1. Erken evrede yoğun halde organel taşır, özellikle pakitenden sonra dört nukleuslu embriyo kesesi evresine kadar organellerin azaldığı görülür. Ayrıca organellerde de belirgin bir kutuplaşma görülür. Hücre çeperi gelişigüzel dizili, fibrilli materyalin daha zengin dağılım göstermesi ile komşu nusellus hücrelerinden ayrılır. Megaspor ana hücresinin çeperinde kalloz birikimi görülür. Megaspor ana hücresi mayoz bölünme ile megasporları verir.Mayozdan sonra tetrattaki megasporlardan kalaza tarafında bulunanı aktif hale geçer ve gelişerek embriyo kesesini verir. Megasporlar ayrıldıktan sonra onları saran kalloz çeper de kaybolur
  2. Sinergitler Mikropil tarafında yer alan uzamış hücrelerdir, birbirleri ve kısmen yumurta hücresi ile temas halindedirler. Çeperleri kısmi çeper özelliğinde olup mikropil tarafında kalındır. Kalazaya doğru olan bölümde ise gittikçe incelir ve yok olur. Bazı araştırıcılara göre sinergitin kalazaya bakan bölümünde çeperin olmayışı gametlerin birleşmesini kolaylaştırmaya yöneliktir. Sitoplazmanın büyük bir kısmı da mikropil tarafında yer alır. Sitoplazma organeller bakımından oldukça zengindir. Bu nedenle metabolik bakımdan çok aktif oldukları söylenebilir.Sinergitlerin besinleri nusellus ve integümentlerden alıp naklettikleri, sentezledikleri ve absorbladıkları düşünülmektedir. Ayrıca çift döllenme olayında kemotropik maddeler oluşturarak polen tüplerinin çekimlenmesini sağlarlar. Bitkilerin çoğunda sinergitlerin biri polen tübü embriyo kesesine girmeden önce körelir, böylece polen tübü için yer oluşturulur ve spermler yumurta hücresine geçer.
  3. Embriyo kesesinin en büyük hücresidir, yumurta ve antipod hücreleri ile temas halindedir. Lateral çeperleri eise embriyo kesesini oluşturan komşu doku kese arasındaki çeperin esasını oluşturur. Sitoplazması embriyo kesesi boyunca uzanan ince bir tabaka halinde olup yumurta ve antipod hücreleri etrafında daha boldur. Hücre organelleri bakımından zengindir. Yüksek metabolik aktivite gösterir ve depo besinleri içerir.
  4. Embriyo kesesi hücreleri arasında en çok çeşitlilik gösterenidir. Birçok dikotil bitkide embriyo kesesi olgunlaşması sırasında ya da daha önce körelir. Bazı türlerde ise embriyo ve endosperm oluşumu sırasında bile görülebilirler. Çok büyük çeşitlilik gösterdikleri için görevleri hakkında genelleme yapmak zordur. Nusellusdan merkezi hücreye metabolitler için geçiş yolu durumundadırlar ve besinlerin aktarılmasında rol oynarlar. Gelişen embriyo ve endosperm için depo ödevi görürler. Döllenmeden sonra antipodların parçalanması ile ek bir besin kaynağı ortaya çıkar. Ayrıca salgı görevi de yapabilirler. Embriyo kesesi hücrelerinden yumurta hücresi dışındakiler emeç oluşturabilirler. Hücrelerden başka tüm embriyo kesesi de ovaryum, plasenta ve stilusdan besinleri absorblamak için emeçler oluşturabilir.
  5. Gruplarda kotiledonlar çimlenme sırasında toprak altında kalır veya toprak üstüne çıkar. Kotiledonlar çimlenme sırasında toprak altında kalıyorsa hipogeik çenekler, toprak üstüne çıkıyorlarsa epigeik çenekler diye adlandırılırlar. Genç bitkicikte oluşan ilk yapraklarla kotiledonlar arasında kalan gövdeye epikotil denir.
  6. immunoloji=bağışıklık ve bağışıklık sistemlerini inceleyen bilim dalıdır. taksonomi= canlıların sınıflanıran bilim dalıdır. İmmuno-taksonomi ise bu iki terimden yararlanarak canlıların antijenik özelliklerine göre sınıflandırılması diyebiliriz.
  7. Simbiyoz nedir? Evrim ile simbiyoz ilişkisi nedir? Ortak yaşam demektir. Genel olarak çeşitlerine bakarsak Mutualizm: İki canlının fayda gördüğü yaşam biçimidir. Örneğin; Liken Kommensalizm: Birinin fayda gördüğü birinin etkilenmediği yaşam biçimidir. Örneğin; Köpek balığı ve kürdan balığı ilişkisi Parazitlik: Biri fayda görürken biri zarar gördüğü yaşam biçimidir. Örneğin; Ökse otu konakçı canlı Zihnime simbiyoz kelimesinin ilk uyartısı, organellerin ökaryot metabolizmalara geçişinin animatik canlandırmasıdır. Bir mitokondri nasıl bir organizmaya girdi diye düşündüğümde, gerçekten bir birleşim olabileceği, birden fazla canlının veya yapının bütünleşik olarak yaşama devam edebileceği ve tek organizmayı oluşturabileceği görüşü devasa bir hayal gücü ile birlikte cevaba yakın bir kelime bütünlüğünü de beraberinde sunuyor. Bkz: Transformers “Endosimbiyotik” teori, yani şimdiki hücrelerlerde bulunan kloroplast ve mitokondrilerin aslında birer ökaryotik canlı olduğu, zaman içerisinde avcı bir canlı tarafından yenilerek birlikte yaşamaya başladıkları düşünülür, kanıt için birçok bulguya rastlanır. Simbiyoz (simbiyotik yaşam) iki ya da daha fazla farklı türün birlikte yaşamı anlamına gelir.
  8. Dokular büyük oranlarda su içerirler. Hele suda yıkama işleminden sonra su miktarı iyice artmıştır. Doku parçası parafin, celleodin ve plastik maddelere gömülecekse suyunun tamamen giderilmesi gerekir. Çünkü bu maddeler suda erimez, yöntemin özü ise dokunun en ince gözeneklerine kadar sertleştirici maddeyi nüfuz ettirmektir. Bu küçük gözeneklerde su kalırsa maddeler oralara giremez ve iyi kesitler alamayız. Bu step sonunda dokularda hiç su kalmamalıdır. Bu amaçla en yaygın olarak etilalkol’den yararlanılır. Dehidrasyona ilk önce küçük dereceli alkollerden başlanır ve alkol derecesi gittikce yükseltilir. Dehidrasyonun süresi doku parçasının büyüklüğüne, cinsine, kalınlığına ve tespit maddesine bağlı olarak 1-2 saat ile 24 saat arasında değişebilir. Yıkama işlemi alkol ile yapılmış ise doku parçasının suyunu giderme işlemine yıkamadaki alkol derecesinden itibaren başlanır. Dehidrasyona genellikle %70 alkolden başlanır ve sırasıyla %80, %90, %96 , %100 alkollerden geçirilir.
  9. Yeteri kadar tespit edilmiş olan doku ve organ parçaları fazla tespit maddesinin giderilmesi için yıkama işlemine tabi tutulur. Genellikle bu işlem akar su altında (çeşme suyu) yapılır. Ancak pikrik asit, triklor asetik asit gibi maddeler içeren tespitler (Bouen, Carnoy, Susa gibi) ve alkol gibi tespitlerden sonra suda yıkama yapılmaz , bu gibi tespit maddelerinin dokudan uzaklaştırma işlemi alkoller içerisinde yapılır. Yıkama işlemi tamamlanmış olan doku parçası için müstakbel olaylar şöyle gelişebilir: I. Doku parçası başka bir işleme gerek kalmadan doğrudan doğruya dondurma mikrotomunda dondurularak kesilir. Bu yöntemle ince kesitler almak zordur. Bu nedenle sadece zorunlu durumlarda başvurulur. Örneğin; kemik doku kesitlerinde, adipöz dokuların demonstrasyonunda, bazı özel çalışmalarda ve çok acil olan durumlarda ( ameliyatlar anında) bu yönteme başvurulur. II. Veya; doku parçası parafin, paraplast, celloidin, jelatin gibi sertleştirici bir madde içine gömülerek kesilebilir. Bunlardan en genel ve kullanışlı olanı parafine yatırarak kesmektir.
  10. Vucuttan alınan dokular mümkün olan en kısa sürede uygun bir kimyasal işleme tabi tutulurlar. Burada amaç dokuların enzimlerce veya bakteriler tarafından yenmesini önlemek ve histofizyolojik yapısını normaldekine yakın bir durumda muhafaza etmektir, başka bir deyişle postmortem degenerasyonları önlemektir. Bu işleme tespit (fixation) denir. İyi bir tesbit maddesi en az şu üç özelliği taşımalıdır: 1. Doku unsurlarını tespit etmeli, postmortem değişimleri önlemelidir. 2. Dokuyu sertleştirerek ince slaytlar halinde kesilmesini kolaylaştırmalıdır. 3.Eğer alınan doku parçası içinde herhangi bir hastalık etkeni varsa onu öldürerek araştırmacı için zararsız kılmalıdır. Tespit için kullanılan kimyasal maddelerin en önemlileri formalin, potassium bichromate, mercuric bichloride, picric acid, osmic acid, acetic acid, alkol, kloroform, aseton gibi maddelerdir. Bu maddelerden hiçbirisi hücreyi bütünüyle mükemmel bir şekilde tespit etmez. Herbirisinin özel üstünlükleri yanında yine kendilerine özgü dezavantajları da vardır. Bir kısmı çekirdek üzerine iyi tesir ederken bazıları da sitoplazma kısımlarını iyi tespit eder.
  11. Histolojik amaçlarla insanlardan materyal alınması her zaman mümkün değildir. Genellikle ameliyatlarla dışarı alınan bazı patolojik doku ve organların etrafında bulunan sağlıklı doku kısımları histolojik incelemeler için değerlendirilir. Deney hayvanlarından ise doku parçaları öldükten hemen sonra alınır, iyi preparasyonlar için hayvanlardan doku parçalarının anestezi altında alınması en uygun yoldur. İncelenecek parçanın alınması ya organizma canlı iken ( biopsi ) ya da organizma öldükten sonra ( autopsi ) olur. İkinci halde parçaların ölümden mümkün olduğu kadar kısa bir süre içinde alınıp tesbit edilmesi gerekmektedir. Çünkü hücre öldükten sonra bir seri kimyasal değişimlere uğrar ve görünümü değişir, bu da doku incelenirken yanlış yorumlara neden olur. Hücre öldükten sonra meydana gelen bu değişimler postmortem degeneration’lar adını alır. Özetle dokuların alınmasında şu hususlara önemle uyulmalıdır: 1. Doku parçası anestezi altında alınmalıdır, bu mümkün değilse ölümden hemen sonra alınmalıdır. 2. Keskin bir bıçak kullanılmalıdır. 3. Doku alımında kör bıçak veya makas kesinlikle kullanılmamalıdır. Bu durumda dokunun bazı kısımlarında artefaktlar veya normalde bulunmayan morfolojik şekiller ortaya çıkabilir. 4. Doku veya organ parçasının büyüklüğü 3-4 mm’yi geçmemelidir. Bir organdan genişce bir parça almak zorunluluğunda isek hiç olmazsa bu parçanın kalınlığının 3-4 mm’yi geçmemesine dikkat etmeliyiz.
  12. Genellikle tek hücreli organizmalar canlı incelemeye uygundurlar. Çok hücreli organizmalardan alınan bazı serbest hücreler ise , hala canlılıklarını muhafaza ederken, mikroskop altında direkt olarak incelenebilirler. Çok hücreli organizmalarda canlı incelemeler daha çok , hücreleri normalde bir sıvı içerisinde birbirinden ayrı olarak bulunan kan, lenf, sperma, süt, serebrospinal sıvı, synovial sıvı gibi yapılara uygulanır. Bu sıvılardan herhangi biri temiz bir lam üzerine bir damla damlatılır, üzeri basınç uygulamadan bir lamelle kapatılır ve hemen mikroskop altında incelenir. Serbest hücreler genellikle renksizdirler , içerdikleri yapılar kontrast vermezler. Bu zorluklar bir dereceye kadar faz kontrast mikroskoplarla aşılabilirsede , canlılıklarına zarar vermeden boyanarak incelenmeleri de mümkündür. Bu amaçla vital boyalar kullanılır. Vital boyalar az toksiktirler, hücreyi öldürmezler, özellikle ilgi duydukları hücre yapıları üzerine oturarak onları seçilebilir hale getirirler. Canlı inceleme derialtı bağ dokusu, kas telleri, sinir telleri, mezenteryum, omentum ve epitel kazıntıları gibi yumuşak yapılara da uygulanabilir. Bu amaçla anılan dokulardan alınan biopsi örnekleri bir lam üzerine konur, ucu ince olan özel iğnelerle tiftiklendikten sonra üzeri hemen lamelle kapatılıp mikroskopta incelenir.
  13. Mikroskoplar çok pahalı cihazlardır. Bunlardan uzun süreli istifade etmek için bakımlarına dikkat etmek gerekir. Bu amaçla şu hususlara azami dikkatinizi rica ediyoruz: 1. Mikroskopları direkt güneş ışığı, radyatör gibi ortamlardan uzak tutunuz. 2. Mikroskobun diğer bir düşmanıda toz’dur. Bu nedenle mikroskop kullanılmadığı zamanlarda bir örtü ile kapatılmalıdır. Tozlanmış olan kısımlar yumuşak, temiz bir fırçayla temizlenmelidir. 3. Dış merceklere bulaşmış immersiyon maddeleri önce yumuşak bir bezle alınmalı, sonra 7 kısım eter+ 3 kısım alkol karışımı ile ıslatılmış yumuşak bir bezle hafifce silinmelidir. Bu amaçla tek başına alkol veya xsylol kullanılmamalıdır.
  14. Cisimlerden büyütülmüş görüntü elde etmeye yarayan optik sistem 4 ayrı kısımdan meydana gelir: a. ışık kaynağı, b. kondansör, c. objektifler, d. oküler.. a. Işık kaynağı: Doğal ya da yapay ışık kullanılabilir. Işık kaynağı genelde mikroskobun altına monte edilmiştir. b. Kondansör: Preparat tablasının altında bulunur. Bir kol aracılığıyla aynı eksen üzerinde aşağı-yukarı hareket ettirilebilir. Birkaç mercekten yapılmıştır. Kaynaktan kendisine gelen ışığı yoğunlaştırarak preparat üzerine yönlendirir. Kondansörün alt yüzünde kondansör diaframı adı verilen bir diafram bulunur. Bunun görevi kullanılan objektifin büyütme gücüyle orantılı olarak ışığı azaltıp çoğaltmaktır. Küçük büyütmeli objektiflerle çalışırken az ışık, büyük büyütmeli objektifle çalışırken fazla ışık gerekir. c. Objektifler: Objektifler metal bir tüp içine yerleştirilmiş birkaç mercekten oluşur. Bunlar optik sistemde ilk büyütmenin meydana geldiği kısımlardır. Her objektifin üzerinde özelliklerini işaret eden bazı sayılar vardır. Örneğin, objektif üzerinde 40/0.65 – 160/0.17 sayıları varsa, bu sayıların anlamı şudur: 40: objektifin nesneyi kaç kez büyüttüğünü, 0.65: numerik apertür sayısını, 160: objektifin kullanılacağı tüpün uzunluğunu, 0.17: Preparatı kapatmak için kullanılacak lamel kalınlığını (mm) gösterir. Bazı objektiflerde ( ∞ ) simgesi bulunabilir. Bu o objektifin her uzunluktaki tüple kullanılabileceğine işaret eder. Yine bazı objektiflerde 0.17 yerine ( 0 ) veya ( – ) işareti bulunabilir. ( 0 ) o objektifin bakteriolojik preparatlarda, ( – ) işareti ise her kalınlıktaki lamelle kullanılabileceğini gösterir. ( Numerik apertür sayısı ne demektir ? Bir mikroskobun ayırım gücü ( resolusyon gücü, çözümleme gücü) numerik apertür sayısı ile ilgilidir. Ayni büyütmeyi sağlayan iki objektiften ; numerik apertür sayısı daha yüksek olanda resolusyon (ayırım) gücü daha fazladır. Ayırım (resolusyon) gücü; birbirine en yakın iki nokta arasındaki mesafeyi gösterir. Not: yukarda verilen ışık ve elektron mikroskoplara ilişkin ayırım güçleri incelendiğinde konu daha iyi anlaşılacaktır. ) Objektifler kendi ekseni etrafında dönebilen bir revolver üzerine yerleştirilmişlerdir. Objektifler kuru sistemli objektifler ve immersiyon objektifleri olmak üzere ikiye ayrılırlar. Kuru sistemli olanlarda obje ile objektif arsına hava bulunur. İmmersiyon objektiflerinde ise daha fazla ışık toplayabilmek için , obje ile objektif arasındaki aralık uygun bir sıvıyla ( su, gliserin, sedir yağı ) doldurulur. En iyi immersiyon sedir yağı ile elde edilir. Çünkü bu yağın ışığı kırma indisi (1.52) obje ve objektifinki ile aynıdır. Havanın ışığı kırma indisi 1.0, suyun 1.33, gliserinin 1.39 dur. Genellikle 40 defaya kadar büyüten objektifler kuru sistemli , 40 dan fazla büyütenler ise immersiyon sistemli olarak yapılırlar. d. Oküler : Tüpün göze gelen tarafında bulunurlar. Bazı mikroskoplarda bir adet ( monoküler), bazı mikroskoplarda ise iki adet ( binoküler) oküler bulunur. Oküler ; objektifin büyüttüğü görüntüyü tekrar büyüten ve objektifin ışık kusurlarını düzelten birkaç yakınsak mercekten oluşmuş optik kısımdır. Objektiflerde olduğu gibi her okülerin büyütme gücü üzerinde yazılıdır. Son yıllarda, ışık mikroskopların büyütme ve çözümleme yetenekleri ışığa duyarlı video kameralar kullanılarak daha da geliştirilmiştir. Okülerden bakıldığında gözle seçilemeyecek kadar küçük nesneler, kameralar ve görüntü iyileştirici programlar kullanılarak video ekranında izlenebilmektedir. Bu video sistemler canlı hücrelerin uzun süreli izlenmelerine de olanak verir.
  15. Mikroskop; çıplak gözle izlenemeyen cisimleri tanımak ve değerlendirmek amacıyla ışın ve optik ilkelerine dayanılarak yapılmış bir görme ve büyütme cihazıdır. İlk, ilkel (prototip) mikroskop 1665 yılında Hollandalı gözlükçü Robert Hook tarafından icat edilmiştir. Mikroskobun morfolojik incelemelerde kullanılmaya başlaması ise 1757 yılında olmuştur. Bu cihazın modern Histoloji alanında kullanılması ise 19. yüzyılın ortalarına rastlar. Bu süre içinde çok büyük gelişmeler gösteren mikroskop, aydınlatma kaynağına göre ışık mikroskobu ve elektron mikroskobu olmak üzere esas itibariyle iki tiptir Işık mikroskobunda aydınlatma kaynağı güneş ışını veye bir lambadır. Elektron mikroskobunda ise cismi aydınlatmak için hızlandırılmış elektron demetleri kullanılır. Ölçü birimi olarak ışık mikroskobide mikrometre kullanılmaktadır. Elektron mikroskobide ise eskiden Angström kullanılmaktaydı, son yıllarda nanometre tercih edilmektedir.
  16. Tasaki Eriyiği (soğuk kanlılarda izole sinir için kullanılır) Sodyum klorür 6.50 gr Potasyum klorür 0.14 gr Kalsiyum klorür(susuz) 0.12 gr Sodyum bifosfat 0.01 gr Sodyum bikarbonat 0.20 gr Glukoz 2,00 gr Saf su 1000.0 ml
  17. Krebs Etenseleit Eriyiği kanatlı hayvanlarda izole barsak için kullanılır. Sodyum klorür 34.5 gr Potasyum klorür 1.8 gr Kalsiyum klorür(susuz) 1.4 gr Magnezyum sülfat 0.7 gr Potasyum bifosfat 0.8 gr Sodyum bikarbonat 10.5 gr Glukoz 250 gr Saf su 5000.0 ml
  18. Hayem solüsyonu eritrosit sayımı için kullanılır. Civa klorür 0.5 gr Sodyum sülfat(susuz) 5.0 gr Sodyum klorür 1.0 gr Saf su 200.0 ml
  19. Toisson Solüsyonu eritrosit sayımı için kullanılır. Sodyum klorür 1.0 gr Sodyum sülfat 8.0 gr Gliserin 30.0 ml Saf su 160.0 inl
  20. Turck Eriyiği lökosit sayılan için kullanılmaktadır. Glasiyel asetik asit 3.0 ml Gentian violet (%1) 1.0 ml (kristal menekşe) Saf su 100.0 ml
  21. Ankara Eriyiği trombosit sayımı için kullanılır. Propilen glikol 50.0 mi Malaşit yeşili 2.0 ml Sodyum karbonat(%1) 1.0 ml Saf su 40.0 ml
  22. Rees-Ecker trombosit sayımı için kullanılır. Sodyum sitrat 0.80 gr N ötral formaldehit(%38) 0.22 ml Parlak krezil mavisi 0.05 gr Saf su 100.0 ml
  23. Kış aylarında yaygın solunum sistemi infeksiyonları yaparlar. Viremi ve sistemik infeksiyon yapmazlar. Kuluçka süresi 2-6 gündür. En sık görülen komplikasyon otitis mediadır. Bağışıklık kısa sürelidir.
  24. Pulmoner arteriyel hipertansiyon (PAH) akciğerleri kalbe bağlayan atardamarların (pulmoner arterlerin) ciddi bir hastalığıdır. PAH ilerledikçe, pulmoner arterlerden geçen kan akımı kısıtlanır. Akciğerlere kanı pompalamak için kalbin sağ tarafı daha büyük yükün altına girer. Bu kalbin sağ tarafının büyümesine sebep olur. Bu durum PAH’ın nefes darlığı, göğüste sıkışma, sınırlı egzersiz kapasitesi ve yorgunluk gibi ana bulgularının nedenidir. PAH’ın erken dönem bulguları hafif olabilir ve astım, genel yorgunluk veya fizik kondisyonun eksikliği gibi bir çok durumda sıkça görülür. Şikayetler diğer sebeplerle bağdaştırıldıkça, PAH’lı bir çok hastaya tanı, hastalık erken dönemi geçtikten sonra koyulabilir. Tedavi edilmezse, PAH yaşam süresini kısaltır. Tedavinin amacı, şikayetleri azaltmak, egzersiz kapasitesini artırmak, uzun dönem sonuçları ve yaşam kalitesini iyileştirmektir. 1980’lerin ortalarına kadar, tedavi alternatifleri kısıtlıydı ve PAH’ın kötü bir seyri vardı. Bugün, tedavideki gelişmelerle hastalık seyri belirgin şekilde iyileşmiştir.
  25. Pulmoner arteriyel hipertansiyon (PAH) akciğerleri kalbe bağlayan atardamarların (pulmoner arterlerin) ciddi bir hastalığıdır. Normal durumda, kalbin sağ tarafı (sağ kulakçık ve sağ karıncık) vücuttan gelen kanı akciğerlere pompalar, böylece kan oksijenlenir. PAH geliştikçe, pulmoner arterlerden geçen kan akımı kısıtlanır ve akciğerlere kanı pompalamak için kalbin sağ tarafı daha büyük yükün altına girer. PULMONER ARTERİYEL HİPERTANSİYON PULMONER ARTERLERDEKİ BİR ÇOK DEĞİŞİKLİK YÜZÜNDEN GERÇEKLEŞİR: Damarlarda kalınlaşmaya ve daralmaya neden olan, hücre sayısı ve boyutundaki artış. Damarların sertleşmesi veya kalınlaşmasına (fibrozis) yol açan nedbeleşme (uygunsuz yara iyileşmesi) Yangı (Enflamasyon) Kasılma suretiyle damar daralması (vazokonstüksiyon) Kan damarlarındaki bu değişim basıncı artırır ve akciğerlere doğru olan kan akımına karşı dirence sebep olur, kalp için kanı akciğerlere pompalamak zorlaşır. Zamanla, artan yükten dolayı, kalp daha az verimle çalışır ve sonunda sağ kalp yetmezliği gelişebilir (sağ ventriküler yetmezlik olarak da bilinir) PAH’ın en sık karşılaşılan bulguları nefes darlığı, bayılma, yorgunluk, göğüs ağrısı, çarpıntı, sınırlı egzersiz kapasitesi, ve şişmiş ayak bilekleri ve bacaklardır.

Hakkımızda

Biyoloji Günlüğü ülkemizdeki biyoloji öğrencileri, mezunları ve çalışanları adına kar gütmeyen bir proje olarak 9 senedir faaliyetlerine yılmadan devam etmeye çalışan masum bir projedir. Lütfen art niyetinizi forumdan uzak tutunuz. Bize iletişim formu aracılığıyla ulaşabilirsiniz.

Dilerseniz biyolojigunlugu@gmail.com veya admin@biyolojigunlugu.com adresine mail de gönderebilirsiniz. Bizimle arşivinizi paylaşmak isterseniz wetransfer.com üzerinden biyolojigunlugu.com adresine dosya transferi olarak iletmeniz yeterlidir, sizin adınıza paylaşılacaktır.

Sitemiz bir "Günlük" olarak derleme yayın, yorum, diyalog ve yazılara vermektedir. Güncel biyoloji haberleri ve gelişmelere ek olarak özellikle sosyal medyada gözden kaçan, değerli gördüğümüz tüm içeriğe kaynak ve atıflar dahilinde sitemizde yer vermekteyiz. Bu sitede verilen bilgilerin kullanım sorumluluğu tümüyle kullanıcıya aittir. Sayfalarımızda yer alan her türlü bilgi, görsel ve doküman sadece bilgilendirmek amacıyla verilmiştir.

Biyoloji Günlüğü internet sitesi 5651 Sayılı Kanun’un 2. maddesinin 1. fıkrasının m) bendi ile aynı kanunun 5. maddesi kapsamında Yer Sağlayıcı olarak faaliyet göstermektedir. İçerikler, ön onay olmaksızın tamamen kullanıcılar tarafından oluşturulmaktadır. Yer Sağlayıcı olarak, kullanıcılar tarafından oluşturulan içeriği ya da hukuka aykırı paylaşımı kontrol etmekle ya da araştırmakla yükümlü değildir.

Yer Sağladığı içeriğin 5651 Sayılı Kanun’un 8 ila 9. maddelerine aykırı şekilde; kişilik haklarınızı ihlal ettiğini ya da hukuka aykırı olduğunu düşünüyorsanız mail adreslerimizden iletişime geçerek bildirebilirsiniz. 

Bildirimleriniz dikkatle ve özenle incelenmekte olup kişilik haklarınızın ihlali ya da hukuka aykırılığın tespiti halinde mevzuat kapsamında en kısa sürede işlem yaparak bilgi vereceğiz.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgilendirme

Kullanım Şartları, Gizlilik Politikası, Forum Kuralları sayfalarına göz atınız.