Jump to content

erdal

Üye
  • İçerik sayısı

    17
  • Katılım

  • Son ziyaret

erdal paylaşımları

  1. En azından sorgulayan, ölçen, tartan aklı selim bir arkadaş olsun istemek çok mu fazla devletimiz için..
  2. Senin metabolizman hızlı çocuğum.. Devletin her adımında, ailedeki yaşlı teyzede, arkadaş ortamında duyacağın cevap bu olacak ve gerçek bir cevap bulamayacağın bir konumdasın..
  3. Elbette zorunlu olmalı. En azından akli dengesinin yerinde olup olmadığı veya psikolojik olarak değerlendirmenin yapıldıktan sonra bir ruhsat kararının verilmesi, gebelik döneminde olmasına rağmen devletin ruhsat alınamaması halinde çocuğa kol kanat germesi gerekir. Ama biz daha açlık ile mücadele ettiğimiz için devlet ne psikoloji tanır ne ruhsat..
  4. Bir bitki tohumuna ait embriyonun uygun koşullarda, yeni bir bitkiyi oluşturmak üzere, tohum kabuğunu çatlatarak dışarı çıkması ve büyümesine çimlenme denir. Tohumun çimlenmesi için, tohumun bulunduğu ortamda yeterli miktarda su, oksijen ve uygun sıcaklık olması gerekir. Ancak en önemli faktör tohumun olgunlaşmış olmasıdır. Tohumun çimlenmesi nasıl olur? Bu soruların yanıtı maddeler halinde sıralamak gerekirse; Dış ortamdan tohum içine su girmesi, çimlenmenin başlamasını sağlar. Suyun girmesiyle embriyodaki enzimler aktif hale geçer ve nişastanın glikozlara yıkımını sağlar. Glikozların O2’li solunumda kullanılması ile ATP üretilir. Bu ATP kullanılarak embriyo hücreleri mitoz bölünmelerle çoğalır. Su alan tohumun hacmi artar ve tohum kabuğu çatlar. Oluşan yeni hücrelerin farklılaşması sonucu embriyonik kök ve gövde büyür. Embriyoda birincil büyüme dokuları gelişir. Tohum kabuğundan, önce embriyonik kök çıkar. Bu kök, yer çekimi yönünde toprak içinde büyür ve bitkinin kökünü meydana getirir. Çimlenme Yönüyle Bitkiler; Çimlenme özellikleri yönüyle bitkiler iki grupta toplanabilir: Birinci grup çenekleri topraktan dışarı çıkanlar; ikinci grup ise çenekleri toprak içinde kalanlardır. Çift çenekli bitkilerin büyük bir kısmı ve soğan gibi bazı tek çenekli bitkiler birinci gruba örnektir. Tek çeneklilerin çoğu ve bezelye, meşe gibi çift çenekli bazı bitkiler ise ikinci grupta yer alır. Fasulye (çift çenekli bitki) gibi birinci grupta yer alan bitkilerde, tohum içinde kalan embriyonik gövde kıvrılarak yer çekiminin aksi yönünde büyür ve çenekleri toprak üstüne iter. Gövde ve yapraklar toprak üstünde gelişir. Mısır (tek çenekli bitki) gibi ikinci grupta yer alan bitkilerde ise embriyonik gövde, doğrudan toprak üstüne çıkarak gelişir. Bu bitkilerde çenek toprak altında kalır. NOT: Tohum içine su girmesi, embriyo hücrelerinde bulunan enzimleri harekete geçirir ve giberellin hormonu sentezini başlatır. Giberellin ortamda bulunan absisik asitin etkisinin ortadan kaldırır ve amilaz enziminin faaliyete geçmesini sağlar. ÇİMLENMEYE ETKİ EDEN FAKTÖRLER Tohumların çimlenmesi için su, sıcaklık ve oksijenin uygun değerlerde olması gerekir. Bunların dışında ışığın da bazı bitki tohumlarının çimlenmesinde önemli etkisi vardır. Bu konu başlığı ile Tohumun çimlenmesi için gerekli şartlar ve koşulları nelerdir? sorusunun yanıtını bulabileceğiz. Su (Nem) Çimlenme sırasında enzimlerin çalışması için tohumun su alması gerekir. Suyun alınmasıyla hücreler genişler ve büyümeye başlar. Suyun yeterli olduğu durumlarda, tohumun çimlenme gücü ve hızı yüksektir. Suyun yetersiz olduğu kurak topraklarda, çözülebilir tuzların gereğinden fazla olması nedeniyle tohumda çimlenme görülmeyebilir. Yanlış sulama ve aşırı gübreleme, ortamda gereğinden fazla tuz birikmesine neden olabilir. Tuzlu topraklarda, tohum ekildikten sonra yağmur ya da sulama ile tohumun çevresindeki tuz uzaklaşırsa çimlenme gerçekleşir. Suyun çok fazla olması durumunda da, tohum topraktan yeterli oksijen alamadığından çimlenme durur. Sıcaklık Su emilimini, enzim etkinliğini ve difüzyonu dolayısıyla çimlenmeyi etkiler. Diğer koşullar uygun olsa bile, sıcaklığın çok düşük ya da yüksek olması durumunda çimlenmegerçekleşmez. Çimlenme için gerekli olan sıcaklık, bitki türlerine göre değişir. Çoğu bitki için tohum çimlenmesine en uygun sıcaklık yaklaşık 25 – 30 °C arasındadır. Minimum sıcaklık ise yaklaşık 5 °C dir. Sıcak bölgelere uyum sağlamış bitki tohumları, ılıman bölge tohumlarına göre daha yüksek sıcaklıklara ihtiyaç duyar. Oksijen Bitki tohumları oksijen olmayan ortamda çimlenemez. Çimlenmede metabolizma hızı arttığı için oksijen ihtiyacı artar. Bitki tohumları çimlenmeden önce bir dinlenme süresi geçirir. Bu sürede tohumda metabolizma çok yavaşlamış hatta durmuştur. Bu sürece dormansi denir. Bu süreçte tohum bütün şartlar uygun olsa bile çimlenmez. Dormansinin süresi bitki türlerine göre hatta tür içinde bile farklılık gösterir. Dormansinin oluşmasına absisik asit hormonu neden olur. Dormansi sayesinde uygun olmayan kış koşulları geçtikten sonra, tohumun çimlenmesi gerçekleşir. Böylece tohumlar ilkbaharda çimlenir. NOT: Bazı bitki tohumları, oksijen bulunmayan ya da çok az oksijen bulunan ortamlarda çimlenebilir. Örneğin çeltik tohumları oksijensiz ortamda çimlenebilir ama gelişemez. Gelişebilmek için yine oksijene ihtiyaç duyar.
  5. Bitkilerin yapısında bulunan temel dokuda birbirinden farklı özelliklere sahip parankima, kollenkima ve sklerenkima hücreleri vardır. Temel Doku; Parankima Kollenkima Sklerankima Parankima Bir bitkide her organın yapısında bulunan ve bitkinin temel yapısını oluşturan doku çeşididir. Parankima hücreleri genellikle canlı, ince çeperli ve bol sitoplazmalıdır. Parankimaya ait olan hücreler olgunlaştıklarında bile canlılıklarını koruyabilir. Ancak ağaç kabuklarında olduğu gibi, zamanla canlılıklarını kaybeden parankima hücreleri de vardır. Parankima dokusu ihtiyaç durumunda sekonder meristeme dönüşür. Yaptıkları görevlerine göre parankima dokusu; özümleme, havalandırma, iletim ve depo parankiması olmak üzere dörde ayrılır. Özümleme parankiması; yaprağın mezofil tabakasında, genç dallarda ve gövdede bulunur. Bol kloroplastlıdır. Fotosentez yaparak bitkinin ihtiyacı olan besinlerin üretilmesini sağlar. Depo parankiması; gövde, yumru, meyve, tohum gibi organlarda bulunabilir. Farklı bitkilerde bazı maddelerin depolanmasını sağlar. Örneğin: kaktüste su, pancarda şeker v.b. ÖNEMLİ BİLGİ: Parankima dokusu, bitkilerin çevre koşullarına uyumunu sağlamak için her türlü değişime uğrayabilen hücrelerden oluşur. Havalandırma parankiması; su ve bataklık bitkilerinde yaygın olarak bulunur. Bu bölgelerde toprakta az oksijen vardır. Havalandırma parankiması hücrelerinin arasında biriktirilen hava, toprağın derinliklerindeki kısımların oksijen ihtiyacının karşılanmasında kullanılır. İletim parankiması; özümleme parankiması ile iletim dokusu arasında besin maddelerinin iletimini sağlar. Kollenkima (Pek Doku) Büyümekte ve gelişmekte olan bitkilerin özellikle genç gövdelerinde, yaprağın orta damarında, çiçek ve yaprak saplarında bulunan doku çeşitidir. Bitkilere eğilme, bükülme ve çarpmaya karşı destek sağlayan, çeperi kalınlaşmış hücrelerden oluşur. Bu hücrelerin boyları enlerinden fazladır. Kollenkima hücrelerinin çeperlerindeki kalınlaşma, selüloz ve pektin birikmesiyle gerçekleşir. Selüloz moleküllerinin oluşturduğu kalınlaşmalar hücre köşelerinde görülürse köşe kollenkiması, çevreye paralel teğetsel çeperlerde görülürse levha kollenkiması adını alır. Sklerenkima (Sert Doku) Sklerenkima dokusunun hücreleri; ince, uzun ve kalın çeperlidir. Sklerenkima hücrelerinin çeperleri ince iken sitoplazmaları bulunur ve canlıdırlar. Ancak çeper kalınlaştıkça madde alış verişi durduğu için hücreler ölür. Dokuyu meydana getiren hücrelerin çeperleri selüloz ve lignin gibi maddelerin birikmesi ile kalınlaşmıştır. Sklerenkima dokusunda; boyları ve enleri birbirine eşit, çeperleri çok kalın hücrelere taş hücreleri denir. Sklerenkima dokusunda ayrıca mekik şeklinde lifli hücreler bulunur. Bu lifli hücreler bitkinin esnekliğinini artırırlar. Çekmeye karşı oldukça dayanıklıdırlar.
  6. Kurak bölgelerde, çöllerde ve tuzlu bölgelerde bulunan bitkilerin adaptasyon özellikleri nelerdir? Nemli ve sulu bölgelerdeki bitkilerin adaptasyon özellikleri nelerdir? Bu soruların yanıtı yazımız içerisinde yer almaktadır. Bitkilerde yaşanılan ortama uyumu kolaylaştıran bazı adaptasyonlar vardır. Kurak, Çöl ve Tuzlu Bölge Bitkileri ve Özellikleri Yaprakları iğne ve diken şeklindedir. Yapraklarında kalın mumsu kütikula tabakası bulunur. Stomalar yaprağın içerisine gömülü ve üzeri tüylerle örtülüdür. Stomalar daha çok gece açılır. Kökleri çok iyi gelişmiş ve kazık köklere sahiptir. Köklerin osmotik basıncı yüksektir. Gövdeleri su depo edebilir. NOT: İki epidermis arasında bulunan mezofil tabakasındaki hücrelerin solunumu sonucu CO2 derişiminin artması da stomaların kapanmasına neden olur. Gün ortasındaki yüksek sıcaklıklar solunum hızını artırır; böylece yaprak içinde daha fazla CO2 birikir. Bu durumda bitkiler stomalarını kapatarak, su kaybını azaltır ve solunumla meydana gelen CO2’i kullanarak fotosentezi sürdürür. Nemli ve Sulak Bölge Bitkileri Yaprakları geniş yüzeylidir. Kütikula tabakası incedir. Yapraklar tüysüz ve dikensizdir. Stomalar epidermisin yüzeyinde bulunur. Stomalar gündüz açılır. Saçak kök bulunur. Köklerin osmotik basıncı düşüktür ve gövdelerinin su depo etme özelliği yoktur.
  7. Toprağın yapısı ve kimyasal bileşimi, o bölgede hangi bitki çeşitinin daha iyi yetişeceğini belirleyen ana etmendir. Çünkü bitkiler, hayatları boyunca toprağa bağlı olarak yaşar. Bitkilerin normal büyüyüp gelişebilmesi için toprakta yeterli oranda mineral bulunmalıdır. Ayrıca toprak, gaz ve su hareketine elverişli, yeterli sayı ve türde mikroorganizma barındıran ve bitki köklerinin gelişmesine uygun bir ortam olmalıdır. Bitkiler, topraktan su ve gerekli mineralleri alarak beslenir. Mineraller topraktan genellikle inorganik iyonlar halinde alınan elementlerdir. Bitkilerde beslenme mikro elementler ve makro elementler ile gerçekleşir. MAKRO VE MİKRO ELEMENTLER Bitkiler normal büyüme ve gelişmelerini yapabilmek için çeşitli elementlerden oluşan besin tuzlarına ihtiyaç duyar. Besin tuzlarını oluşturan elementler, makro ve mikro elementlerolarak adlandırılır. Bitkilerin fazla miktarda ihtiyaç duyduğu azot, potasyum, kalsiyum, magnezyum, fosfor, kükürt ve silisyum gibi elementler makro elementlerdir. Bitkilerin çok az gereksinim duyduğu klor, demir, bor, mangan, sodyum, çinko, bakır, nikel ve molibden ise mikro elementlerdir. Mikro ve makro elementler, bitki gelişmesinde ve büyümesinde çeşitli görevleri yaparlar. Makro elementler; Potasyum Hücrede ozmotik basıncın düzenlenmesinde ve bazı enzimlerin aktifleştirilmesinde etkili olur. Yeteri oranda potasyum içermeyen çözeltide yetiştirilen bitkilerde, büyümenin azaldığı, yaprakların doğal rengini kaybettiği ve sarardığı gözlenir. Azot Bitkilerin en fazla ihtiyaç duyduğu element olan azot; amino asit, nükleik asit, protein ve ATP gibi birçok bileşiğin yapısına katılır. Bu nedenle azot eksikliği, bitki gelişimini engeller. Magnezyum Bitki hücrelerinde solunum ve fotosentezde görevli enzimlerin aktifleşmesinde rol oynar. Klorofil pigmentlerinin yapısına katılır. Magnezyum eksikliğinde protein sentezi yapılamaz. Yaprak damarları arasında lekelenmeler olur. Yapraklar solar, kıvrılır, kurur ve erken dökülür. Bitkiler için az miktarda da olsa gerekli olan bazı mikro elementler ve etkilerini de aşağıdaki gibi açıklayabiliriz; Mikro Elementler; Klor Fotosentezde ve hücre bölünmesinde görev yapan klor, bitkilerde iyon halinde bulunur. Klor eksikliğinde yapraklar kurur. Demir Bitkilerde çok az oranda bulunmasına rağmen klorofil sentezinde rol oynar ve sitokromların yapısına katılır. Demir eksikliğinde, klorofiller sentezlenemediği için yapraklar sararır. Çinko Birçok enzimin aktifleştirilmesinde ve klorofilin sentezinde rol oynar. Çinko eksikliğinde bitki fazla büyüyemez. Küçük ve bozuk şekilli olan yapraklar oluşur. Önemli Bilgi: Bitki ortamında bulunan elementlerden hangisi en az ise, o element bitki gelişmesini sınırlayıcı etki gösterir. Yani diğer elementler ortamda yeterli olsa bile, bitkinin bu elementlerden yararlanma ölçüsü, ortamda az bulunan elementten yararlandığı ölçüdedir. Örneğin çinko elementi, bitkiler için gereklidir ve toprakta her zaman az miktarda bulunur. Toprakta diğer gerekli elementler bol miktarda bulunsa bile bitki, çinkodan yararlandığı ölçüde diğer elementlerden yararlanacaktır. Buna Minimum Yasası denir. ÖRNEK SORU; Bitkilerin büyümesi, ortamda bulunan ve bitki için gerekli olan minerallerden, en az olanına göre ayarlanır (minimum yasası). Bir saksı bitkisinin dikildiği saksıdaki minerallerin oranı aşağıdaki grafikte gösterilmiştir. Bu bitkinin büyümesini ve diğer minerallerin alınmasını sınırlandıran en önemli madde aşağıdakilerden hangisidir? A) N B) Ca C) Na D) P E) K Çözüm .. Bitkilerle ilgili minimum yasasına göre, toprakta bazı mineraller fazla bile olsa, bitki diğer minerallerden de ancak az olan mineralin oranına göre alabilir. Dolayısıyla, grafiğe göre bitki büyümesini sınırlandıran mineral Na (sodyum) olmalıdır. Çünkü sodyum toprakta en az bulunan mineraldir. Cevap C
  8. Nodül nedir? Mikoriza nedir? Nodül oluşumu? Mikoriza oluşumu? Soruların yanıtı ve daha fazlası yazımızın içerisinde yer almaktadır. Bazı bitki türlerinde, topraktan besin elementlerini alabilmeleri için nodul ve mikoriza gibi özelleşmiş yapılar vardır. Fasulye, yerfıstığı, soya fasulyesi, yonca ve bezelye gibi bazı bitkilerle, toprakta bulunan azot bağlayıcı bakteriler (Rhizobium) arasında ortak yaşam oluşturulur. Azot bağlayan bakterilerin kök hücrelerine girmesiyle kökte nodül olarak adlandırılan yumrular oluşur. Nodüldeki bakteriler, ortamdaki azotu bağlayarak bitkinin amino asit ve protein sentezine katkıda bulunur. Bazı bitkiler, topraktan su ve minerallerin emilmesi sırasında ortak yaşadıkları mantarlarla iş birliği yapar. Canlı bitki kökleri ile mantar hifleri arasında kurulan mutualist (karşılıklı fayda ilişkisine dayanan birlikte yaşam) birliğe mikoriza denir. Bitki kökleri yalnızca uygun mantar türleriyle mikorizayı oluşturur. Mantar hifleri; su ve minerallerin, özellikle fosfatın emilmesi için bitkiye geniş bir yüzey sağlar ve köklerinde yaşadıkları bitkinin fotosentez ürünlerinden yararlanır. Hemen hemen bütün damarlı bitkilerde mikoriza bulunur. Bu tür bitkiler doğada daha iyi rekabet eder, daha iyi gelişir ve bol ürün verir.
  9. Bitkilerde, çevreden gelen uyaranın yönüne bağlı olarak gerçekleşen tepki davranışlarıdır. Tropizma hareketleri, bitkilerin sadece büyüyen ve uzayan kısımlarında meydana gelir. Bitkinin hareketi uyarana doğru ise pozitif, zıt yönde ise negatif tropizma olarak adlandırılır. Başlıca tropizma hareketleri şunlardır: Fototropizma Bitkilerde ışık uyaranına karşı gösterilen yönelme hareketidir. Örneğin, pencere önüne konan bir bitkinin güneşe doğru yönelmesi pozitif fototropizmadır. Oksin hormonu ışık alan tarafta az, ışık almayan tarafta daha fazla bulunur. Bu nedenle ışık almayan taraftaki hücreler daha fazla çoğalır. Bu şekildeki büyüme bitki gövdesinin güneşe doğru yönelmesini sağlar. NOT: ıçinde su bulunan bir cam kapta yetiştirilen bitkinin gövdesi, güneş ışığına doğru yönelirken (pozitif fototropizma) kökleri güneş ışığının tersine yönelir. Buna negatif fototropizma denir. Travmatropizma Bitkinin farklı kısımlarının yaralanma nedeniyle gösterdikleri yönelme hareketlerine denir. Örneğin kök yaralanırsa, yaralanan bölgeden bir hormon salgılanır ve bu hormonun etkisiyle kök yaralanan kısmın ters tarafına doğru büyür (negatif travmatropizma). Yaralanan bölge yıkandığında hormon kaybolacağı için, tropizma hareketi görülmez. Hidrotropizma Bitki köklerinin, suya doğru yönelim göstermesi hidrotropizma şeklindeki yönelim hareketine örnek verilebilir. Geotropizma Bitkinin yer çekimine karşı gösterdiği yönelim hareketine geotropizma denir. Bitkilerin kökleri yer çekimine karşı pozitif (+) geotropizma hareketi, gövdeleri ise negatif (–) geotropizma hareketi gösterir. Haptotropizma Bitkilerin dokunmaya karşı gösterdiği tepkilere haptotropizma denir. Özellikle sarılıcı bitkiler, destek dokusu zayıf olduğu için dik duramaz ve destek arar. Örneğin sarmaşıkların desteğe temas ettiğinde sarılması pozitif haptotropizmadır. Kemotropizma Bitki köklerinin, toprakta bulunan çeşitli kimyasal maddelere karşı gösterdiği tropizma hareketlerine kemotropizma denir. Bitkinin kökleri gübre ve minerallere pozitif (+), tuza karşı negatif (-) kemotropizma gösterir. Bitkilerin üremesi sırasında, polen tüpünün embriyo kesesine doğru ilerlemesi bir pozitif kemotropizma hareketidir.
  10. Bitkilerde uyaranın yönüne bağlı olmaksızın gerçekleşen hareketlere nasti denir. Nasti hareketleri, turgor basıncındaki değişmelerle sağlanır. Nasti hareketlerinde, uyartı hangi yönden gelirse gelsin bitki bütün kısımları ile uyarana tepki gösterir. Fotonasti Bazı bitki çiçeklerinin ortamın ışık şiddetine göre açılıp kapanmasına, fotonasti denir. Akşamsefasının çiçeklerinin gündüz ışık şiddetine bağlı olarak kapanıp karanlıkta açılması fotonastiye örnektir. Termonasti Sıcaklık değişmelerinin sebep olduğu nasti hareketlerine termonasti denir. Henüz tam açılmamış olan bir lale, bulunduğu ortamdan 10-15°C daha sıcak bir ortama konulursa birkaç dakika içinde çiçek tam açılır. Eğer aynı lale tekrar önceki ortamına alınırsa, düşük sıcaklığın etkisiyle lalenin taç yaprakları kapanır. Sismonasti Bitkilerde dokunma ile meydana gelen turgor basıncı değişmeleri sonucu ortaya çıkan hareketlerdir. Küstüm otunun yapraklarının kapanması bu çeşit hareketlere örnek verilir. Böcekçil bitki yapraklarının, böceğin yaprağa dokunmasıyla bir kapan şeklinde kapanması da, sismonasti şeklindeki bitkisel hareketlerdendir. Böcekçil bitkiler yaşadıkları ortamda yeterli azot bulunmadığı için böcekleri yakalayarak beslenirler. Bunun için böcekleri çiçekleri ile yakalar, salgıladıkları enzimlerle sindirir ve yapılarındaki amino asitleri hücre içine alırlar. Örnek Soru; Bitkisel hormonlar, aşağıdaki olaylardan hangisinin gerçekleştirilmesinde kullanılmazlar? A) Meyve olgunlaşmasını sağlama B) Fototropizmada etkili olma C) Büyümede etkili olma D) Meristem dokuyu koruma E) Tohum çimlenmesini uyarma Çözüm .. Bazı bitkisel hormonlar (etilen gibi) meyvelerin olgunlaşmasında etkilidir. Oksinler, bitkinin ışığa doğru yönelim yapmasında etkilidir. Bitkinin gerek enine, gerekse boyuna büyümesinde ve çimlenmede çeşitli hormonlar (oksin, sitokinin, giberellin vb.) etkilidir. Meristem doku kök ve gövde ucundaki özel yapılarla korunur. Bu işlemde hormonal bir etki yoktur. Cevap D
  11. Bitkilerin gün uzunluğuna bağlı olarak gelişim göstermesi olayı fotoperiyodizm olarak adlandırılır. Bitkilerin gelişim gösterdikleri evreye de fotoperiyot denir. Fotoperiyot, bitkilerde büyüme, gelişme, çiçeklenme, yaprakların dökülmesi ve durgunluk döneminin başlaması gibi fizyolojik olayları etkilemektedir. Fotoperiyodizm, bitkilerin yayılış alanlarını sınırlayan önemli bir faktördür. Bazı bitkilerin yıl içindeki gelişim evrelerinin başlamasında, ışık alma süresinin etkisi büyüktür. Bitkiler normal gelişimlerini gerçekleştirmek için günlük belirli bir süre ışığa ihtiyaç duyar. Işık alma süresine göre bitkiler, uzun gün bitkileri, kısa gün bitkileri ve nötr bitkiler olarak gruplandırılabilir. Uzun Gün Bitkileri Gündüzün (ışık alma süresinin) geceye oranla daha uzun olduğu günlerde, genellikle ilkbahar ve yaz aylarında çiçeklenen bitkilerdir. Uzun gün bitkilerinin çiçeklene bilmesi için, günde en az 12-14 saat ışık alma süresine ihtiyacı vardır. Ekvator’dan uzak bölgelerde yaşayan bitki türleri genellikle uzun gün bitkileridir. Bu bölgelerde yetişen kültür bitkileri, yalnız gün ışığının yoğun olduğu yaz mevsiminde çiçeklenir. Aksi durumda çiçeklenme gecikir. Uzun gün bitkilerine örnek olarak arpa, buğday, dere otu, şeker pancarı, turp, çavdar ve ıspanak verilebilir. Kısa Gün Bitkileri Gecelerin gündüzden daha uzun olduğu mevsimlerde çiçek açıp gelişen bitkilerdir. Çilek, sütleğen, kazayağı, soya fasulyesi, tütün, patates ve kasımpatı gibi bitkiler, kısa gün bitkilerine örnek verilebilir. Nötr Gün Bitkileri Gün uzunluğundan etkilenmeyen bitki türlerine nötr gün bitkileri denir. Bu bitkilerde çiçeklenme ve gelişme fotoperiyottan etkilenmez. Bu nedenle nötr gün bitkileri, uzun gün ve kısa gün bitkilerinden daha avantajlıdır. Pamuk, tütün ve ayçiçeği nötr gün bitkilerine örnek olarak verilebilir. Konuyu pekiştirmek ve daha iyi anlamak için birkaç örnek soru çözelim. Örnek Soru; Bitkilerin kökleriyle aldıkları su ve mineral madde miktarını ölçen bir düzenek aşağıdaki şekilde gösterilmiştir. Bu bitkinin bulunduğu ortamda, grafiklerde belirtilen bazı değişiklikler yapılmıştır. t süresi boyunca haznedeki su seviyesinin, X1 den X2 ye düştüğü görülmüştür. Buna göre, su seviyesinin X1 den, X2 ye gelmesinde hangi grafiklerdeki değişiklikler etkili olmuştur? A) Yalnız I B) Yalnız II C) I ve III D) II ve III E) I, II ve III Çözüm .. Bitkilerde terleme yapraklardaki stomalardan yapılır. Terleme aşağıdaki olaylarında gerçekleşmesini sağlar. Vücutta biriken fazla ısının uzaklaştırılması. Topraktan su ve minerallerin alınması için kohezyon kuvvetinin oluşturulması Işık miktarı ve karbondioksit yoğunluğunun artırılması fotosentezi hızlandırır. Bu durumda bitkinin su ihtiyacı artacağından terleme miktarı artırılarak, su alma oranı da artırılır. Ortamın nem oranının artması, yaprak yüzeyinde su tabakası oluşturacağından terleme oranını azaltır. Çünkü yüzeyde biriken su stomalardan yeni suyun çıkmasını engeller. Bu durumda bitki hidatotlarından sıvı su atabilir. Cevap C ÖRNEK SORU: Gelişmiş yapılı bitkilerde; I. ışığa yönelim (fototropizma), II. sarsıntı ile kapanma (sismonasti), III. kimyasal maddeden uzaklaşma (kemotaksi) şeklindeki hareketlerden hangileri görülür? A) Yalnız I B) Yalnız II C) Yalnız III D) I ve II E) I, II ve III Çözüm .. Gelişmiş yapılı bitkiler, kökleri ile toprağa bağlı durumdadırlar. Bu nedenle bir yerden kalkıp başka bir yere gitmeyi ifade eden taksis hareketlerini gerçekleştiremezler. Bu çeşit hareketler bir hücreli canlılar için geçerlidir. Örneğin amip veya paramesyum gibi bir hücrelilerin kimyasal maddelerden uzaklaşmaları pozitif kemotaksi adını alır. Bitkilerde tropizma (yönelim) ve nasti (ırganım) gibi bazı hareketler gözlenebilir. Işığa yönelim, yerçekimine yönelim veya suya yönelim gibi çeşitli tropizma hareketleri vardır. Bunlardan ışığa yönelime fototropizma denir Nasti hareketleri ise bitkilerin daha hızlı olarak gerçekleştirdikleri bir tepki çeşitidir. Küstüm otunun yapraklarına dokununca kapanması sismonastidir. Lalelerin sıcaklığa bağlı olarak çiçeklerini açıp kapatması termonastiye veya akşam sefası çiçeklerinin ışığa bağlı olarak açılıp kapanması ise fotonastiye örnek olarak verilebilir. Cevap D ÖRNEK SORU:Bir bitkinin farklı dokularında, farklı metabolik olayların gerçekleşiyor olması, aşağıdakilerden hangisiyle açıklanabilir? A) Her hücredeki kromozom sayısının farklı olması B) Dokuları oluşturan hücrelerin farklı büyüklükte olması C) Her hücredeki gen sayısının ve yapısının aynı olması D) Dokuları oluşturan hücrelerin DNA miktarlarının farklı olması E) Her dokunun hücrelerinde aktif olan genlerin farklı olması Çözüm .. Bir bitkinin vücudundaki bütün canlı hücreler (üreme hücreleri hariç) aynı sayıda ve özellikte kromozomlara sahiptir. Dokuları oluşturan hücrelerin farklı büyüklükte olmasının metabolizma ile doğrudan bir ilişkisi yoktur. Bir bitkinin dokularındaki bütün hücrelerde aynı genler bulunur. Ancak her dokunun hücrelerindeki farklı genler aktif oldukları için, her dokunun metabolik olayları da farklı olur. Cevap E
  12. Epitel doku, vücudun iç ve dış yüzeyini örten hücrelerden ve salgı yapabilen bezlerden oluşur. Epitel doku hücreleri arasındaki boşluklar çok azdır. Ayrıca bu dokuda kan damarları bulunmaz. Bu nedenle beslenmesi temel bağ dokusundan difüzyonla sağlanır. Epitel dokular yaptıkları görevlere göre; örtü epiteli, salgı epiteli ve duyu epiteli olarak üç grupta toplanır. Epitel Doku Çeşitleri 1- Örtü Epiteli a. Tek Katlı Örtü Epiteli Tek katlı yassı epitel Tek katlı kübik epitel Tek katlı silindirik epitel b. Çok Katlı Örtü Epiteli 2- Bez Epiteli a. Tek Hücreli Bezler b. Çok Hücreli Bezler Ekzokrin Bez Endokrin Bez Karma Bezler 3- Duyu Epiteli Epitel dokunun görevleri: Vücudumuzun dışını çevreleyen deriyi oluşturarak iç organları korumak. Bağırsaklarda, sindirim sonucu oluşan besin yapıtaşlarının emilimini sağlamak. Vücutta farklı görevleri yerine getiren çeşitli salgıları üretmek ve salgılamak (hormon, enzim). Duyu organlarında bulunarak çevreden gelen bazı duyuları algılamak. Örtü Epiteli Vücudun iç ve dış yüzeyini örter. Bu sayede vücudun fiziksel ve kimyasal etkilerden korunmasını sağlar. Tek Katlı Örtü Epiteli Tek sıra halinde dizilmiş hücrelerden oluşur. Hücre şekline göre üç tipi vardır. Tek katlı yassı epitel; Yassı hücrelerden oluşur. Alveollerde ve kılcal kan damarlarında bulunur. Tek katlı kübik epitel Küp şeklinde hücrelerden oluşur. Tiroit bezinde, yumurtalıkta ve böbrek kanallarında bulunur. Tek katlı silindirik epitel Silindir şeklinde hücrelerden oluşmuştur. Mide ve ince bağırsağın iç yüzeyinde bulunur. Soluk borusu ve üreme kanallarında olduğu gibi sil bulunduranlarına silli silindirik epitel denir. Çok Katlı Örtü Epiteli Bu epitelde hücreler birden fazla tabaka teşkil edecek şekilde dizilmiştir. Omurgalıların derisinde bulunur. ınsanda olduğu gibi genellikle üst kısımda bulunan yassı hücreler ölüdür. Bu ölü hücreler alt kısımdaki hücreleri, ısı, ışık ve kimyasal maddelerden korur. Dış kısımdaki bu hücreler beslenmediğinden sitoplazmaları azalır ve keratin maddesini oluşturmaya başlarlar. Sürüngenlerdeki pular, çeşitli hayvanlardaki tırnak ve boynuz keratinleşmeye örnektir. Bez Epiteli Salgı üreten hücrelerden oluşan epitel çeşitidir. Bez epiteli tek hücreli ve çok hücreli bezler olmak üzere ikiye ayrılır. Tek hücreli bezler; basit silindirik bir epitel hücresinden oluşan bezlerdir. Salgı üreten bu hücrelere goblet hücresi denir. Toprak solucanı ve kurbağanın derisinde, omurgalıların mide ve bağırsak duvarında mukus salgılayan bezler goblet hücreleridir. Çok hücreli bezler; salgılama şekillerine göre üç grupta incelenir. a. Ekzokrin Bez Salgılarını bir kanalla ya doğrudan vücut boşluklarına bırakırlar ya da vücut dışına da salgı yapabilirler. Ter, göz yaşı bezi, tükrük bezleri, sindirim bezleri örnek verilebilir. b. Endokrin Bez Kanalsız bezlerdir, salgılarını doğrudan kana verirler. Salgıları hormonlardır. Örneğin; hipofiz bezi, tiroit bezi, paratiroit bezi, böbrek üstü bezi gibi. c. Karma Bezler Endokrin ve ekzokrin bez özelliği gösteren bezlerdir. Pankreas ve eşey bezleri örnek verilebilir. Duyu Epiteli Dış ortamdan gelen fiziksel, kimyasal, mekanik ve optik uyarıları alan ve özel bir enerji şekline çeviren hücre gruplarıdır. Dildeki tat alma epiteli ve koku alma hücreleri duyu epiteli örnekleridir. Örnek SORU; İnsan vücudunda bulunan epitel doku; I. Çeşitli uyartıların algılanması II. Vücudun dış etkenlerden korunması III. Çeşitli salgıların üretilmesi şeklindeki görevlerden hangilerinin yerine getirilmesini sağlayabilir? A) Yalnız I B) Yalnız II C) Yalnız III D) I ve III E) I, II ve III Çözüm .. Epitel doku yaptığı görevlerine göre, örtü epiteli, duyu epiteli ve salgı epiteli olarak bölümlere ayrılır. Bunlardan örtü epiteli, vücudun dış yüzeyini kaplayarak, dış etkenlerden korunmayı sağlar. Duyu epiteli, burun ve dil gibi organlarda reseptör olarak görev yapar. Dış çevreden gelen uyartıların algılanarak sinir hücrelerine aktarılmasını sağlar. Salgı epiteli ise hormon, enzim, ter ve göz yaşı gibi çeşitli salgıların üretilmesini sağlar. Cevap E
  13. Temel bağ dokusu; hücreler, hücreler arası madde ve bağ doku liflerinden oluşur. Temel bağ dokusunda; Fibroblastlar, Makrofajlar, Mast hücreleri, Plazma hücreleri Melanosit hücreleri vardır. Fibroblastlar; bağ dokusu ara maddelerini ve liflerini sentezleyen hücrelerdir. Makrofajlar; vücuda giren mikropları fagosite ederler. Lenf düğümlerinde ve kemik iliğinde bol bulunurlar. Plazma hücreleri; antikor sentezinde görev yapar. Mast hücreleri; heparin ve histamin salgılayan hücrelerdir. Heparin kanın damarlar içerisinde pıhtılaşmasını engellerken, histamin kılcal damar geçirgenliğini artırır. Melanositler; sitoplazmalarında bulunan melanin pigmentleri sayesinde dokuya renk veren hücrelerdir. Temel bağ dokunun ara maddesi çoktur ve kılcal damar bulundurur. Bu dokunun lifleri ise proteinden oluşur ve hücrelerin bir arada tutulmasını sağlar. Kollajen lifler, esneme özellikleri çok az olan bu lifler, esneme anında kolayca kopmaz. ınsanın topuğundaki aşil kirişi kollajen lif açısından zengindir. Elastiki lifler; lastik gibi uzayabilen liflerdir. Deriye esneklik kazandırırlar ve alveoller ile kan damarlarının yapısına katılırlar. Ağsı (retiküler) lifler; doku ve organların etrafını sararak onlara desteklik sağlar. Dalak, lenf düğümleri ve karaciğerde bol miktarda bulunur. Temel Bağ Dokunun Görevleri: Yapısındaki lifler sayesinde vücuda ve organlara desteklik sağlamak Kılcal damarlar ile hücreler arasında difüzyona elverişli bir ara ortam oluşturarak, hücrelerle kan arasında madde alış verişini sağlamak Yapısında bulunan bazı hücreler sayesinde vücut savunmasında rol oynamak Dokuların tamirini ve rejenerasyonunu (yenilenmesini) sağlamak Kan damarı olmayan kıkırdak ve epitel dokunun beslenmesini sağlamak.
  14. Bu doku içinde yağ sentezi yapan hücrelere lipoblast denir. Bir yağ hücresinin içinde ilk önce küçük bir yağ damlacığı oluşur. Bu damlacıklar daha sonra birleşerek büyür ve hücrenin büyük bir kısmını kaplar. Yağ dokusu hücreleri arasında bulunan ağsı ve kollajen lifler, dokulara ve organlara belirli bir esneklik ve basınca karşı dayanıklılık sağlar. Yağ doku vücutta harcanamayan yağların ve diğer besinlerin fazlasının yağ olarak depolanmasını sağlar. Deri altında biriken yağ doku, vücudun ısı kaybını engeller, vurma ve çarpmalara karşı koruyucu etki yapar. Yağın solunumda kullanılmasıyla bol miktarda su açığa çıktığı için, kış uykusuna yatan hayvanlar vücutlarına bol miktarda yağ depo ederler. Göçmen kuşlar da hafif olduğu için, göç sırasında gerekli enerjiyi sağlamak amacıyla vücutlarında yağ depo ederler.
  15. Kıkırdak doku, hücreler ve hücreler arası maddeden meydana gelmiştir. Hücreler arası madde; kollojen veya elastik fibriller ve dokuya sertlik veren kondrin maddesinden oluşur. Kıkırdak doku hücrelerine kondrosit adı verilir. Kıkırdak dokunun hücreleri, ara madde içerisinde kapsüllere yerleşmiş olarak bulunur. Kondrositler kapsüller içerisinde tek tek ya da gruplar halinde bulunabilir. NOT: Kıkırdak dokuda, kan damarı bulunmadığı için besin ve oksijen bağ dokudan difüzyonla alınır. Kıkırdak Dokunun Görevleri Canlıların vücut yapısında bulunan burun ve kulak gibi kısımlara şekil vermektedir. Trake, bronş, östaki borusu ve benzeri organ yapılarının içerinde yer almak ve şekilleri üzerinde etkili olmak. Kemiklerin eklemleri arasında yer alan yapıların darbe alması veya herhangi bir hastalık veya durumundan dolayı şekil bozukluğuna uğraması durumunda gerekli yardımı kıkırdak doku yapmaktadır. Ayrıca eklemler arasında bulunan kemiklerin kaygan olup hareket etmeleri için uygun ortamn hazırlanmasını sağlamaktadır. Kemikleşme olayında kıkırdak doku önemli bir faktördür. Yani kemiklerin boydan büyümesini sağlar ve bunun yanı sıra bu durumun gerçekleşmesi için ortam hazırlar. KIKIRDAK DOKU ÇEŞİTLERİ ve GÖREVLERİ Hiyalin kıkırdak Hücreler arası maddesi şeffaf ve camsı yapıda, kollagen fibrillerden oluşmuştur. Çekilmelere karşı dayanıklıdır. Embriyo iskeletinde, ergin memelilerde kaburga uçlarında, soluk borusunda, burunda ve eklem başlarında hiyalin kıkırdak bulunur. Elastik kıkırdak Bol elastik fibril bulunduran kıkırdak doku çeşitidir. Kemikleşme görülmez. Kulak kepçesi, kulak yolu ve östaki borusunda bulunur. Fibröz kıkırdak Basınç ve çekmeye karşı çok dayanıklıdır. Ara maddede kollajen lifler boldur, ancak kıkırdak hücresi azdır. Omurlar arası disklerde ve köprücük kemiği gibi kemiklerin oynar eklem bölgesinde bulunur. ÖRNEK SORU “İnsanlarda, temel bağ dokusu bağışıklığın sağlanmasında etkilidir.” yargısını kuran bir bilim insanı, bağ dokuyla ilgili; I. Hücreler arası maddenin fazla, hücre sayısının ise az olması II. Dokuyu oluşturan makrofaj hücrelerinin fagositozla mikropları yemesi III. Kanın damarda akarken pıhtılaşmasını engelleyen heparin maddesinin, bu dokuya ait mast hücreleri tarafından üretilmesi Şeklindeki özelliklerden hangilerini hipotezine kanıt olarak gösterebilir? A) Yalnız I B) Yalnız II C) Yalnız III D) I ve II E) II ve III Çözüm .. Bağışıklık vücuda zarar veren veya zararlı olabilecek olan organizmaların yok edilmesi olarak tanımlanabilir. Buna göre, bağ dokuda bu olaya etki eden özellikler aranmalıdır. Bağ dokuyu oluşturan makrofaj hücrelerinin mikrop yemesini bu hipoteze destek olarak kullanabiliriz. Çünkü, bu olay vücudun zarar görmesini engellemeye yönelik olarak yapılmaktadır. Sorunun şıklarında verilen diğer özellikler bağ doku için geçerli olsa bile, bunların bağışıklıkla doğrudan bir ilgisi yoktur. Cevap B
  16. Büyük yapıya sahip olan besinlerin veya maddelerin daha küçük yapıları dönüştürülerek hücre zarından geçebilmesi olayına sindirim denilmektedir. Sindirimi kısaca özetlemek gerekirse, gıdaların ve besinlerin vücudumuz tarafından daha kolay emilebilmesi için küçük parçalara ayrılması olarak tanımlanabilir. Sindirim sistemi, tüm vücudu beslemek için yiyeceği enerjiye ve temel besin maddelerine dönüştürmek için birlikte çalışan bir grup organdır. Sindirim sayesinde; Besinler hücre zarının yapısından geçebilecek duruma gelir. Bunu örnek bir örnek ile anlatacak olursak, aldığımız besinlerdeki nişasta büyük yapılı olduğu için hücre zarından geçemez ancak sindirim sayesinde glikoza dönüştürülerek hücre zarından geçebilmektedir. Sindirim sayesinde besinler, hücre solunumunda kullanılacak duruma getirilir. Sindirim sayesinde besinler, canlıya özgü olan polimerleri oluşturabilecek hale gelir. Bunu bir örnek ile açıklamak gerekirse, Nişasta alan bir insan bunu glikoza kadar parçalar ve hücrelere alınan glikoz glikojen şeklinde depolanabilmektedir. Sindirim olayı, mekanik sindirim ve kimyasal sindirim olmak üzere iki şekilde gerçekleşmektedir. Mekanik Sindirim Mekanik sindirim, çiğneme ve ezme gibi fiziksel olaylar sayesinde büyük moleküllü yapıların daha küçük moleküllü yapılara parçalanması olayıdır. Unutulmaması gereken bilgi mekanik sindirim sonucu oluşan ürünler hücre zarından geçememektedir. Kimyasal Sindirim Hidroliz olayının gerçekleşmesi kimyasal sindirimdir. Yani, su ve enzimler yardımıyla moleküllerin yapıtaşlarına dönüşmesi olayıdır. Mekanik sindirim, kimyasal sindirimi gerçekleştiren enzimler için substrat yüzeyinin arttırılmasını sağlar. Sindirim olayı özelleşmiş kısımların içerisinde gerçekleşmektedir. Bunu bir örnek ile açıklayacak olursak, tek hücrelilerde sindirim kofulu, çok hücrelilerde sindirim boşluğu içerisinde gerçekleşmektedir. Çünkü bu sayede canlıların diğer organları ve yapıları sindirim olayı nedeniyle zarar görmemiş olur. Sindirim olayı, Hücre içi sindirim ve hücre dışı sindirim olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Hücre İçi Sindirim Katı besinlerin fagositozla, sıvı olan besinlerin ise pinositozla koful içerisine alınıp; bu koful içerisinde sindirilmesi hücre içi sindirimdir. Buna ek olarak hücre içerisindeki görevi sona eren veya depalanmış durumda olan moleküllerin parçalanması da hücre içi sindirim olayıdır. Hücre içi sindirim olayı; bitkilerde, protistalarda , sürüngenlerde ve sölenter gibi canlılarda görülmektedir. Protista ve sürüngenlerde katı besinler fagositoz yoluyla, sıvı besinler ise pinositoz ile hücre içine alınmaktadır. Hücre içine alınan katı veya sıvı besinlerin etrafını bir zar kaplar bu zarabesin kofulu denilmektedir. Oluşan besin kofulu lizozom organel ile birleşir. Lizozom organeli içerisindeki enzimler besin kofulu içerisindeki besinleri parçalar. Parçalanan besinler daha sonra besin kofulunun zarından sitoplazmaya geçerek hücre metabolizmasında kullanılır. Kullanılan besinlerin görevi ve işlevi sona erdikten sonra atık maddeler olarak tanımlanır. Atık maddeler Boşaltım kofulu olarak adlandırılan bir yapılar ekzositoz ile hücre dışına atılmaktadır. Sindirim olayının gerçekleştiği en basit yapı besin kofullarıdır. Sindirim olayının koful içerisinde gerçekleşmesi hücrenin kendi kendini sindirimesini engellemektedir. Hücre Dışı Sindirim üretilen sindirim enzimlerinin hücre dışına gönderilmesiyle sindirimin hücre dışında gerçekleşmesi olayıdır. Hücre dışı sindirim; çürükçül canlılarda, böcekçil bitkilerde, sindirim sistemi gelişmiş olan omurgasız canlılarda ve omurgalı hayvanlarda meydana gelmektedir. Hücrenin dış kısmına veyahut vücut ile bağlantılı olan özel sindirim boşluklarına sindirim enzimleri salgılanır. Salgılanan bu sindirim enzimleri sayesinde büyük moleküllü besin maddeleri yapı taşlarına kadar parçalanır. Parçalanan besin maddeleri daha sonra difüzyon veya aktif taşıma olaylarııyla hücre içine taşınır. Burada sindirim olayı hücre dışında gerçekleştiği için buna hücre dışı sindirim denilmektedir. Hücre dışı sindirim olayında kullanılan sindirim enzimleri hücre dışı sindirim olayındaki gibi lizozoma bağlanmaz. Hücre dışı sindirimde enzimlerin salgılanmasında ribozom, endoplazmik retikulum, golgi aygıtı ve hücre zarı görev yapmaktadır. Hücre dışı sindirim olayı hücre içi sindirim olayından daha avantajlıdır. Çünkü, hücre dışı sindirim olayında hücre içine alınmayan besinlerden de faydanılmaktadır. TEK HÜCRELİLERDE SİNDİRİM Klorofile sahip olan tek hücreli canlılar kendi besinlerini kendileri üretmektedir. Hetotrof olan tek hücreli canlılar zardan geçebilen maddeleri difüzyon yoluyla, geçemeyen maddeleri ise fagositoz ve pinositoz yardımıyla hücre içine almaktadırlar. Tek hücreli canlıların sindirimi koful içerisinde yapmaktadırlar. Sindirilen maddeler sitoplazmaya geçerken, koful içerisinde kalan artık maddeler hücre dışına atılır. Saprofit tek hücreli canlılar, sindirim enzimlerini hücre dışına salgılar ve sindirim sonucu oluşan ürünleri difüzyon veya aktif taşımayla hücre içine alırlar. OMURGASIZLARDA SİNDİRİM Sürüngen canlılarda sindirim sistemi bulunmamaktadır. Bu canlılarda hücre içi sindirim olayı görülmektedir. Sürüngenlerin yapısında bol miktarda por adı verilen delikler bulunmaktadır. Sürüngenlerde por adılan verilen yapılar dışında, anüs ve ağız işlevi gören sindirim açıklığı bulunmaktadır. Porlardan su akıntısıyla giren mikroskobik bitki ve hayvanlar (planktonlar) fagositoz ile hücre içerisine alınarak sindirilirler. Sindirilemeyen artık maddeler ise tekrar suya verilerek vücut açıklığından dışarıya atılmaktadır. Sölenter canlılarda dış kısma açılan tek bir delikleri bulunmaktadır. Sölenterlerde hücre içi ve hücre dışı sindirim olayı gerçekleşmektedir. Örneğin hidralarda ağız ve anüs görevi olarak işlev gören tek açıklık bulunmaktadır. Bu yapının çevresinde besinin alınmasına yardımcı olan tentakül adı verilen uzantılar bulunmaktadır. Açıklıktan içeri giren besinler, sindirim boşluğu denilen kısma geçer. Sindirim boşluğundaki hücrelerin salgıladığı enzimlerle besinler yarı sindirilmiş parçalar haline gelir. Bu olay hücre dışında gerçekleştiği için hücre dışı sindirim gerçekleşmiş olur. Yarı sindirilmiş durumdaki bu besinlerde daha sonra endositoz yoluyla hücre içine alınarak besin kofulu oluşur. Besin kofulu daha sonra lizozom organeli ile birleşir. Besin kofulunun içerisindeki yarı sindirilmiş besinler lizozomla birleştikten sonra lizozomun salgıladığı enzimlerle parçalanır. Bu olaya hücre içi sindirim denilmektedir. Sindirilmeyen besinler ve kullanılmış artık maddeler ağız ve anüs görevi gören tek açıklıktan dışarı atılır. Yassı solucanlardan planarya’da tek açıklık bulunmaktadır. Bu canlılar sindirim olayı tıpkı hidralardaki gibidir. Yalnızca aralarındaki tek fark sindirim bolukları hidraya oranla daha fazla dallanmıştır. Bu canlılarda hücre dışı sindirim olayını hücre içi sindirim olayı takip etmektedir. Toprak solucanlarında ağız kısmında başlayan ve anüste biten tam sindirim kanalı olarak adlandırılan bir sindirim şekli vardır. Toprak solucanları hücre dışı sindirim yapmaktadır. Ağız kısmından sonra solucanlarda besini emen kaslı bir yutak bulunmaktadır. Besin yemek borusundan sonra kursağa geçmektedir. Kursakta besinler nemlendirilip depolanmaktadır. Kursaktan sonra besinler taşlık olarak adlandırılan kısma geçmektedir. Taşlıkta bulunan küçük taşların yardımıyla besinler mekanik olarak ufalanır. Taşlıkta ufalanan besinler daha sonra bağırsağa geçer ve burada enzimlerin etkisiyle monomerlerine parçalanırlar. Daha sonra monomerlerine parçalanan bu besinler bağırsak tarafından emilir. Tüm bu işlemleden sonra kullanılan besinler ve sindirilmeyen artık maddeler anüs adı verilen yapıdan dışarı atılır. Toprak solucanlarında sindirim olayı sırasıyla; Ağız – Yutak – Yemek Borusu – Kursak – Taşlık – Bağırsak – Anüs Böceklerde sindirim sistemi gelişmiştir. Ağızları beslenme şekillerine göre; emici, delici gibi özellikler kazanmıştır. OMURGALILARDA SİNDİRİM Omurgasızlara oranda daha komplek yani daha karmaşık ve gelişmiş sindirim sistemleri bulunmaktadır. Omurgalıların beslneme şekillerindeki farklılıklar, omurgalı bazı hayvanların bazı adaptasyonların gelişmesine neden olmuştur. Örneğin; Kuşların sindirim sistemi; ağız, yutak, yemek boruısu, kursak, mide, taşlık, bağırsaklar ve anüsten oluşmaktadır. Kuşların ağız kısımlarının ucunda beslenme şekillerine göre farklı görevler üstlenmiş, keratin yapılı gaga bulunmamaktadır. Kuşların ağız kısımlarında diş bulunmamaktadır. Kursak, besinlerin nemlendirilip belli bir süre depolandığı kısımdır. Mide, besinlerin yumuşatılarak taşlık denen kısma iletilmesini sağlamaktadır. Taşlık, içerisinde küçül taşların bulunduğu kuvvetli kaslardan meydana gelen yapıdır. Taşlık denen kısımda mekanik sindirim gerçekleşmektedir. Bağırsaklarda ise, karaciğer ve pankreasın da salgılarıyla sindirim tamamlanır, yararlı besinler emilir. Atıklar ise anüsten dışarı atılır. Otçul memelilerlin sindirim sistemi; bu canlılarda azı dişi denilen öğütücü dişler bulunmaktadır. Öğütücü dişler çok gelişmiş yapılardır. GEviş getiren otçulllarda mide dört kısımdan oluşmaktadır. Ağızdan alınarak yutulan besinler işkembe ve börkenekte depolanmaktadır. Bu kısımlarda bulunan simbiyotik baktariler besinleri kısmen parçalar. Daha sonra besinler tekrar ağız kısmına getirilir ve çiğnenir. Bu olaya geviş getirme denilmektedir. Geviş getirildikten sonra tekrar yutulan besinler kırkbayır ve şirdene gelir. Burada besinler kimyasal sindirime uğratılır. Selülozun sindirimi çok güç olduğu için otçulların bağırsaklarının uzunluğu diğer memeli hayvanlara oranla daha uzundur. Geviş getiren otçulların mide ve besinlerde izlediği yol Ağız – Yemek Borusu – İşkembe – Börkenek – Yemek borusu – Ağız – Yemek borusu – Kırkbayır – Şirden – Bağırsaklar İNSANDA SİNDİRİM SİSİTEMİ Sindirim Sistemi Organları İnsanda sindirim sistemi; Ağız Yutak Yemek Borusu Mide İnce Bağırsak Kalın Bağırsak Anüs’den oluşmaktadır. Karaciğer ve pankreas fa sindirim için gerekli salgı üreten organlardandır. İnsanın sindirim sisteminde yer alan sindirim organlarını aşağıda başlıklar halinde ele aldık. 1. AĞIZ İnsanda sindirim sisteminin başlangıç kısmıdır. Sindirim olayında görev alan üç yapı içermektedir. Dişler Besinleri almak ve öğütmekten sorumlu olan ağız kısmıdır. Yetişkin bir insanda 32 adet diş bulunmaktadır. Bir yarım çenede bulunan diş çeşitleri: önden arkaya doğru iki kesici diş, 1 adet parçalayıcı olan köpek dişi, 2 adet öğütücü olan azı dişi, 3 adet öğütücü olan azı dişi. Bir dişin yapısında dıştan içe doğru 3 kısım bulunmaktadır. Bunlar, mine, dentin ve pulpadır. Mine, dişe sertlik ve parlaklık kazandıran kısımdır. Dentin (Fildişi), Dişin kemik kısmıdır. Pulpa (Diş Özü), Kan damarları, sinirler ve bağ dokudan oluşmuş en iç kısımdır. Tükürük Bezleri İçinde, pityalin enzimiyle, su, bazı iyonlar ve glikoproteinlerden oluşmuş mukus bulunmaktadır. Alınan besinlerin ıslatılmasını, kayganlaştırılmasını, ağız içinin daima nemli kalmasını ve içerdiği enzimle bazı karbonhidratların sindirilmesini sağlamaktadır. Tükürüğün pH’ı 6,5 ila 6,8 arasında değişmektedir. pH’nın yükselmesi durumunda kalsiyum gibi maddelerin çökmesi sonucu diş taşları oluşmaktadır. Ayrıca bazı bakteriler de enzimlerin sayesinde glikozu diş taşına dönüştürebilirler. Ağızda, dil altı, çene altı ve kulak altı olmak üzere 3 çift tükürük bezi bulunmaktadır. Dil İçerdiği ağ şeklindeki sinirler sayesinde her yöne hareket ettirilebilmektedir. Tadın alınmasını sağlar, konuşmaya yardımcı olur ve alınan besinlerin yutağa aktarılmasını sağlar. 2. YUTAK Yemek ve soluk borularına geçişlerin yapıldığı kısımdır. Dil ile geriye doğru itilen besinler yemek borusuna aktarılır. Bu sırada soluk borusu, gırtlak kapağı; burun boşluğu, küçük dil tarafından kapatılır ve besinlerin farklı bölgelere geçişi engellenir. 3. YEMEK BORUSU Yutak ve mide arasında 25 cm uzunlukta, 2 cm çapındaki kanaldır. yutulan besinlerin mideye ulaşmasını sağlamaktadır. Yapısında içten dışa doğru sırasıyla çok katlı epitel doku, düz kaslar ve bağ doku bulunmaktadır. Yapısındaki kasların hareketi peristaltik harekete neden olur. Bu sayede besinler mideye iletilir. Yemek borusunda sindirim gerçekleşmez. 4. MİDE Karın boşluğunun sol üst bölümünde kaburgaların arasında bulunan, sindirim sisteminin çapı en geniş organıdır. Yemek borusuna bakan açıklığına mide ağzı, ince bağırsağa bakan kısmına ise mide kapısı denilmektedir. Yapısında içten dışa doğru sırasıyla mukoza, alt mukoza; enine, boyunai çapraz yerleşmiş düz kaslar ve bağ doku bulunur. En dıştaki bağ dokudan örtüye periton denilmektedir. İçerdiği farklı şekilde dizilmiş düz kaslar, mideye geniş bir hareket imkanı sağlar. İçi dolduğunda şiddetle kasılarak içindeki besinleri ezer ve mekanik sindirimi gerçekleştiri. Mideyi terk eden bulamaç halindeki besinlere kimus denilmektedir. Periton salgıladığı bir sıvıyla mide ve bağırsakların yüzeyini nemlendirir ve çalışmaları sırasında birbirlerine zarar vermelerini engeller. Mukoza tabakasında bulunan mide bezleri tarafından mide özsuyu salgılanırç Mide özsuyu içinde, HCI, pepsinojen, süt çocuklarında lap enzimi (rennin) ve mukus bulunur. Bu Yapıların Başlıca Görevleri; HCI; Pasif haldeki pepsinojeni aktif hale getirir. Prpsinojen + HCI —} Pepsin Pepsin enziminin çalışabileceği pH’ı sağlar. Besinlerle alınan bakterilerin üreme ve yaşamalarını engeller. Mukus; Midenin tüm iç yüzeyini kaplayarak, midede gerçekleşen sindirim tepkimelerinin ve asitle ortamın, mideye zarar vermesini engeller. Lap enzimleri; Süt çocuklarında sütteki proteini kazein halinde çökeltir. Süt proteini + Lap enzimi —} Kazein + Su Midenin Görevleri Besinleri depo etmek. Mide özsuyunu salgılayarak kimyasl sindirimi gerçekleştirmek. Mekanik sindirimi yapmak. B12 vitamininin emilimi için gerekli faktörü (intrinsik faktör) yapmak. Su ve alkol gibi maddelerin emilimini sağlamak. Kimus haline getirdiği besinleri ince bağırsağa iletmek. Midenin Kendi Kendini Sindirilmesini Önleyen Faktörler Midenin iç yüzeyinin mukus ile kaplı olması. Mide özsuyunun, mideye besin gelmesi durumunda salgılanması. Mide özsuyu salgılayan hücreler, mide hücreleri tarafından üretilip kana verilen gastrin hormonuyla uyarıldıklarında özsu salgılarlar. Böylece mide tamamen boşken fazla mide özsuyu salgılanmaz. Mide özsuyunda bulunan pepsinojenin pasif bir enzim olması. 5. İNCE BAĞIRSAK Yapısında bulunan doku içten dışa doğru aynı yemek borusunda ve midede olduğu gibidir. 3 cm. çapında yaklaşık 7,5 m. uzunluğundadır. Sindirim olayının tamamlandığı, maddelerin emiliminin yapıldığı bölümdür. Yapısında bulunan apitel doku çok sayıda katlanmalar (mikrovillus) yapmış, böylece emilim yüzeyini genişletmiştir. (Yaklaşık 550 metrekare’lik bir yüzeyi vardır. 3 Bölümden oluşmaktadır. Onikiparmak Bağırsağı (Duodenum): mideden sonra gelen ilk 22 santimetrelik bölümdür. Boş bağırsak (jejenum) Kıvrımlı bağırsak (ileum) Onikiparmak bağırsağında bulunan vater kabarcığı denen yere, karaciğerden gelen koledok ve pankreastan gelen virsung kanalı açılır. İnce bağırsaklarda da sıvının ilerlemesi peristaltik hareketlerle sağlanır. 6. KALIN BAĞIRSAK Çapı ince bağırsaktan daha geniştir. İç yüzeyinde, yüzeyi arttıran kıvrımlar bulunmaz. Görevi sindirilmeyen maddeleri toplamak ve atmaktır. Kalın bağırsak rektum ile sonlanır. rektum anüsle dışarı açılır. Suyun en fazla emildiği yer burasıdır. Kalın bağırsakta B ve K vitaminleri sentezleyen bakteriler bulunmaktadır. Kalın bağırsağın ince bağırsak ile birleştiği yerde kör bağırsak, kör bağırsağın ucunda da körelmiş bir çıkıntı olan appendiks bulunur. 7. KARACİĞER Yaklaşık 2 kilogram ağırlığında, vücudun en büyük organıdır. Midenin üzerinde , karın boluğunun sağ tarafında bulunur. üzerinde bağ dokudan yapılmış glisson kapsülü, bu kapsülün üzerinde de periton bulunmaktadır. Karaciğer sağ ve sol olmak üzere iki loptan oluşmuştur. Bu loplar da daha küçük lopçklara ayrılmıştır. Loğçuklar karaciğerin temel yapı ve görev birmidir. Karaciğer hücreleri lopçukların etrafına, merkezden çevreye doğru şeritsel olarak dizilmiştir. Bu şeritlerin arasında sinuslar (boşluklar) vardır. Sinusların çeperinde alyuvar üreten retikulo-endotel hücreleri ve yaşlı alyuvarları parçalayan küpfer hücreleri bulunur. Karaciğere iki damar gelir, bir damar karaciğerden çıkar. Gelen damarlar: Aorttan ayrılan karaciğer atardamarı. Sindirim kanalından gelen kapı toplardamarı. Çıkan damar ise karaciğer üstü toplardamarıdır. Karaciğerin sindirim sistemi bakımından temel görevi safra salgılamaktır. safra içende: safra tuzları, safra pigmentleri, kolesterol, su, yağ asitlerivs. bulunur. üretilen safra karaciğer kanalına aktarılır. Bu kanal karaciğerden çıktıktan sonra ikiye ayrılır. Bir kol fazla safrayı safra kesesine götürür. Diğer kola koledok kanalı denir ve vater kabarcığına açılır. Safranın Görevleri Yağların ğarçalanmasını sağlayarak yüzeylerinin büyümesine neden olur. Yağ monomerlerinin emilimini kolaylaştırır. Bağırsak içinin kokuşmasına neden olan bakterilerin üremesini engeller. Dışkıya rengini verir. Ortam pH’sını yükseltir. Karaciğerin Görevleri Safra salgılamak, Heparin, fibrinojen, protrombin gibi kan proteinlerini sentezleme, Yaşlı kan hücrelerini parçalama, Alyuvar hücrelerini üretme, A vitamini öncülünden A vitamini sentezleme, A, D, E, K vitaminleri ve demir, bakır gibi mineralleri depolama, Amonyaktan üre sentezleme, Zararlı olan H2O2 (hidrojen peroksit) gibi maddeleri zararsız hale gtirmek, Fazla glikozu glikojene çevirip depolama, gerektiğinde glikojeni glikoza çevirme, Proteinleri, karbonhidrat ve yağlara dönüştürme, Vucüt ısısını düzenleme, 8. PANKREAS Mide ve onikiparmak bağırsağı arasında yer alan 75 ila 80 gram ağırlığında, pembe renkli yaprak şeklinde bir karma bezdir. Acinar hücreleri, sindirim için gerekli, tripsinojen, kimotripsinojen, amilaz velipaz enzimlerini üretir. Bu enzimler virsung kanalıyla vater kabarcığına dökülür. Bu sıvının pH’sı 8,5 dur ve mideden gelen kimusun pH’sını yükseltir. Langerhans adacığındaki hücreler, kan şekerinin düzenlenmesini sağlayan insülin ve glukagon hormonlarını salgılayıp kana verir. ÖNEMLİ NOTLAR; Pankreasın enzim salgılamsını, onikiparmak bağırsağından salgılanıp pankreası uyaran sekretin hormonu uyarır. Kimüs mideden onikiparmak bağırsağına geçtiğinde, burdan mide salgı bezlerinin çalışmasını durduran enterogastron hormonu salgılanır. Apnkreastan onikiparmak bağırsağına gelen tripsinojen ve kimotripsinojen, bağırsaktan salgılanan enterokinaz enzimiyle aktifleştirilir. Pankreastan, karbonhidratları, yağları, proteinleri, DNA’yı ve RNA’yı sindiren enzimler salgılanır. İNSANDA KİMYASAL SİNDİRİM Ağırda sadece karbonhidratlar sindirilebilmektedir. Burada gerçekleşen tepkime: Nişasta + Su –amilaz–} Maltoz + Dekstrin Karbonhidratların sindiriminin devamı onikiparmak bağırsağında ve ince bağırsağın diğer bölümlerinde gerçekleşir. Oniki parmak bağırsağında pankreastan gönderilen amilaz enzimiyle polisakkaritlerin sindirimi gerçekleşir. Nişasta + Su —Amilaz—} Maltoz + Dekstrin İnce bağırsak bezlerinde üretilen enzimlerde, disakkaritleri monosakkaritlere çevirir. Maltoz + Su —Maltaz—} Glikoz + Glikoz Laktoz + Su —Laktaz—} Glikoz + Galaktoz Sükroz + Su —Sükraz—} Glikoz + Fruktoz Proteinlern sindirimi midede başlamaktadır. Protein + Su —pepsin—} Pepton Prptonlar, pankreastan gelen tripsinojenin aktifleştirilmesiyle, onikiparmak bağırsağında peptitlere dönüşür. Pepton + Su —tripsin—} Peptin Oluşan Peptitler, ince bağırsak bezlerinden salgılanan erepsin enzimiyle aminoasitlere parçalanır. Prptit + Su —erepsin—} Aminoasit Yağların sindirimi ise, karaciğerde üretilen safra ve pankreastan gönderilen lipaz yardımıyla onikiparmak bağırsağında gerçekleşir. Yağ + Safra + Su —lipaz—} Yağ asidi + Gliserol SİNDİRİLMİŞ BESİNLERİN EMİLİMİ Sindirim sonucu bağırsak boşluğunda bulunan sindirin ürünlerinin bağırsak epitelleri tarafından alınmasına emilim denir. İnce bağırsak iç yüzeyinde villus (Tümür) denilen birçok çıkıntı vardır. Her tümürün ortasında lenf kılcalı, bunların çevresinde de kan kılcalları yer alır. Emilim olayı difüzyon ve aktif taşımayla alur ve amilme olayında sinir sisteminin rolü yoktur. Emilen maddelerin taşınmasında farklı yollar izlenir; Su, basit şekerler, aminoasitler, vitaminler ve gliserinin bir bölümü kılcal kan damalarına geçer ve aşağıdaki yolu izler. Emilerek Kana geçen maddeler önce karaciğere uğrar. Böylece fazla glikoz glikojene çevrilip, içindeki zararlı maddeler zararsız hale getirilerek karaciğerden çıkar. Gliserol ve yağ asitleri lenf kılcallarına geçer ve aşağıdaki yolu izler. Yağların yapıtaşları bağırsak hücrelerine geçtiğinde, bu moleküllerden trigliseritler sentezlenir ve üzerleri lipoperoteinlerle kaplanarak suda eriyebilen şilomikron denilen küçük yağ damlacıklarına halinde lenf damarına verilir, daha sonra da kan dolaşımına katılır. ÖNEMLİ NOT: Aynı büyüklükte olmalarına rağmen bazı moleküllerin emilimi daha hızlı olmaktadır. Örneğin, aynı büyüklükteki glikoz, fruktoz ve galaktozdan en hızlı emilen galaktoz, en yavaş emilen fruktozdur. Sindirim sisteminin çalışmasında sempatik ve parasempatik sinirler görev yapar. Sempatik sinirler, besinlerin yemel borusundan onüse doğru ilerlemesini ve dışarı atılmasını yavaşlatır; tükürük, mide, safra, pankreas ve bağırsak salgılarını azaltır. Parasempatik sinirler ise hızlandırıcı ve arttırıcı etki yapar. Sindirim sistemi fizyolojisi ve aşamaları Sindirim sistemi, tüm yiyecekleri alıp vücudun işlev görmesini, büyümesini ve onarılmasını sağlamak için enerji ve besinlere dönüştürmekten sorumludur. Sindirim sistemi altı temel süreçleri şunlardır: Yiyeceklerin yutulması Akışkanların salgılanması ve sindirim enzimleri Gıda ve atıkların vücuttan karıştırılması ve hareketi Yiyeceğin daha küçük parçalara sindirimi Besinlerin emilmesi Atıkların atılması Yeme Sindirim sisteminin ilk işlevi, yutma veya yiyecek alımıdır. Ağız tüm besinlerin vücuda girdiği delik olduğu için bu fonksiyondan sorumludur. Ağız ve mide de sindirilmeyi beklediği için yiyeceklerin depolanmasından sorumludur. Bu depolama kapasitesi, vücudun her gün sadece birkaç kez yemesine ve aynı anda işleyebileceğinden daha fazla yiyecek almasına izin verir. Salgı Bir gün boyunca, sindirim sistemi yaklaşık 7 litre sıvı salgılar. Bu sıvılar, tükürük, mukus, hidroklorik asit, enzimler ve safra içerir. Tükürük kuru gıdaları nemlendirir ve karbohidratların sindirimini başlatan sindirim enzimi olan tükürük amilazı içerir. Mucus, GI yolunun içinde koruyucu bir bariyer ve yağlayıcı görevi görür. Hidroklorik asit gıdaları kimyasal olarak sindirmeye yardımcı olur ve gıdalarımızda bulunan bakterileri öldürerek vücudu korur. Enzimler, proteinler, karbonhidratlar ve lipitler gibi büyük makromolekülleri küçük bileşenlerine ayıran minik biyokimyasal makineler gibidir . Son olarak safra, kolay sindirim için büyük miktarda lipitleri küçük globüller halinde emülsiye etmek için kullanılır. Karıştırma ve Hareket Sindirim sistemi, yiyecekleri taşımak ve karıştırmak için 3 ana işlem kullanır: Yutma, ağızdan, dilden ve farenkstan pürüzsüz ve iskelet kasları kullanarak, ağızdan, farenks yoluyla ve yemek borusu içine yiyecekleri sokma işlemidir. Peristalsis . Peristalsis, GI yolunun uzunluğunu hareket ettiren ve kısmen sindirilmiş yiyecekleri yol boyunca kısa bir mesafede hareket ettiren kaslı bir dalgadır. Yemeklerin yemek borusundan mide ve bağırsaklardan geçmesi ve GI yolunun sonuna ulaşması için birçok peristalsis dalgası gerekir. Segmentasyon . Segmentasyon sadece ince bağırsakta, bir diş macunu tüpünü sıkmak gibi bağırsak kontraktürünün kısa kesimleri olarak görülür. Segmentasyon, besinleri karıştırarak ve bağırsağın duvarlarıyla temasını artırarak besinlerin emilimini artırmaya yardımcı olur. Sindirim Sindirim, büyük gıda parçalarını bileşen kimyasallarına dönüştürme işlemidir. Mekanik sindirim, büyük parçaların küçük parçalara ayrılmasıdır. Bu sindirim modu, yiyeceklerin dişler tarafından çiğnenmesiyle başlar ve mide ve bağırsaklar tarafından mide kaslarının karıştırılmasıyla devam eder. Karaciğer tarafından üretilen safra ayrıca yağları daha küçük globüller halinde mekanik olarak parçalamak için kullanılır. Gıda mekanik olarak sindirilirken, daha büyük ve daha karmaşık moleküller daha kolay absorbe olan daha küçük moleküllere parçalandıkça kimyasal olarak sindirilir. Kimyasal sindirim, tükürükte kompleks karbohidratları basit karbonhidratlara ayıran tükürük amilazı ile ağızda başlar. Mide içindeki enzimler ve asit, kimyasal sindirime devam eder, Ancak pankreasın etkisi sayesinde kimyasal sindirimin büyük kısmı ince bağırsakta gerçekleşir. Pankreas, lipitleri, karbonhidratları, proteinleri ve nükleik asitleri sindirebilen pankreas suyu olarak bilinen inanılmaz derecede güçlü bir sindirim kokteyli salgılar. Yemek zamanı geldiğindeduodenum , kimyasal yapı taşlarına indirgenmiştir – yağ asitleri, amino asitler, monosakkaritler ve nükleotidler. Emme Gıda, yapı taşlarına indirildikten sonra, vücudun emmesi için hazırdır. Emilim, midede doğrudan kan dolaşımına emilen su ve alkol gibi basit moleküller ile başlar. Çoğu absorpsiyon, ince bağırsağın duvarlarında, sindirilmiş gıda ile temasta yüzey alanını en üst düzeye çıkarmak için yoğun şekilde katlanmış olan duvarlarda gerçekleşir. Bağırsak duvarındaki küçük kan ve lenf damarları, molekülleri toplar ve onları vücudun geri kalanına taşır. Kalın bağırsak, dışkılar vücuttan çıkmadan önce su ve B ve K vitaminlerinin emiliminde rol oynar. Boşaltım Sindirim sisteminin son işlevi, dışkılama olarak bilinen bir süreçte atığın atılmasıdır. Defekasyon, sindirilemeyen maddeleri vücuttan çıkarır, böylece bağırsağın içinde birikmezler. Defekasyon zamanlaması beynin bilinçli kısmı tarafından gönüllü olarak kontrol edilir, ancak sindirilemeyen malzemelerin bir yedeğini önlemek için düzenli olarak gerçekleştirilmelidir.

Hakkımızda

Biyoloji Günlüğü ülkemizdeki biyoloji öğrencileri, mezunları ve çalışanları adına kar gütmeyen bir proje olarak 9 senedir faaliyetlerine yılmadan devam etmeye çalışan masum bir projedir. Lütfen art niyetinizi forumdan uzak tutunuz. Bize iletişim formu aracılığıyla ulaşabilirsiniz.

Dilerseniz biyolojigunlugu@gmail.com veya admin@biyolojigunlugu.com adresine mail de gönderebilirsiniz. Bizimle arşivinizi paylaşmak isterseniz wetransfer.com üzerinden biyolojigunlugu.com adresine dosya transferi olarak iletmeniz yeterlidir, sizin adınıza paylaşılacaktır.

Sitemiz bir "Günlük" olarak derleme yayın, yorum, diyalog ve yazılara vermektedir. Güncel biyoloji haberleri ve gelişmelere ek olarak özellikle sosyal medyada gözden kaçan, değerli gördüğümüz tüm içeriğe kaynak ve atıflar dahilinde sitemizde yer vermekteyiz. Bu sitede verilen bilgilerin kullanım sorumluluğu tümüyle kullanıcıya aittir. Sayfalarımızda yer alan her türlü bilgi, görsel ve doküman sadece bilgilendirmek amacıyla verilmiştir.

Biyoloji Günlüğü internet sitesi 5651 Sayılı Kanun’un 2. maddesinin 1. fıkrasının m) bendi ile aynı kanunun 5. maddesi kapsamında Yer Sağlayıcı olarak faaliyet göstermektedir. İçerikler, ön onay olmaksızın tamamen kullanıcılar tarafından oluşturulmaktadır. Yer Sağlayıcı olarak, kullanıcılar tarafından oluşturulan içeriği ya da hukuka aykırı paylaşımı kontrol etmekle ya da araştırmakla yükümlü değildir.

Yer Sağladığı içeriğin 5651 Sayılı Kanun’un 8 ila 9. maddelerine aykırı şekilde; kişilik haklarınızı ihlal ettiğini ya da hukuka aykırı olduğunu düşünüyorsanız mail adreslerimizden iletişime geçerek bildirebilirsiniz. 

Bildirimleriniz dikkatle ve özenle incelenmekte olup kişilik haklarınızın ihlali ya da hukuka aykırılığın tespiti halinde mevzuat kapsamında en kısa sürede işlem yaparak bilgi vereceğiz.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgilendirme

Kullanım Şartları, Gizlilik Politikası, Forum Kuralları sayfalarına göz atınız.