Jump to content

Biyolokum

Editör Adayı
  • İçerik sayısı

    421
  • Katılım

  • Son ziyaret

Biyolokum paylaşımları

  1. Saf asetik asit 17 °C’de donduğu için glasiyal asetik asit olarak adlandırılır. Asetik asit hücresel unsurların şişmesine neden olduğundan şişmeyi engelleyen kimyasal maddeler ile birlikte kullanılır. Dokuya difüzyonu hızlıdır, çekirdeği canlılıktaki hale en yakın olarak korumayı sağlar, kromozomlar ile çalışılacağı zaman tercih edilir.
  2. 100 yıl önce kendinizi hasta hissetseydiniz, dua etmek haricinde yapabileceğiniz fazla şey yoktu. Penisilin hala 10 seneden fazla uzaktaydı, ameliyat ilkeldi, bağışıklık kazandırma enderdi, kanser bir ölüm kararıydı ve kan nakli imkansız zannediliyordu. Zaman ne kadar değişti. Geçen yüzyıl, sağlık hizmetinde bir devrime tanık oldu: antibiyotikler, ilaçlar, bağışıklık kazandırıcılar, transplantlar, inplantlar, röntgen, ultrason, teşhis ve yoğun bakım, bunların hepsi sıradan hale geldi. 1915’ten gelen bir zaman yolcusu için, çağdaş bir hastane, bilim kurgu gibi gözükecektir. New Scientist dergisinin Tıbbi Sınırlar adlı yeni sayısı, sağlıktaki en son gelişmelere odaklanıyor. NS, kaynak
  3. PMS olarak bilinen açılımı premenstrual sendrom olan fizyolojik periyod, erkek bayan ayırt etmeksizin hepimizin yaşamını etkileyen düzenli bir durumdur. Bir çok mizahi duruma konu olan adet dönemi veya regl dönemi olarak bilinen ve bayanların maalesef başa çıkmaya çalıştıkları, erkeklerin ise hormonal değişikliklerden dolayı birçok farklı ve alışılmadık karakter değişimlerine tanık olmalarının yanı sıra çikolata istekleri, ruh hali/durum değişimleri gibi handikaplar oluşturan olgularla başa çıkmak zorunda kaldıkları bu dönem gerçekten bazen çok zorlu olabiliyor. Fakat PMS gerçekten insanların dramatize etmeleri gereken bir durum mu yoksa sadece kadınların psikolojik etkilerini dışa yansıttıkları bir olgudan mı ibaret olduğunu ASAPSCIENCE keyifli bir video ile bizlere aktarmaya çalışmış, göz atmanızı diliyoruz.
  4. Videoda izleyeceğiniz özel nano üretim ürünü, ışığın %99.96’sını emen dünyanın en siyah maddesi tanıtıldı. Gelecekteki ekranlarda, kameralarda, teleskoplarda kullanılacak olan cisim, nanoteknoloji ile üretildi ve ona bakmak sanki kara deliğe bakmak gibi değil mi? Vantablack ismindeki bu materyal 700nm dalga boyunda % 0.038 yansıtmaya, %0.15 kızılötesi ışık yansıtmaya sahip özelliktedir.
  5. Soğan doğranırken parçalanan soğan hücrelerinden havaya "Lachrymatory Factor" denilen bir enzim yayılmaktadır. Bu enzim nöronları uyararak gözde sızıya ve yanmaya neden olur. Buna karşın, bu maddenin gözden atılması ve etkilerinin azaltılması için gözyaşı bezlerinden göz yaşı salgılanır.
  6. Film ve oyun sektörü, eserlerinin gerçek gibi görünmesi için bilim insanlarına başvuruyor. Tüketiciler bilinçlendikçe onları inandırabilmek için, yapımcıların işleri de zorlaşıyor, daha bilimsel temelli ışık yansımaları, gölgeler ve fizik kullanıyorlar ve bu sayede gerçeğe daha yakın görüntüler elde ediliyor. 10 yıl önceki oyunlara bakıldığı zaman inanılmaz hızlı gelişme kaydedilmiş. Fotoğrafta, Rusya ve Çin arasındaki savaşın canlandırıldığı ünlü Battlefield oyununda modellenmiş Porto Riko'daki Arecibo Gözlemevi görülüyor. Görsel etkiler gerçekçi bir şekilde tasarlanmış. Oyunun devamında, kuleler hasar aldığı zaman tepedeki mekanizmayı tutan halatlar gerilmeye dayanamayıp kopuyor. Student Science
  7. Biyolokum

    Biyolog olarak bir fikrim geldi..

    Net katılıyorum bu cümleye. Fikir de bizde, zikir de. Derneklerden maalesef bir şey olacağı yok. Bu platformda bile yer almayan dernek üyeleri nerede yer alıyor diye düşünmek gerek.
  8. Tat alma duyumuzu degistiren "mucize meyve" "Synsepalum dulcificum" Miracle Berry veya Miracle Fruit (Mucize Meyve) olarak da adlandırılır. Avrupalı kaşif Chevalier des Marchais tarafından 18.yy’da keşfedilmiş bir bitkidir. 1725 yılında Batı Afrika gezisinde bu kaşif yerlilerin bu bitkinin meyvelerini topladıklarını fark etmiş ve bu bitkinin meyvelerini yedikten sonra, geçici bir süreliğine acı veya ekşi olarak yediği her şeyin, tatlı olarak algılandığını fark etmiştir. Yağ oranı sıfıra yakın olan bitkinin meyveleri; kırmızı renkte olup, çekirdek harici etli kısımları yenir. Tatsız olan meyve yendikten sonra yapılan bilimsel incelemelerde meyvede bulunan ve "miraculin" denilen bir çeşit glikoprotein, dilin üzerini bir saat kadar kaplayarak, dilin ekşi ve acımsı tatları almasını önlemektedir. Etkisi 30 dakika ile 2 saat arasında değişmektedir. Sıcak iklim bitkisi olan miracle fruit, -2 dereceye kadar dayanıklı olduğu bilinmektedir. Yetiştiği ülkeler; Benin, Kamerun, Orta Afrika Cumhuriyeti, Gabon, Gana, Nijerya, Zaire. kaynak: Müge Aydoğan
  9. Massachusetts Teknoloji Enstitüsünden bilim insanları haritaya gerek duymadan kendi rotasını belirleyebilen sürücüsüz otomobil teknolojisi geliştirdi. Massachusetts Teknoloji Enstitüsü (MIT) araştırmacılarının yeni geliştirdiği sürücüsüz otomobil teknolojisi sayesinde, diğer otonom araç üreten şirketlerin navigasyon ve gelişmiş haritalar gibi sistemlerle geliştirdikleri sürücüsüz otomobil teknolojisini daha ileri bir seviyeye taşıdı. Daha önce gördüğümüz sürücüsüz otomobiller, son derece ayrıntılı 3 boyutlu haritalar ve şerit işaretleri yardımı ile çalışıyordu. MIT'nin geliştirdiği bu yeni teknolojisi sayesinde otonom araçlar haritalandırılmamış ve yeterli şerit işaretleri olmayan yollarda bile çalışabilme özelliğine sahip olacak. MIT'in Bilgisayar Bilimi ve Yapay Zeka Laboratuvarı'nda (CSAIL) araştırmacılarının geliştirdiği teknolojiye '' MapLite '' adı verildi, bu teknoloji, yol koşullarını izleyen LIDAR ve IMU sensörleri ile OpenStreetMap'in sadece en temel topografik haritalarını GPS kullanarak birleştiriyor. Konu hakkında bilgi veren araştırma görevlisi Teddy Ort "Bu tür haritasız bir teknolojinin daha önce yapılmamasının nedeni, detaylı 3D haritalarda olduğu gibi doğruluk ve güvenilirliğe ulaşmanın çok zor olmasıydı. Sadece yerleşik sensörlerle çalışan bu sistem sayesinde otonom araçlar, teknoloji şirketlerinin haritaladığı kısıtlı bölgelerden kurtulacak." dedi MIT araştırmacılarının geliştirdiği MapLite teknolojisi otunom otomobil teknolojisine birçok yenilik getirecektir, fakat bu yeni teknolojinin kusursuz çalışabilmesi için önünde uzun yıllar olduğu da bir gerçek. kaynak 1, kaynak 2
  10. Dünyanın önde gelen havacılık şirketlerinden '' BAE Systems '' mühendisleri, herhangi bir bakım ve ikmal gerektirmeden tek seferde bir yıla kadar uçabilen güneş enerjili Drone ürettiler. 35 metre kanat genişliğine sahip ve 150 kg ağırlığındaki '' Persistent High Altitude Solar Aircraft - Phasa-35 '' adındaki Drone, uzun süreli havadan gözetim, uzaktan algılama ve uzak bölgelerde ihaberleşme amacıyla üretildi. Özel olarak tasarlanan pilleri, sayesinde gün boyunca güneş enerjisi topluyor ve gece de çalışmasını sağlıyor. '' Persistent High Altitude Solar Aircraft - Phasa-35 '' 21 km. yüksekliğe çıkabiliyor ve sürekli uçuş modunda, 50 km/s ile 78 km/s arasında bir hıza ulaşabiliyor. Phasa-35 Drone konvansiyonel uydu teknolojisine göre çok daha ucuza üretilebiliyor ve özel olarak üretilen uzun ömürlü hafif güneş enerji pilleri sayesinde 1 yıla kadar herhangi bir bakım gerektirmeden uçuş yapabiliyor Faz 8 olarak bilinen Phasa-35 Drone, 2017 yılında başarılı bir şekilde test uçuşlarını yapmış ve test uçuşlarının ardından sipariş almaya başlamışlar. Drone'un, teslim süresinin 12 ay olması planlanıyor.
  11. Toronto Üniversitesi'nden bir gurup bilim insanı, derin yanık ve derin yaraların tedavi edilebilmesi için derinin üzerine eksik doku katmanlarını basabilen portatif 3D deri yazıcısı geliştirdi. Bu tür yaralarda genellikle derinin üç katmanı epidermis, dermis ve hipodermis zarar görür. Geliştirilen bu yazıcı sayesinde eksik doku katmanlarını cilde tekrar yerleştirerek yarayı kapatabiliyor. Daha önce bu tür yaralanmalarda sağlıklı bir donörden alınan sağlıklı deri grefti gerekiyordu ve hasarlı derinin üzerine nakledilerek tedavi ediliyordu . Büyük yaralar için yeteri miktarda donör derisi bulabilmek de hayli zordu. Geliştirilen bu 3D deri yazıcısı henüz insanlar üzerinde test edilmedi, aşağıdaki videoda domuz derisi üzerinde yapılan çalışmalarda nasıl sonuç verdiğini görebilirsiniz, Araştırma ekibinden Prof. Dr Axel Guenther çalışma ilgili yaptığı açıklamada '' gelecekte insanlar üzerinde klinik denemeler yapmayı planladıklarını ve bu çalışmanın derin yanık ve derin yara tedavisinde devrim niteliğinde bir çalışma olacağını '' söyledi... kaynak 1, kaynak 2
  12. NASA, Mars'ta kurmayı planladığı uzay üssünü destekleyecek olan '' mini nükleer reaktör Kilopower'ın '' ilk testini başarıyla tamamladı Amerikan uzay ajansı NASA, 2030 yılına kadar ilk insanlı Mars yolculuklarına başlamayı ve bir üs kurmayı planlıyor, gezegenin zorlu koşulları nedeniyle kurulacak olan bu üssün enerji ihtiyacını '' mini-nükleer reaktör Kilopower" ile karşılamayı düşünüyor. Yeni nesil fisyon reaktörü olan '' Kilopower '' NASA'nın ifadesine göre son 40 yıl içerisinde ABD'de üretilen ilk yeni nesil mini nükleer reaktörmüş, yeni teknolojilerle de donatılan Kilopower'ın eski reaktörlere oranla çok daha güvenli ve çok daha maliyetli olduğu söyleniyor. Proje lideri David Poston, '' Kilopowerin yakıt olarak uranyum-235 kullandığını, reaktörün ilk testlerinde tam kapasitede 28 saat boyunca hiçbir problem olmadan çalıştığını ve hemen şimdi kullanmaya başlanabilecek yepyeni bir konsept olduğunu '' söyledi Los Alamos Ulusal Teknoloji Laboratuvarları'nda üretilen ve yaklaşık bir çöp kutusu boyutlarında olan Kilopower 10 kilowatt bir güce sahip olacak... Kaynak ,Nasa.gov
  13. Konuyu açtım ama baktım ki benim resmim eksik hemen ekliyorum. Aman eksik kalmayayım.
  14. Yeni araştırma, Samanyolu Galaksisi’ndeki maddelerin yarısına kadarının (bizleri oluşturan atomlar da dahil), kendi galaksimizin dışından, bilim insanlarının önceden düşündüğünden çok daha uzağından gelmiş olabileceğini öne sürüyor. Bu öneri, galaksiler arası aktarım olarak adlandırılan yeni bir olguyu tanımlamış süper bilgisayar canlandırmalarına dayanıyor ve ayrıca galaksilerin nasıl evrimleştiğinin sırlarını ortaya çıkarmaya yardımcı olabilir. Northwestern Üniversitesi’ndeki astrofizikçilerin oluşturduğu bir takım tarafından yürütülen örnekler, atomların güçlü rüzgarlar yoluyla bir galaksiden diğerine taşınmasıyla birlikte süpernova patlamalarının çok büyük miktardaki gazı kendi galaksilerinin ötesine fırlatabildiğini gösterdi. Baş araştırmacı Daniel Angles-Alcazar şöyle söylüyor: “Oluşturduğumuz maddenin ne kadar büyük kısmının diğer galaksilerden gelmiş olabileceği göz önüne alındığında, kendimizi uzay yolcuları veya galaksiötesi göçmenler olarak düşünebiliriz. “Samanyolu’ndaki maddelerin pek çoğunun, güçlü bir rüzgar ile taşınıp galaksilerarası uzayda seyahat etmeden ve nihayetinde Samanyolu’ndaki yeni evini bulmadan önce, diğer galaksilerde bulunmuş olması muhtemel.” kaynak, kaynak 2, kaynak 3
  15. Biyolokum

    Dikkat Tardigrad geliyor!

    Cenk bey normalde çoktan yanıtlardı, cevap vermediğine göre galiba çoktan form değiştirmiş olabilir!
  16. Laktozsuz sütun tadı klasik pastörize inek sütünün tadına nazaran neden daha tatlıdır? Bir kaç haftadır sindirim sorunu yaşadığım için doktorum laktozsuz süt içmemi önerdi, normal süte şeker karıştırıp içiyor gibi hissediyorum ve nedenini merak ettim.. Laktozsuz süt diye bir şey yoktur aslında. Milletin kafası karışmasın diye bu yola başvurulmuş. Sütün içindeki laktoz şekerini vücutta(özellikle bağırsaklarda) sindirebilmemiz için laktaz enzimine ihtiyaç duyarız. Vücudumuzda olmasına rağmen yeterli olmaz. Bu yüzden normal süte sindirimi kolaylaştırmak için laktaz enzimi katılır. Laktaz enzimi şekeri daha ağızda çözmeye başladığı için bize bir miktar daha şekerli gelmektedir. Aynı durum 1 yaşını dolduran bebeklerin devam sütünde de vardır ve onlarda da şekerli süt içiyormuş hissine kapılabiliriz.
  17. Organizmanın gaz alış verişinin sürekliliği, solunum ortamının değişmesine bağlıdır. Bu değişimi, genellikle tatlısu ya da denizlerde yaşayanlarda basit organizasyonlu hayvanlarda ya sil hareketi ya da kas hareketi ile sağlanır. Solungaçlılarda solunum hareketi siller ya da su akımları aracılığı ile sağlanmaktadır. Trake solunumunda hava hareketi yine kaslarla sağlanır. Karada yaşayan basit organizasyonlularda ise kas hareketi çoğunlukla solunum ortamının değişmesi çoğunlukla kas hareketi ile sağlanır. Memelilerde gaz değişimi amaçlı solunum iki safhada gerçekleşir: 1. Soluk alma (inspirasyon) 2. Soluk verme (ekspirasyon) Akciğerlerin içinde bulunduğu göğüs boşluğu önden göğüs kemiği, yanlardan kaburgalar, alttan da göğüs boşluğunu karın boşluğundan ayıran diyaframla çevrelenmiştir. Soluk alıp verme diyafram kasının ve kaburgalar arası kasların kasılıp gevşemesi sonucu gerçekleşir. Göğüs boşluğu soluk alma sırasında diyaframın ve kaburgalar arasındaki dış kasların kasılması sonucu göğüs kafesinin öne doğru kabarmasıyla genişler. Soluk verme sırasında ise diyaframın gevşemesi ve kaburgalar arasındaki iç kasların kasılması ile daraltılır. Soluk alma, enerji harcaması ile gerçekleşen ve sürekliliği olması gereken bir olaydır. Tek bir solunum hareketi ile gerek duyulan gaz değişimi için akciğerde bulunan havanın ancak bir kısmı değişir.
  18. Karasal omurgalıların ve sucul memelilerin solunum organı olan bu sistem temel iki kısımdan meydana gelir. Bunlardan birincisi havayı götüren yollar olan soluk borusu (trake), bronş ve bronşcuklardır. İkincisi ise gaz değişiminin gerçekleştiği esnek zarımsı keseler olan alveollerden oluşan akciğerlerdir. Solunum sistemi gerçekte ağız ve burun boşluğu ile başlar. Burun boşluğu kıvrımlı yapısı ile burada ilerleyen solunum havasını hem ısıtır hem de nemlendirir. Ayrıca burun içindeki kıllar solunum havasındaki küçük zerrecikleri tutar. Alınan hava buradan gırtlak kısmına geçer. Gırtlak besin yutulmasının dışında sürekli açıktır. Yutkunma sırasında gırtlak yukarı doğru kalkar ve küçük dil geriye doğru yatarak soluk borusunu kapatır. Gırtlakta başka hangi yapı bulunur? Ses tellerinin burada bulunduğunu hepiniz biliyorsunuz. Gırtlaktan sonra solunum sisteminde soluk borusu ( trake) başlar. Soluk borusunun içi kirpikli epitel hücreleri ile döşelidir. Bu sillerle birlikte mukus salgısı hava içindeki yabancı maddeleri tutarak akciğerlere ulaşmasını önler. Soluk borusu kapanmaması için at nalı şeklinde olan kıkırdak halkalarla çevrilidir. Soluk borusu akciğerlere girmeden önce iki kola ayrılarak bronşları meydana getirir. Bronşlar da akciğerlere girince bronşçuklara ayrılırlar. Bronşcuklarda kıkırdak halkalar bulunmaz. Akciğerlere sahip en ilkel omurgalılar kurbağalardır. Göğüs kemiğinin iki yanında küçük birer köpük yumağı gibi görünürler. Sürüngenlerde de çift olmasına karşılık, genellikle uzun vücutlu formlarda (yılanlar) bir tanesi körelmiş durumdadır. Akciğerler özellikle kuşlarda değişik özellik gösterirler. Kuşlar omurgalılar içinde en etkin solunum yapan gruptur. Metabolizmalarının yüksek oluşu nedeniyle oksijene gereksinimleri oldukça fazladır. Bunu sağlayan akciğerlerde, memelilerde olduğu gibi alveoller yerine akciğerle bağlantılı hava keseleri görev yaparlar. Bu keselerin yan çıkıntıları kemiklerin, kasların hatta derinin içine kadar girer. Çift yapılı karın ve arka göğüs hava keseleri akciğerlerin havalandırılması için bir çeşit körük gibi görev yaparlar ve sistem içindeki hava borularının akışı ile kılcal damarların akış yönü birbirine terstir. Böylece hem soluk alışta hemde verirken gaz değişimi gerçekleşebildiğinden, oksijenin az olduğu yükseklerde dahi rahatça oksijen gereksinimini karşılayabilirler. Memelilerin solunum sistemleri kuşlarınkinin aksine sürüngenler ve kurbağalardaki gibi kör kese ilkesine göre görev yapar. Memelilerin akciğerleri arkada diyaframla kapatılan göğüs boşluğu içinde yer alırlar. Bronşiollerin uçları alveol adı verilen hava keseleriyle sonlanırlar. Alveollerin duvarı tek tabakalı bir epitelden yapılmıştır. Hava bu keselere kadar taşınarak bunların yüzeyini döşeyen kılcal damarlarla arasında gaz değişimi gerçekleşir.
  19. Bilim insanları çalışmalarını bağırsak florasının insan sağlığını ne kadar olumlu etkileyebileceği yönünde geliştirmeye devam ediyor, bunun örneklerini bir çok makalede defalarca kez (buradaki örnekte olduğu gibi) okuduk. Şimdi ise 20 hasta ile yapılan çalışma neticesinde (ön çalışma diyelim) karaciğer sirozu ve hepatik ensefalopati rahatsızlıklarının 10 hastaya verilen fekal mikrobiyota transplantasyonu ile sağlık düzeylerinin iyileştirildiği haberini alıyoruz. Çalışmacıların şu anda tek hedefi 'daha fazla hasta üzerinde çalışmanın uygulanabilirliğini onaylamak' olarak belirtiliyor. Öte yandan, yararlı Lachnospiraceae ve Ruminococcaceae mikroplarıyla, zehirli Enterobacteriaceae bakterisini bağırsaktan uzaklaştırarak hepatik enselopati ihtimalini ve beraberinde gelen beyin hasarlarını indirgeyerek çok daha verimli hale getirmeyi planlıyorlar. Esrarengiz bir dünya insan vücudu, makalenin tamamına ve detaylarına kaynak bağlantısından erişebilirsiniz. kaynak
  20. Evriminiz ne durumda. Hemen bileklerimize bakıyor, baş parmağımızı serçe parmağımıza değdiriyoruz: Bu hareketi yaptığınızda bileğinizde dikey bir kas/tendon görünür oldu mu? Yoksa sağdaki kadında olduğu gibi kas filan görünmüyor mu? Aslında dünyadaki insanların %85'inde bu kas var, %15 'i ise bu kasa sahip değil. Peki bu ne anlama geliyor? Bu kasın adı Palmaris Longus. Ve aslında milyonlarca yıl öncesiyle bağımızı gösteriyor. Palmaris Longus kası, bir yeri kavrayıp güç uygularken kullanılıyor. Örneğin toprağı elle eşelerken, ağaçtan ağaca sallanırken... Primatların tamamı, memelilerin de bir çoğu bu kasa sahip. Aktif olarak kullanılıyor, oldukça da görünür durumdalar. Gel gelelim... İnsanlık kollarıyla böylesine ağır işleri yapmayı bıraktı bırakalı kas işlevini kaybetmiş, bazılarımızda ise tamamen yok olmuş durumda. Yani eğer bu kasa sahipseniz, milyonlarca yıl öncesiyle halâ fiziksel bir bağınız daha mevcut; dünyanın %85'inde olduğu gibi. Eğer bu hareketi yaptığınızda bileklerinizden herhangi birinde (veya ikisinde birden) palmaris longus görünür olmuyorsa, evrimsel olarak her 10 insanın 9'undan daha ileri durumda olduğunuzu söyleyebiliriz. kaynak: Deniz Erdem‎
  21. Biyolokum

    Kozmetik & Zararlı Etkileri

    Ben de yazacaktım Hızlı bir yazarımız olarak elinize sağlık diyorum sizlere
  22. Avustralyalı bilim insanları dünyada ilk kez kullanılan bir yöntemle, insan kırmızı kan hücresinde bir DNA harfini değiştirdi ve daha fazla oksijen taşıyan hemoglobin üretmelerini sağladı. Yöntem ile birlikte orak hücre anemisi ve hayatı tehdit eden diğer kan hastalıklarında yeni tedavilere kapı açıldı. En iyi tarafı ise bunu doğumdan sonra uyku halinde olan bir geni etkinleştirerek yapması. Bu sayede insanlarda kullanmak güvenli ve etkili olabilecek. kaynak
  23. Kan neden kırmızıdır? Kana kırmızı rengi veren madde eritrositlerin içinde bulunan hemoglobin adlı proteinlerdir. Hemoglobin bünyesinde 4 adet hem halkası bulundurur ve bu hem halkalarında da +2 değerlikli demir atomu bulunmaktadır. Oksijenle bileşik oluşturan demir atomu kırmızı renk oluşturmaktadır. Daha doğrusu kırmızı ışığı yansıtmaktadır. Oksijen oranı yüksek olan kan daha açık kırmızı iken, oksijen oranı düşen kan daha koyu kırmızı görülür. Bu kadar
  24. BRİSTOL ÜNİVERSİTESİNDEKİ BİLİM ADAMLARI BİYOLOJİ İÇERİSİNDEKİ BİR AKSİYOMA MEYDAN OKUDULAR. Enzimlerin fonksiyonel olabilmesi için suya ihtiyaçları var fikrine karşı bir dizi işlem yürüten bilimciler, biyodizel işlemede katalizör gelişiminde öncelik oluşturabilecek bir sistem geliştirdiler. Enzimler binlerce farklı kimyasal reaksiyonu katalize eden büyük biyolojik moleküllerdir ve hayat için önemi tartışılmazdır. Besinin enerjiye dönüşmesi, vücudumuzdaki hücrelerin DNA replike etmeleri için kontrol mekanizması.. En basit ve önemli örnekler olarak verilebilir. Bu geniş biyolojik kullanım alanlarına istinaden, işlevselliğin çeşitliliğine rağmen tek değişmeyen unsur suyun yokluğunda faaliyet göstermemeleriydi. Lakin, 6 Ekimde Nature Communications dergisinde yayınlanan yeni buluşlar suyun enzimlerin biyolojik rollerinde gerçekten de önemli olmadığını gösteriyor. Dr Adam Perriman ve ekibi bu konuda keyifli ve önemli bir yayın ile ciddi bulgulara ulaştılar. Makaleye buradan göz atabilirsiniz: kaynak
  25. Senin gördüğün kırmızı renk ile benimki aynı mı acaba? Bu soru birçok kez hayatımızda aklımıza gelen ve birçoğumuzun da aklını karıştıran bir soru değil mi? Hepimiz et parçalarının sinirsel olarak dış ortamı beynimize iletmesiyle görme duyusuna sahibiz ancak acaba hepimizin sistemler aynı şekilde mi çalışıyor? Senin kırmızınla benimki aynı mı acaba? Tabi ki bu duyumuzun renksel tadını etkileyen hastalıklar mevcut, Renk körlüğü veya sinirsel rahatsızlıklar gibi.. Fakat bu hastalık çerçevesinden dışarı çıkıp bir genelleme yaptığımızda acaba sağlıklı bireyler de dış ortamı hep “aynı” şekilde mi görüyorlar? Vsauce bizlerin bu sorusunu giderecek şekilde bir sunum hazırlamış, buyrun, keyifli seyirler dilerim.

Hakkımızda

Biyoloji Günlüğü ülkemizdeki biyoloji öğrencileri, mezunları ve çalışanları adına kar gütmeyen bir proje olarak 9 senedir faaliyetlerine yılmadan devam etmeye çalışan masum bir projedir. Lütfen art niyetinizi forumdan uzak tutunuz. Bize iletişim formu aracılığıyla ulaşabilirsiniz.

Dilerseniz biyolojigunlugu@gmail.com veya admin@biyolojigunlugu.com adresine mail de gönderebilirsiniz. Bizimle arşivinizi paylaşmak isterseniz wetransfer.com üzerinden biyolojigunlugu.com adresine dosya transferi olarak iletmeniz yeterlidir, sizin adınıza paylaşılacaktır.

Sitemiz bir "Günlük" olarak derleme yayın, yorum, diyalog ve yazılara vermektedir. Güncel biyoloji haberleri ve gelişmelere ek olarak özellikle sosyal medyada gözden kaçan, değerli gördüğümüz tüm içeriğe kaynak ve atıflar dahilinde sitemizde yer vermekteyiz. Bu sitede verilen bilgilerin kullanım sorumluluğu tümüyle kullanıcıya aittir. Sayfalarımızda yer alan her türlü bilgi, görsel ve doküman sadece bilgilendirmek amacıyla verilmiştir.

Biyoloji Günlüğü internet sitesi 5651 Sayılı Kanun’un 2. maddesinin 1. fıkrasının m) bendi ile aynı kanunun 5. maddesi kapsamında Yer Sağlayıcı olarak faaliyet göstermektedir. İçerikler, ön onay olmaksızın tamamen kullanıcılar tarafından oluşturulmaktadır. Yer Sağlayıcı olarak, kullanıcılar tarafından oluşturulan içeriği ya da hukuka aykırı paylaşımı kontrol etmekle ya da araştırmakla yükümlü değildir.

Yer Sağladığı içeriğin 5651 Sayılı Kanun’un 8 ila 9. maddelerine aykırı şekilde; kişilik haklarınızı ihlal ettiğini ya da hukuka aykırı olduğunu düşünüyorsanız mail adreslerimizden iletişime geçerek bildirebilirsiniz. 

Bildirimleriniz dikkatle ve özenle incelenmekte olup kişilik haklarınızın ihlali ya da hukuka aykırılığın tespiti halinde mevzuat kapsamında en kısa sürede işlem yaparak bilgi vereceğiz.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgilendirme

Kullanım Şartları, Gizlilik Politikası, Forum Kuralları sayfalarına göz atınız.