Jump to content

Serkan Çetin

Editör Adayı
  • İçerik sayısı

    181
  • Katılım

  • Son ziyaret

Serkan Çetin paylaşımları

  1. Epidermis ve peridermisten meydana gelen örtü doku; kök, gövde, yaprak ve meyvelerin üzerini örter. Epidermis Genç otsu ve odunsu bitkilerin dış yüzeyini örten dokudur. Bu doku; hücreler arası boşluğu bulunmayan bir doku olsa da yer yer epidermis tüy, stoma ve hidatotlarla kesintiye uğrar. Epidermisin üzeri, epidermis hücrelerinden salınan kütin maddesi ile oluşturulan kütikulaile kaplıdır. Kütikula saydam, mumsu bir yapıya sahip olduğundan, ışığı geçirir ancak suyu ve su buharını geçirmez. Bu sayede su buharlaşmasını ve su kaybını engellerken, fotosentezin oluşumuna yardım eder. Epidermis hücrelerinde kloroplast yoktur. Epidermis hücrelerinden oluşan yapılar şunlardır: Tüy Epidermise ait hücrelerin dışarıya doğruoluşturdukları çıkıntılardır. Bitkinin türüne, yaşadığı çevre şartlarına göre yapı ve görev bakımından farklı tüyler vardır. Bazıları su kaybını azaltarak, sıcak havalarda bitkiyi korur. Bu tüyler, epidermis üzerinde oluşturdukları tabaka sayesinde, güneş ışınlarını yansıtarak bitkinin aşırı ısınmasını önler. Aynı zamanda stomaları doğrudan rüzgâr almaktan korurlar. Silisyum ya da kalker taşıyan sivri uçlu, kalın çeperli tüyler hayvanlara karşı bir savunma aracı olarak görev yapar. Bazı tüyler ise güzel kokulu kimyasalları salgılar. Bu tüyler bazı bitkilerin gövde ve yapraklarında, bazı bitkilerin ise çiçeklerinde bulunur. Kökte bulunan emici tüyler ise topraktaki su ve suda çözünmüş minerallerin alınmasını sağlar. Gözenek (Stoma) Bitkilerde hayatın devamı için; epidermis hücrelerinin farklılaşmasıyla oluşan stomalar, gaz alış verişini ve terlemeyi sağlarlar. Stomalar bitkinin solunum ve fotosentez olaylarını gerçekleştirmesinde önemli bir etkiye sahiptir. Hidatot (Su Savakları) Ksilem borularıyla bağlantılı, iki hücreden oluşmuş, açılıp kapanamayan, yaprak kenarlarında bulunan ve damlama (gutasyon) ile suyun dışarı atılmasını sağlayan yapılardır. Emergensler (Dikenler) Tüylerden farklı olarak epidermis hücrelerinin yanı sıra, parankima hatta iletim doku elemanlarına da sahip epidermis kökenli yapılardır. Emergensler bitkinin kendini hayvanlara karşı savunmak amacıyla geliştirdiği bir diğer savunma aracıdır. Peridermis Çok yıllık bitkilerin kök ve gövdesindeki kalınlaşmalar nedeniyle, epidermis dokusu parçalanır ve bitkiyi koruyamaz hale gelir. Bu durumda, epidermis dokusunun yerini peridermis alır. Bu dokuyu oluşturan hücrelerin çeperinde biriken süberin maddesi, bitkinin su kaybını önler. Ayrıca bitkiyi sıcak, soğuk ve mekanik etkilere karşı korur. Peridermis üzerinde bazı açıklıklar vardır. Lentisel (kovucuk) olarak adlandırılan bu açıklıklar, gövde içinde bulunan canlı hücreler ile dış ortam arasındaki gaz alış verişini sağlar. Lentiseller, oksijen alınması ve karbon dioksit atılmasını sağlayan açıklıklardır. Bitkilerdeki salgılar metabolik olaylar sonucunda meydana getirilir. Salgı hücreleri; canlı, bol sitoplazmalı ve büyük çekirdeklidir. Bu hücreler aynı zamanda golgi organeli bakımından zengindir. Bitki metabolizması sonucunda oluşan çeşitli salgı ürünleri, farklı yöntemlerle depolanır. Bitkilerde oluşturulan önemli salgılar enzim, su, bal özü (nektar), glikozid, alkoloid, reçine, eterik yağ ve kristallerdir. Salgı maddelerinden tanen ve reçine gibi antiseptik maddeler bitkiyi çürümekten korur. Nektar ise tozlaşmada önemli rol oynar. Salgı hücreleri epidermiste bulunuyorsa dış salgı bezi, iç dokularda bulunuyorsa iç salgı bezi adı verilir. Hücre dışı salgılar: Salgı maddeleri önce hücre içinde oluşturulur. Daha sonra hücre dışına atılır. Koku ve bal özü oluşturulan hücrelerle, böcekçil bitkilerin dış ortama salgıladıkları enzimler, bu çeşit salgılardandır. Hücre içi salgılar: Hücre sitoplazmasında üretilen salgılar koful ve sitoplazmalarda biriktirilirse bunlara iç salgı denir. Örneğin portakal kabuğundaki eterik yağlar bu şekilde oluşturulmuştur. Salgı boruları: Bir ya da birkaç tane salgı hücresi uzayarak salgı borusu haline gelir. Salgı borularının içinde süte benzeyen bir sıvı bulunur. Örneğin, sütleğen ve kauçuk gibi bitkilerdeki salgı boruları bu şekilde oluşturulmuştur.
  2. Bitkiyi toprağa bağlayarak, topraktan su ve suda çözünmüş minerallerin alınmasını sağlayan organ köklerdir. Topraktan alınan su ve mineraller, hücrelerin büyümesi için gereklidir. Bitkinin büyüyüp gelişmesine bağlı olarak kök sistemi de gelişir. Tohum çimlendiğinde embriyonik kök, yer çekimi yönünde aşağıya doğru yönelip ana kökümeydana getirir. Ana kökün dallanmasıyla toprak altında yan kökler gelişir. Bir bitkinin kök ucu; kaliptra, hücre bölünme bölgesi, uzama bölgesi ve olgunlaşma bölgesi olmak üzere dört kısımda incelenir. Kaliptra Bitki kökünün uç kısmını örten konik şekilli yapıdır. Kökün uç kısmı toprak içinde ilerlerken, dış etkenlerden zarar görmesini engeller. Hücre bölünmesi bölgesi Kök ucunun merkezinde bulunan, uç meristem hücrelerinden oluşan kısımdır. Bu hücrelerin, sürekli bölünme yeteneği vardır. Uzama bölgesi Bu bölgede bulunan uç meristem tarafından oluşturulan hücreler, dikey yönde büyü- yerek kökün uzaması sağlanır. Olgunlaşma bölgesi (kök emici tüy bölgesi): Bu bölgede yoğun olarak kök emici tüyleri bulunur. Emici tüyler, suyun ve suda çözünmüş minerallerin topraktan alınmasını sağlar. Kök toprak içinde ilerledikçe, zarar gören emici tüylerin yerine sürekli yenileri oluşur. Bitkinin genç köklerini dıştan kütikulası bulunmayan bir epidermis tabakası sarar. Epidermis tabakasının altında oldukça kalın ve gevşek görünüşlü korteks tabakası yer alır. Korteks tabakasının iç kısmında bulunan hücreler ise endodermisi oluşturur. Endodermis tabakası, korteks ile merkezî silindiri birbirinden ayırır. Kökün merkezi kısmında iletim demetlerini kapsayan bölüme, merkezi silindir denir. Çok yıllık bitkilerde merkezi silindirde ksilem ve floem demetlerinin arasında kambiyum halkası yer alır. Bitki kökleri, yapı ve görevlerine göre saçak ve kazık kök olmak üzere ikiye ayrılarak incelenir. Saçak kök Ana kökün fazla gelişmediği kök tipidir. Yan köklerle ana kökler yaklaşık aynı kalınlıkta olur. Gövdenin kökle birleştiği yerden hemen hemen aynı uzunlukta çok sayıda yan kök çıkar. Buğday, mısır, çilek ve arpa gibi bitkilerin kökleri saçak kök şeklindedir. Kazık kök Bu kök tipinde ana kök iyi gelişmiş, kalınlaşmış ve toprağın içine doğru uzamıştır. Yan kökler ise ana köke bağlıdır ve az gelişmiştir. Fasulye, havuç, lahana ve bamya gibi bitkilerde kazık kök vardır.
  3. Bitki gövdesinin yapısı? Bitki gövdesinin çeşitleri? Bitkilerin gövde yapısı? Bitki gövdesinin kısımları? Bitki gövdesinin görevleri? Bitki gövdesinin özellikleri? Bitki gövdesi hakkındaki soruların yanıtı ve daha fazlası yazımız içerisinde yer almaktadır. Kök ve yapraklar arasında bulunan dal ve sürgünlerden oluşan kısım gövdedir. Gövdenin üzerinde yaprak, çiçek, meyve ve tomurcuk gibi kısımlar yer alır. Gövdenin temel görevi; köklerden alınan suyu ksilemle yapraklara, yapraklarda oluşan organik bileşikleri de floemle bitkinin diğer bölümlerine taşımaktır. Bitkilerde otsu ve odunsu olmak üzere iki farklı gövde tipi vardır. Bir veya iki yıllık otsu bitkilerin gövdelerine otsu gövde, ağaçlar ve çalılar gibi çok yıllık bitkilerin gövdelerine ise odunsu gövde denir. Otsu gövdeli bitkiler; tek çenekli ve iki çenekli bitkiler olmak üzere iki grupta incelenir. Otsu gövdeli tek çenekli bitkilerin gövdesinin en dış kısmında koruyucu doku olan epidermis tabakası vardır. Epidermisin altında ise destek ve parankima dokuları yer alır. Floem ve ksilemden oluşan iletim demetleri, parankima dokusu içinde düzensiz dağılmıştır. Bu demetlerde floem dışta, ksilem ise içte yer alır. Tek çenekli olan otsu bitkilerde kambiyum bulunmadığı için enine büyüme görülmez. Mısır, buğday ve lale gibi bitkiler otsu tek çenekli bitkilere örnektir. Çift çenekli otsu gövde yapısına sahip bitkilerin gövde enine kesitinde; epidermis, korteks iletim demetleri ve öz tabakaları vardır. Epidermis tabakası gövdeyi dış etkilerden korur. Epidermis ile merkezi silindir arasında kalan bölge korteks tabakasıdır. Bu tabakada genellikle parankima, kollenkima ve sklerenkima dokuları bulunur. Korteks tabakasının hemen altında iletim demetleri halka oluşturacak şekilde yerleşmiş olarak bulunur. Floem ve ksilem arasında kambiyum vardır. Gövdenin merkezindeki bölüm parankima dokusundan oluşmuştur ve öz olarak adlandırılır. Ayçiçeği, fasulye ve papatya gibi bitkiler otsu çift çenekli özelliktedir. Odunsu gövdeye sahip bitkilerde kambiyum her büyüme mevsiminde, gövdeyi saran yeni bir sekonder ksilem tabakası meydana getirir. Yeni oluşan ksilem tabakası, gövdenin önceki yıl oluşturduğu odun tabakasının çevresinde birikerek, o yıla ait büyüme halkasını oluşturur. Böylece gövdenin enine olarak büyümesini sağlar. Ilıman bölgelerde yaşayan ağaçlar genel olarak ilkbaharda büyümeye başlar ve büyüme sonbaharda durur. Bu süreye büyüme mevsimi denir. Bir bitkide bulunan bütün dokularda primer büyüme görülür. Otsu tek çenekli bitkilerde yalnızca primer büyüme, bazı otsu çift çenekli ve odunsu bitkilerde ise hem primer hem de sekonder büyüme görülür. Sekonder büyüme; yanal meristemler tarafından gerçekleştirilir ve bitkinin enine büyümesini sağlar. Odunsu bitkilerde; her büyüme döneminde, primer büyüme kök ve gövdenin genç sürgünlerini, sekonder büyüme ise bitkinin yaşlı kısımlarını kalınlaştırır. Sekonder büyüme olayında iki yanal meristem görev alır. Bunlardan biri ksilem ve floemi oluşturan kambiyumdur. Diğeri ise kök ve gövdede sert, kalın bir örtü oluşturan mantar kambiyumudur. Sekonder büyüme sırasında epidermis hücreleri parçalanır, kurur ve dökülür. Bu durumdaki epidermisin yerini mantar kambiyumu alır. Olumsuz çevre koşullarında ve iç değişmelere karşı gövdeyi örterek dış etkilerden koruyan mantar dokusu, mantar kambiyumundan oluşur. Mantar dokuyu meydana getiren hücrelerin çeperlerinde, mumsu süberin maddesi birikir ve hücreler ölür. Böylece mantar doku meydana gelir. Mantar doku, gövdeden gerçekleşecek su kaybını önler. Gövdenin canlı kısımlarını, fiziksel etkilere ve hastalık etkenlerine karşı korur. Mantar dokusu ve mantar kambiyumu peridermis tabakasını oluşturur. Gövdenin en dış kısmında bulunan kabuk, peridermis ve floemden meydana gelir. Örnek SORU Çok yıllık bir bitkide bulunan; I. Mantar kambiyumu II. Özümleme parankiması III. Birincil meristem doku şeklindeki doku çeşitlerinden hangileri, bölünerek hücre sayısını artırabilir? A) Yalnız I B) Yalnız II C) Yalnız III D) I ve III E) II ve III Çözüm .. Bitkilerde bulunan meristem dokular (birincil meristem ve mantar kambiyumu) hücre sayısını artırırken, diğerlerinde bu olay gerçekleştirilemez. Parankima dokuya ait hücrelerin ise bölünme yetenekleri yoktur. Cevap D
  4. Gövdenin yan tomurcuğundan gelişen yapılardır. Bir dikotil (iki çenekli) bitki yaprağı, yaprak ayası ve yaprak sapından oluşur. Yaprak sapının gövdeye bağlandığı yere yaprak kını adı verilir. Yaprak ayası daha fazla güneş ışığının tutulmasını sağlayan geniş bir yüzeye sahiptir. İletim demetleri yaprak içerisinde dallanarak yaprak damarlarını meydana getirir. Yaprakların damarlanma şeklinde, tek çenekli ve çift çenekli bitkilerde farklılıklar vardır. Buğday ve mısır gibi tek çenekli bitkilerde paralel damarlanma vardır.Bu damarlanmada, ana damar veya damarlar belirgin olarak kalındır. Yan damarlar ana damarlara paralel olarak uzanır. Fasulye, asma, çınar ve gül gibi çift çenekli bitkilerde ağsı damarlanma gözlenir. Ağsı damarlanma da ana damar belirgin olarak diğer damarlardan kalındır. Ana damarın ince kollara, bu kolların ağ şeklinde daha ince kollara ayrılmasıyla yaprak yüzeyinde ağsı bir görünüm meydana gelir. Bir yaprak, bir tek yaprak ayasından oluşuyorsa basit yaprak adını alır.Yaprak ayası iki veya daha fazla yaprakçıktan oluşuyorsa, bileşik yaprak adını alır. Bir yaprağın kesiti mikroskopla incelenirse, yaprağın alt ve üst yüzeylerinin tek sıralı epidermis hücreleriyle örtülü olduğu görülür. Bu hücreler, kloroplastları bulunmadığı için renksizdir. Hücreleri arasında boşluk bulunmaz ve epidermis dokusunun yüzeyi, hücrelerinin salgıladıkları mumsu kütikula tabakasıyla örtülüdür. Fotosentez için gerekli olan karbon dioksit ve solunum için gerekli olan oksijen, epidermis hücreleri arasında bulunan stomalarla alınır. Stomalar ayrıca terleme ile su atılmasını da sağlar. Yapraktaki iki epidermis arasında bulunan çok hücreli kısma mezofil tabakası denir. Mezofil tabakası içinde, yaprak damarları ve parankima dokusu yer alır. Özümleme parankiması hücrelerinden meydana gelen bu bölge, yaprağın fotosentez yapan kısmıdır. Mezofil tabakasında; palizat ve sünger parankiması olmak üzere iki farklı özümleme parankiması vardır. Palizat parankiması: Üst epidermis tabakasının altında ve epidermise dik olarak yerleşmiş, uzun, silindir şeklindeki hücrelerden oluşan tabakadır. Çok sayıda kloroplasta sahip olan palizat parankiması hücrelerinde bol miktarda fotosentez yapılır. Sünger parankiması: Bu dokudaki hücreler dü- zensiz bir şekle sahiptir ve aralarında geniş boşluklar bulunur. Bu boşluklarda karbon dioksit, oksijen ve su buharı vardır. Yaprakta bulunan damarlar, iletim demetlerinin devamıdır. Damarların üst kısmında ksilem, alt kısmında ise floem yer alır. Örnek .. Yeşil bir bitkinin yaprağında bulunan; I. Palizat parankiması II. Sünger parankiması III. Stoma bulunan epidermis şeklindeki yapıların fotosentez hızları, çoktan aza doğru nasıl sıralanabilir? A) I – II – III B) III – II – I C) I – III – II D) II – I – III E) II – III – I Çözüm .. Bir bitkinin yaprağında en çok bulunan ve bol kloroplastlı olan hücreler palizat parankimasındadır. Bu nedenle, en hızlı fotosentez bu hücrelerde yapılır. Palizat parankimasının alt kısmında bulunan sünger parankiması hücreleri, daha az sayıda kloroplast içerdiklerinden, fotosentez miktarı biraz daha düşüktür. Epidermis hücrelerinin farklılaşmasıyla oluşan stoma hücreleri hem sayıca az, hem de daha az kloroplast taşıdıklarından en yavaş fotosentez hızına sahiptirler. Cevap A Örnek Bazı bitkilerde, l. Stoma bulunmayan yeşil ince gövde ll. Kazık kök lll. Sadece üst yüzeyinde stoma bulunan yapraklar lV. Su depolanmış kalın gövde V. Geniş, parçalı yapraklar Vl. Kalın mantar tabakasıyla korunan gövde gibi özellikler bulunur. Bu özelliklerden, aşağıdakilerin hangisinde verilenlerin ikisi de, karşısında belirtilen ortama en uygundur? Çözüm .. Kurak ortam bitkilerinde; Kazık kök Su depolayan gövde Kalın mantar tabakalı gövde Stomaların yaprak derinliğine gömülmesi ve stomaların yaprağın alt yüzeyinde yoğunlaşması Yaprakların ince olması gibi adaptasyonlar vardır. Nemli ya da su ortamındaki bitkilerde ise; ince gövde Parçalı ve geniş yaprak Saçak ve yüzeyde kök Stomaların yaprak üst yüzeyinde yoğunlaşması gibi adaptasyonlar bulunur. Buna göre I. ve III. özellikler su bitkilerine özgüdür. Diğerleri uygunluk göstermez. Cevap E
  5. Yapraklarda epidermis hücrelerin farklılaşmasıyla oluşan yapılardır. Her stoma kloroplastlı ve açılıp kapanabilme özelliğine sahip canlı iki hücreden oluşur. Stomaların açılıp kapanması, stoma hücrelerinde oluşan turgor basıncı değişikliğiyle kontrol edilir. Stomanın açılıp kapanması, bir çift özelleşmiş hücre tarafından sağlanır. Fasulye şeklinde olan ve kloroplastları bulunan bu hücrelere bekçi hücre (kilit hücresi=stoma hücresi) denir. Bu iki bekçi hücresi, epidermis hücreleriyle kuşatılmış ve çukur kısımları birbirine bakacak şekilde yerleşmiştir. Bu hücrelerde stoma açıklığına bakan çeperler kalın, epidermis hücrelerine bakan çeperler ise incedir. NOT : Stoma hücrelerinin çeperlerindeki kalınlık farkı, stomanın açılıp kapanmasında önemli rol oynar. Bekçi hücreler, iki hücre arasındaki açıklığı genişletip daraltarak stoma açıklığını kontrol eder. Stomaların açılıp kapanma mekanizması Fotosentez sırasında bekçi hücrelerinde, glikoz ve potasyum gibi çözünmüş maddeler birikir. Epidermis hücrelerinden, bekçi hücrelerine potasyum pompalandıkça bekçi hücrelerinde çözelti yoğunluğu artar. Hücre içinde glikoz miktarı arttıkça komşu epidermis hücrelerinden bekçi hücrelerine su girişi olur. Çünkü hücrenin ozmotik basıncı artmıştır. Hücreye su girdikçe, hücrenin turgor basıncı artar. Turgor basıncı çeperin ince kısımlarında daha fazla etki ederek, bu kısımları dışarı doğru gerginleştirir ve stomalar açılır. Işık olmadığı durumlarda fotosentez durur. Sentezlenen glikozların bir kısmı nişastaya çevrilerek depolanırken bir kısmı solunumla harcanır. Bu durumda hücrenin ozmotik basıncı azalır. Stoma hücreleri su kaybeder ve turgor basıncı düşeceği için stoma kapanır. NOT : Stomaların kapanması sırasında, potasyum ve diğer çözünmüş maddeler bekçi hücrelerin dışına pompalanır. Stomaların Yaprakta Bulunduğu Yerler Nemli bölgelerde yaşayan bitkilerde stomalar, yaprak epidermisinin üst yüzeyinde yoğunlaşır. Kurak bölgelerde yaşayan bitkilerde ise, yaprağın alt epidermisinde ve derine gömülü olarak yer alırlar. Stomların açılıp kapanma mekanizması ve stomaların bulunduğu yerleri daha iyi anlamak ve pekiştirmek adına bir soru çözelim. ÖRNEK SORU; Yeşil bir bitkinin yaprağında bulunan stomanın açık ve kapalı durumları şekilde gösterilmiştir. Stomanın, 1. durumdan 2. duruma gelmesi sürecinde; I. Stoma hücrelerinde glikoz sentezinin artması II. Stoma hücrelerinde nişasta sentezinin hızlanması III. Komşu hücrelerden, stoma hücrelerine su geçişinin artması IV. Stoma hücrelerindeki turgor basıncının artması olaylarından hangileri meydana gelir? A) Yalnız II B) I ve II C) I, II ve III D) I, III ve IV E) II, III ve IV Çözüm Stomanın açılması bekçi hücrelerinin fotosentez yapmasıyla sağlanır. Işıklı ortamda, bekçi hücrelerinde glikoz sentezi artar. Bu olaya bağlı olarak, osmotik basıncı artan hücreler, komşu epidermis hücrelerinden su alırlar. Hücrelere giren su, turgor basıncını artırır ve arka çeperi gerilen hücreler stoma boşluğunun açılmasını sağlarlar. Cevap D
  6. Bitkilerde, yapraklarda oluşan besinin kullanım yerlerine (köklere) ve üst yaprakların ihtiyacı olan su ve minerallerin köklerden alınıp üst dokulara taşınmasını sağlayan yapılara iletim demeti denir. Bunlar floem ve ksilem’dir. Floemde Madde Taşınması Yapraklarda fotosentezle üretilen organik besinler, bitkinin bütün yapılarına floemle taşınır. Floemin yapısında bulunan kalburlu borular, bu taşıma işleminin gerçekleştirilmesini sağlar. Floemdeki taşıma, ksileme göre daha yavaştır ve çift yönlü olarak gerçekleşir. Organik besinlerin taşınması, floem hücrelerindeki sıvı basıncı farklılığına dayanır. Bu olay basınç akış teorisi ile açıklanır. Yaprakta fotosentez yapan hücreler kaynak, kök ya da meyvede organik besinlerin depo edildiği hücreler ise havuz hücrelerdir. Yapraklarda ve bitkinin yeşil kısımlarında, fotosentezle ya da nişastanın parçalanması sonucu glikoz molekülleri üretilir. Kaynak hücre olarak görev yapan yaprak hücrelerinden, floeme glikoz geçişi başlayınca floem hücrelerinin glikoz miktarı artarken su miktarı azalır. Su derişiminin azalması, floemin çevre dokulardan ve ksilemden su almasına neden olur. Su geçişi sonucunda, floem hücrelerinde sıvı basıncı artar. Bu basıncın etkisiyle floem özsuyu aşağı doğru akar. Glikoz, floemden havuz hücreye aktif olarak boşaltılır. Bu sırada floemde glikoz derişimi azalır, su derişimi artar. Ozmozla floem içinde bulunan su, tekrar ksilem içine verilerek yukarı taşınır. Glikoz, kök ya da meyvedeki lökoplastlarda nişastaya çevrilerek depolanır. NOT : Floemde fotosentezle üretilen glikoz ve amino asit gibi organik moleküller yukarıdan aşağıya; köklerde oluşan amino asitler ise aşağıdan yukarıya doğru taşınır. Floemde madde taşınmasında difüzyon ve aktif taşıma olayları gerçekleşir. Ksilemde Madde Taşınma Bitkilerde topraktan su ve suda çözünmüş minerallerin alımının en yüksek olduğu yer, kökteki emici tüy bölgesidir. Kökte bulunan emici tüyler emilim yüzeyini artırarak daha fazla madde alınmasını sağlar. Emici tüylerle topraktan alınan su ve minerallerin bir kısmı hücre çeperinin dışından ve hücreye girmeden, hücreler arası boşluklarda taşınır. Bir kısmı ise hücreden hücreye uzanan sitoplazma bağlantılarıyla aktarılır. Su ve mineraller;ksileme ulaştıktan sonra, bu yapılarla bitkinin yaprak ve gövdesine taşınır. Minerallerin topraktaki yoğunluğu, emici tüylerdeki yoğunluğundan daha düşüktür. Bu nedenle minerallerin emici tüyler tarafından alınması aktif taşıma ile gerçekleşir. Aktif taşıma için gerekli olan ATP enerjisi, emici tüylerdeki mitokondrilerden sağlanır. Odun boruları, topraktan alınan suyun bitkinin diğer kısımlarına taşınmasını sağlar. Ksilemde taşıma, köklerden yapraklara doğru tek yönlü olarak gerçekleşir Ksilemde su ve minerallerin taşınmasında; kök basıncı, kılcallık, terleme-çekim ve kohezyon olayları etkilidir. Kök basıncı emici tüylerde bulunan su yoğunluğu, toprak sıvısındaki su yoğunluğuna göre daha azdır. Bu derişim farkından doğan ozmotik basınç, kök basıncını meydana getirir. Kök basıncı, toprakta bulunan suyun emici tüylere geçmesini sağlar. Emici tüy hücrelerine alınan su, ozmotik basınç kurallarına göre ksileme ulaşır. Kılcallık Ksilem çeperlerinin su moleküllerini çekmesi sonucu oluşur. Bu çekim, su molekülerinin özelliğinden kaynaklanır. Bitkinin ksilemi gözle görülmeyecek kadar ince kılcal borulardan oluşmuştur. Ksilemin çapı daraldıkça su daha yükseğe çekilir. Ancak diğer faktörlere göre kılcallık, suyun yükselmesinde daha az etkilidir. Terleme – çekim teorisi ve kohezyon Su moleküllerinin birbirini çekmesine kohezyon denir. Suyun yükseklere taşınmasında en etkili olaylardır. Yapraklarda fotosentez ve terleme sırasında tüketilen su, yaprak hücrelerinin ozmotik basıncının artmasına neden olur. Bu durum ise, bitkinin üst kısımlarında bir çekme (emme) kuvvetinindoğmasını sağlar. Oluşan bu çekme kuvveti, hidrojen bağları ile birbirine bağlı su moleküllerinin (kohezyon kuvveti) ksilemde kopmayan bir sütun şeklinde ilerlemesini sağlar. Böylece yaprak hücreleri, ksilemde suyun çekilmesini sağlarken, kaybolan suyun yerine de emici tüylerle topraktan su emilir. Bu sistem sayesinde yapraktan terleme ile su kaybedilerek, bitkiye gerekli olan suyun topraktan alınması sağlanmış olur. Terlemeyi Artıran Faktörler Sıcak, kurak ve neme doymamış hava Rüzgârlı hava ve stomaların çok açık olması Kütikulanın ince olması Yaprak yüzeyinin geniş olması Stomaların yaprağın üst epidermisinde yoğun olarak bulunması Terlemeyi Azaltan Faktörler Stomaların yaprağın alt yüzeyinde ve içeri gömülü olarak bulunması Yaprakların dar ve iğne şeklinde olması Kütikulanın kalın olması Neme doymuş hava
  7. Dünya'nın dönüş hızı eğer böceklerin döngüsel hızlarına yetişebilirse çok daha keyifli bir Dünya ile birlikte dönebiliriz! Bu canlılar yaşamı özümsemiş, önizlemiş ve gereken ne var ise gereğini gerçekleştirmişler!
  8. CANLILARIN ORTAK ÖZELLİKLERİ Hücresel yapı: Tüm canlılar yapısal ve işlev­sel bakımdan en küçük birim olan hücre veya hücre­lerden meydana gelir. Amip, öglena, bakteri gibi bazı canlılar bir hücreden oluşur ve bunlar bütün canlılık özelliklerini gösterirler. Yüksek yapılı canlıların vücutları ise hücrelerden olu­şan dokular, dokulardan oluşan organlar ve organlar­dan oluşan organ sistemleri şeklinde düzenlenmiştir. Canlılar hücresel organizasyonlarına göre prokaryot ve ökaryot olmak üzere ikiye ayrılır. Bakteriler ve mavi yeşil algler prokaryot hücre yapı­sındadır. Prokaryot hücrelerde çekirdek, mitokondri ve golgi gibi zarla çevrili organeller bulunmaz, sadece ribozom bulunur. Bakteri ve mavi yeşil algler dışındaki tüm canlılar ökaryot hücre yapısındadır. Ökaryot hücrelerde çekir­dek ve zarlı organeller bulunur. Özel bir kimyasal dizilime sahip olma : Canlılar, cansızlardan farklı olarak kimyasal bağla­rının dizilimini özel bir şekilde düzenlerler. Tüm canlı­lar nükleik asit (DNA ve RNA) içerir. Belli bir organizasyona sahip olma: Her canlı türü, iç ve dış yapı bakımından kendine özgü bir şekil ve görünüme sahiptir. Canlıların çeşitli vücut kı­sımlarının belirli kurallar içinde canlılık etkinliğini de­vam ettirmelerine organizasyon denir. Tek hücreliler­de organizasyon, hücrenin farklı kısımlarının farklı görevleri üstlenmesiyle gerçekleşir. İrkilme (uyarılma): Canlıların iç ve dış ortam­da meydana gelen tüm fiziksel ve kimyasal değişiklik­lere tepki göstermesine uyarılma denir. Uyarıların alınması ve gerekli tepkinin gösterilmesi, canlıların kendileri için en uygun ortamda yaşamasını sağlama­ya yaramaktadır. Hareket: Süngerler, mercanlar ve bazı parazitler belirgin bir yer değiştirme hareketi yapmaz. Ancak bunların çoğu mikroskobik sil veya kamçılarıyla çev­relerini hareket ettirerek besin ve diğer gerekli mad­deleri sağlar. Bir canlının hareketi kas kasılması, sil veya kamçıla­rın hareketi ya da sitoplazmanın yavaşça akmasıyla sağlanır. Ayrıca bitkilerdeki ışığa yönelim (fototropizm), yer çekimine yönelim (geotropizm) de hareket kavramı içinde değerlendirilir. Metabolizma: Canlı organizmanın hücreleri içinde oluşan ve enzimlerle kontrol edilen kimyasal reaksiyonların tümüdür. Metabolizma; anabolizma (özümleme) ve katabolizma (yadımlama) olmak üzere ikiye ayrılır. Anabolizma. Organizmanın çevresinde bulunan hammaddeleri kendine özgü moleküller haline getir­mesidir. Fotosentez, protein sentezi, yağ sentezi, ni­şasta sentezi anabolik tepkimelerdir. Katabolizma: Organizmada enerji elde etmek için büyük moleküllerin küçük moleküllere parçalanmasıdır. Sindirim, oksijenli solunum, oksijensiz solu­num reaksiyonları katabolik tepkimelerdir. Sindirim; besinlerin hücre zarından geçebilmesi için yapı birimlerine (monomerlerine) dönüştürülmesidir. Bu olay sırasında ATP elde edilmez. Solunum; besinlerin ATP sentezleme (fosforilasyon) amacı ile parçalanmasıdır. Canlıların çoğu solunum sırasında oksijen kullanılır. Buna oksijenli solunum denir. Üreme: Canlıların soylarını devam ettirebilmek için yeni bireyler oluşturmasıdır. Bazı canlı gruplarında gen değişimi olmaksızın üre­me (eşeysiz üreme) görülmesine karşılık, eşeyli üre­me daha yaygındır. Eşeyli üreme sonucu yeni gen kombinasyonları ortaya çıkarak çeşitlilik artar. Bu olay da evrim açısından önemlidir. Büyüme: Tek hücreli canlılarda büyüme sitoplazma hacminin, çok hücreli canlılarda ise hücre sayı- sının artması ile olur. Kural olarak, bitkilerde meristem (sürgen) dokunun varlığı nedeni ile hayvanlardan farklı olarak sınırsız büyüme görülür. Çok hücreli organizmaların gençlik evresinde anabo­lizma, katabolizmadan büyüktür ve canlıda büyüme gerçekleşir. Olgunluk evresinde anabolizma katabolizmaya eşitken, yaşlılık evresinde anabolizma kata­bolizmadan daha küçüktür. Olgunluk ve yaşlılık evre­lerinde büyüme gerçekleşmez Çevreye uyum (Adaptasyon) : canlının belirli bir çevrede yaşama ve üreme şansını artıran kalıtsal özelliklerinin tümüdür. Örneğin, dış döllenme yapan balıkların suya çok fazla sayıda yumurta bırak­ması döllenme olasılığını artıran bir adaptasyondur. Yine bukalemunun bulunduğu ortama göre renk değiştirmesi bir adaptasyon örneğidir. Canlı, çevresine uyum yapabildiği oranda hayatta ka­labilir. Uyum yeteneğinin alt ve üst sınırlarını ise kalıt­sal yapısı belirler. Canlı bu sınırlar dışına ancak kalıt­sal yapısındaki bir değişiklik ile çıkabilir. Bu olaya mutasyon denir. Çevre koşullarının etkisi ile oluşan ve kalıtsal olma­yan değişikliklere modifikasyon denir. Spor yaparak kas geliştirme modifikasyon örneğidir. Beslenme: Canlılar enerji ihtiyaçlarını besin­lerden karşılarlar. Ototrof canlılar (üreticiler) inorganik maddeleri organik maddelere dönüştürerek kendi be­sinlerini sentezler. Heterotrof canlılar (tüketiciler) ise inorganik maddeleri organik maddelere dönüştüremezler ve besinlerini dışarıdan hazır alırlar. Enzim kullanımı: Enzimler canlılardaki biyo­kimyasal reaksiyonların gerçekleşmesini sağlayan bi­yolojik katalizörlerdir. Canlıların tümünde enzim kulla­nabilme özelliği bulunur. Enzimler protein yapılıdır. Protein sentezi tüm canlılarda ortak olarak gerçekleşir. Canlılarda görülen bu özellikleri tek hücreli bir orga­nizma olan Paramesyum üzerinde inceleyelim. Tatlı su birikintilerinde ve havuzlarda yaşayan terlik biçiminde bir canlıdır. Canlıların yapısal ve işlevsel bakımdan en küçük biri­mi olan hücre, paramesyumun vücudunu oluşturur. Yani paramesyum tek hücreden oluşan mikroskobik bir organizmadır. Paramesyumda, biri beslenme gibi metabolik faaliyet­lerden, diğeri üremeden sorumlu iki çekirdek vardır. Ayrıca mitokondri, golgi aygıtı, lizozom gibi zarla çev­rili organellere sahiptir. Bu nedenle paramesyum ökaryot hücre yapısındadır. kaynak: https://goo.gl/DqY1Ln by Naci Karhan
  9. Adenozin Trifosfat (ATP) Canlılarda hayatsal olaylar için gerekli olan enerji ATP enerjisidir. ATP yapısında bir adenin bazı 1 riboz şekeri, 3 fosfat molekülü ve 2 tane yüksek enerji kimyasal bağ vardır. Şekil: ATP’nin Yapısı Canlı hücreye enerji gerektiğinde ATP + Su –> ADP + P + enerji, açığa çıkan enerji canlılardan tarafındankullanılır. ATP küçük bir molekül olmasına rağmen canlının enerji ihtiyaç karşılar. Oksijenli solunum, oksijensiz solunum , kemosentez ve fotosentez olayları ile üretilir. Hücre bölünmesi, enzim, protein, RNA sentezi, aktif taşıma, sinirsel iletim kasların kasılması, büyüme, gelişme, hareket gibi olaylarda ATP harcanır.
  10. Canlıların Ortak Özellikleri 1-) Hücresel Yapı : Tüm canlılar yapısal ve işlevsel bakımdan en küçük yapı birimi olan hücreden oluşur. Bazı canlılar sadece bir hücreden oluşur. Bunlara ; “Bir hücreli canlılar” denir. Örnek : Öglena, Amip, Paramesyum Bazı canlılar ise çok sayıda hücrenin belirli bir organizasyon ile bir araya gelmesi sonucu oluşmuştur. Bunlara da ; “Çok hücreli canlılar” denir Örnek : İnsan, Hayvan, Bitki 2-) Beslenme : Canlıların hayatlarını sürdürebilmesi için beslenmeleri gerekir. Canlılarda değişik beslenme şekilleri görülür. Bunlar ; Otorotof ve Heterotrof beslenmedir. Otorotof beslenme ; Canlıların kendi besinini kendisi üretmesidir. Bu beslenme şekli fotosentetik bitkiler (ışık enerjisi ile besin üretme) ve kemo sentetik canlılarda (bakterilerde) görülür. Bu canlılara üreticiler de denir. Heterotrof Beslenme ; Canlılar ihtiyacı olan besini dışarıdan hazır olarak alırlar. Bu canlılara Tüketicilerde denir. Bu beslenme şekli İnsan, hayvan, mantar ve daha bir sürü canlıda görülür. 3-) Enerji Üretimi (Solunum) : Canlıların büyümesi, iş yapabilmesi, üremesi, bütün hayatsal Fonksiyonlarını gerçekleştirebilmesi için enerjiye ihtiyaç vardır. Canlıların kullandığı enerjinin temeli Güneş tir. Güneş enerjisinin tüketici canlılar (heteratrof) tarafından kullanılabilmesi için fotosentezle bitkiler tarafından kimyasal bağ enerjisine (besinlere) dönüştürülebilmesi gerekir. Fotosentez organik besinlerin kimyasal bağlarında depolanan bu enerji hücre solunumu ile serbest hale geçer ve hücrede kullanılır. Hücrede Oksijenli ve Oksijensiz olmak üzere iki çeşit solunumgerçekleşir. Oksijenli Solunum ; Hücrede oksijen kullanarak besinlerdeki kimyasal bağ enerjisinin açığa çıkarılabilmesidir. Örnek ; Hayvan , bitkiler Oksijensiz Solunum ; Hücrede oksijen kullanmadan besinlerdeki kimyasal bağ enerjisinin açığa çıkarılması olayıdır. Örnek ; Bazı bakteriler 4-) Büyüme : Canlıların yapısını oluşturan hücrelerin sayıca ve hacim olarak artmasına büyüme denir. Büyüme olayı besinlerle ve solunum ile gerçekleşir. Dışardan alınan besinlerin hücrede kullanılması ve enerji oluşturulmasını içeren olayların tümüne Metabolizma denir. Metabolizma : Anabolizma (Yapım olayları) ve Katabolizma (Yıkım olayları) olarak 2 ye ayrılır. Anabolik ve katabolik olaylar hücrenin hayatı boyunca devam eder. Anabolik olaylar > Katabolik olaylar –> Canlı büyür. Anabolik olaylar = Katabolik olaylar –> Büyüme durur.(Yetişkinlik) Anabolik olaylar < Katabolik olaylar –> Yaşlanma Hayvanlarda büyümenin üst sınırı vardır. Bitkilerde ise gövde ve kök uçlarında bulunan sürekli bölünebilen doku nedeniyle büyüme sınırsızdır. 5-) Haraket : Canlılar yaşadıkları ortama göre çeşitli hareket yeteneklerine sahiptir. Örnek : Tek hücrelilerde Paremesyum = Siller ile (Titrek Tüy) , Öglena = Kamçı ile , Amip = Yalancı ayak (Sitoplazma uzantısı) ile çok hücrelilerde bacak, kanat, yüzgeç gibi yapılarla hareket sağlanır. Bitkilerde ise yönelme hareketi vardır. Işığa Yönelme gibi.. 6-) Boşaltım : Bir hücreli yada çok hücreli canlılarda metabolizma sonucunda oluşan atık maddelerin canlıdan uzaklaştırılmasına boşaltım denir. Tek hücrelilerde Boşaltım ; kontraktil kokularla yapılır. Bitkilerde fazla su yapraktan terleme yoluyla yapılır. Katı atıklar yaprak dökümü ile uzaklaştırılır. Hayvanlarda katı sindirim atıkları sindirim sistemiyle solunum gazları (CO2) su ve suda çözünmüş zehirli atıklar boşaltım sistemiyle canlıdan uzaklaştırılır. 7-) Üreme : Her canlının belli bir büyüme döneminden sonra neslini devam ettirebilmesi için kendine benzer bireyler meydana getirmesine üreme denir. Eşeysiz Üreme (Mitoz Bölünme) ; Mitoz hücre bölünmesi ile oluşur. Kalıtsal açıdan hem birbirine hemde ana canlıya tamamen benzer yavrular oluşur. Kalıtsal çeşitlilik yoktur. Tek bir ata vardır. Eşeyli Üreme (Mayoz Bölünme) ; Üreme hücreleri mayoz bölünmeyle oluşturulur. Enek ve dişi üreme hücreleri vardır. (Yumurta ve Sperm, iki canlı var.) Oluşan yavrular hem birbirinden hemde ana babadan tamamen farklıdır. Kalıtsal çeşitlilik var, bu nedenle farklı yaşam şartlarına kolay uyum sağlarlar. Eşeysiz üremeye göre bu nedenle avantajlı. 8 -) Uyarılma Çevresel Uyarılara Tepki : Canlılar iç ve dış ortamlardan gelen fiziksel ve kimyasal uyarılara tepki gösterirler. Bu duyarlılıkları sayesinde çevrelerinde meydana gelen bu tepkimelere karşı kendilerini koruyabilirler. Örnek : Bitkilerin suya yönelirken kireç vb. maddelerden uzaklaşması, göz bebeklerinin az ışıkta genişlemesi, fazla ışıkta daralması Çevresel uyarılara tepki sinir sistemi ve duyu organlarının birlikte çalışmasıyla gerçekleşir. 9-) Organizma, Organizasyon : Çok hücrelilerde organizasyon en küçük yapı birimi hücredir. Hücre < Doku < Organ < Sistem < Canlı
  11. Bu ders notumuzda Hücre nedir?, Hücre teorisi, Hücre zarının görevleri ve yapısı, hücre zarını oluşturan yapılar, hücre zarında madde geçişi (Difüzyon, Osmoz, Kolaylaştırılmış Difüzyon, Aktif Taşıma, Endositos, Ekzositoz),Hücre Çeperi Bitkisel ve hayvansal hücrelerin karşılaştırılması, Prokaryot,Ökaryot Hücre konu ile ilgili daha fazla bilgiyi ders notumuzda bulabilirsiniz. Canlıların canlılık özelliği gösteren en küçük yapı birimidir.( Virüsler hariç) Şekil: Bir hayvan Hücresinin Yapısı Hücre Teorisi: Canlılar hücre veya hücrelerden meydana gelir. Var olan hücreler eski hücrelerin bölünmesi ile oluşur. Kalıtım materyali (DNA) hücrede bulunur. Hücrenin kimyasal bileşeninde karbonhidrat, yağ , protein, enzim, vitamin, nükleik asit, baz, tuz, su ve mineraller bulunur. Hücreler tek başına yaşayabildikleri gibi başka hücrelerle de ilişki kurabilir. Hücre Zarı: Hücrenin etrafını çevreleyen seçici, geçişken, esnek ve canlı bir yapıdır.Çift katlı yağ tabakası içine gömülmüş, protein moleküleri ve porlardan meydana gelir. Protein üzerinde hücrelerin birbirini tanımasını sağlayan ve hücre içinde girerek maddeleri tanıyan glikoprotein denilen yapılar bulunur. Hücre Zarının Özellikleri: Seçici geçiş kendir. Hareket etme özelliğine sahiptir. Girintili ve çıkıntılı bir yüzeye sahiptir. Yırtılırsa kendini tamir eder. Hücre zarları birbirine yapışık değildir. Hücre Zarının Görevleri: Hücreyi dış etkilerden korur. Hücreyi bir arada tutar. Madde alışverişini düzenler. Ozmatik basıncı ayarlar (Su almayı isteme) Yabancı proteinleri tanır. Hücre Zarından Oluşan Yapılar: 1:Mikrovillus:Hücre zarının dışarıya doğru uzattığı küçük uzantılardır. İnce bağırsaklarda besinlerin emilmesini soluk borusunda solunan hava içindeki tozlar tutulmasını sağlar. 2:Sil: Bir hücreli canlılarda hareketi sağlayan küçük uzantılarda. 3:Kamçı: Öglenada hareketi sağlayan uzun uzantıdır. Hücre Zarından Madde Geçişi: Hücre zarından büyük molekülleri (Karbonhidrat, yağ, protein) geçemez, küçük moleküller (Glikoz, aminoasit, yağ asidi, gliserol, vitamin) geçer. Nötr moleküller iyonlara göre daha kolay geçer. Negatif iyonlar pozitif iyonlardan daha kolay geçer. Yağda çözünenler suda çözünenlerden daha kolay hücre zarından geçer. Yağda çözünen maddeler hücre zarından en kolay geçen maddelerdir. Hücre Çeperi: Bakteri, mantar ve bitkilerde bulunur. Yapısı selülozdan oluşur. Hücreye destek ve şekil verir. Hücre çeperi cansızdır. Hücre zarları gibi geçiş kendir. Golgi tarafından üretilir. Bitkisel Hücreler ve Hayvansal Hücreler Arasındaki Fark: Bitkisel Hücreler: Sentrozom bulunmaz Hücre çeperi vardır. Koful büyük ve az sayıdadır. Plastitler vardır. Lizozomu yoktur. Köşeli yapıdadır. Bulunmaz Ara lamel bölünür. Fotosentez yapar. Nişasta ve selüloz yaparlar Hayvansal Hücreler Sentrozom bulunur. Hücre çeperi yoktur Küçük ve çok sayıda bulunurlar Plastitler yoktur. Lziozom bulunur. Yuvarlaktır. Kamçı, sil, yalancı ayak bulunur. Boğumlanarak bölünür. (Dıştan içe) Fotosentez yapmazlar Glikojen yaparlar Prokaryot Hücre: Sitoplazma, zar, ribozom, DNA, RNA bulunur. Çekirdekleri yoktur. Ribozom dışında organelleri yoktur. Ör: mavi-yeşil algler. Ökaryot Hücre: Zar, çekirdek, sitoplazma ve bütün organelleri bulunan hücrelerdir. Ör: Mavi-yeşil algler dışında bütün canlılarda bulunurlar. Hücre Zarından Madde Alışverişi: 1:Difüzyon: Maddelerin çok oldukları yerden az oldukları yere geçmesidir. Enerji harcanmaz. Canlı cansız ortamlarda gerçekleşir. İki ortam arasında denge sağlanıncaya kadar devam eder. Yoğunluk farkının fazla olması; sıcaklık, basınç ve difüzyon hızını artırır. 2: Osmoz: Suyun hücre zarından difüzyonuna osmoz denir. Su molekülleri çok oldukları yerden az oldukları yere geçerler. Hücreler bulundukları çözelti çeşidine göre su kaydedilir veya alabilir. Çözelti Çeşitler: a) İzotonik Çözelti: Hücreyle aynı yoğunluktaki çözeltilerdir. Bu çözeltilerde madde ve su alışverişi olmaz. b) Hipotonik (az yoğun) Çözelti: Hücreye göre yoğunluğu az olan çözeltilerdir. Bu tür çözeltilerde hücre su alarak şişer. c) Hipertonik (Çok yoğun) Çözelti: Hücreye göre yoğunluğu fazla olan çözeltilerdir. Bu tür çözeltilerde hücre su vererek büzüşür. Osmatik Basınç: Hücrelerin su alma isteğine denir Ozmatik basınç ile Turgor basıncı birebirine terstir Emme Kuvveti= Osmatik Basınç- Turgor Basıncı Turgor Basıncı : Bitkisel hücrelerde su alıp şiştikçe hücre zarı, çeperi dışarıya doğru iter. Hücre çeperini de hücre zarını içeri doğru iter bu Karşılıklı itişme kuvvetine turgor basıncı denir. Osmoz sonucunda 2 olay meydana gelir Plazmoliz : Hipertonik çözelti içine konan hücrelerin, su kaybederek büzüşmesine Plazmoliz denir. Deplazmoliz: Plazmalize uğramış bir hücre saf su içine konursa su alarak şişer ve eski haline almasına deplazmoliz denir. Hayvansal hücreler deplazmoliz durumunda bırakılırsa su almaya devam eder ve patlar bu olaya Hemoliz denir. Bitkisel hücrelerde Hemoliz görülmez çünkü hücre çeperleri vardır. 3:Kolaylaştırılırmış Difüzyon: Hücre zarının yapısındaki taşıyıcı proteinler yardımı ile maddelerin hücre içine alınmasıdır.Bu yolla glikoz ve aminoasitler hücre içine taşınır. 4: Aktif Taşıma: maddelerin az olduğu yerden çok oldukları yere enerji harcayarak geçmesidir. Bu olayda ATP harcanır. Canlı hücrelerde gerçekleşir ve enzim kullanılır. 5:Endositoz: Hücre zarından geçemeyecek maddelerin zarda çöküntü oluşturarak hücre içine alınmalarıdır. Hücre içine alınan bu maddeler. Besin kofulu haline gelir daha sonra Lizozom tarafından sindirilir. Bu olayda ATP harcanır. a) Fagositoz: Endositozla hücre içine katı maddeler alınıyorsa bu olaya Fagositoz denir. b) Pinositoz: Endositozla hücre içine sıvı maddeler alınıyorsa bu olaya pinositoz denir. 6: Ekzositoz: Hücrede oluşan artık maddeleri hücre dışına atılmasıdır. Bu olayda ATP harcanır.
  12. Bu ders notumuzda Sitoplazmanın tanımı, görevleri ve içinde görece yapan organnellerin (Ribozom,Lizozom, Golgi,E.R (Endoplazmik Retikulum), Sentrozom, Koful, Mitokondri, Plastitler) genel yapısı, görevleri, biribirinden farkı ve ortak özellikleri gibi bir çok konuyu ders notumuzda bulabilirsiniz. SİTOPLAZMA VE ORGANELLER: Sitoplazma hücre zarıyla çekirdek arasını dolduran peltemsi bir sıvıdır. İçresinde değişik görevler yapan organeller bulunur. 1:Ribozom: Virüsler hariç bütün canlılarda bulunur. Etrafında zar yoktur. Protein ve ribozomal RNA ‘dan oluşur. Tek başına E.R’nin zarlarında, çekirdek zarlarında , kloraplast ve mitokondride bulunur. Aminoasitlerden protein sentezinin gerçekleştiği yerlerdir. Hücrede ribozom faaliyeti artığında a.a ve ATP miktarı azalır, su ve protein miktarı artar. 2:Lizozom: Ökaryot canlılarda bulunur. Golgi tarafından üretilir. Bitkilerde sayısı çok azdır. Protein, yağ, karbonhidrat, nükleikasit, mikroplar ve yaşlanmış hücreleri parçalarlar. Canlı öldüğünde lizozom zarları parçalanır ve içinde bulunduğu hücreyi sindirir. Bu olaya OTOLİZ denir. 3: Golgi: Ökaryot canlılarda bulunur. Üst üste dizilmiş keseciklerden oluşur. Salgı yapan hücrelerde sayısı çoktur. Maddeleri depolar, paketler ve salgılar. Yağ, glikoprotein, lipoprotein, selüloz sentezi yapar.Ayrıca Ribozom ve koful oluşumunda görev alır. 4:E.R (Endoplazmik Retikulum) Ökaryotlarda bulunur. Hücrelerde uzanan borucuk ve kanalcıklar sistemidir. Madde iletimini ve taşınmasını sağlar. Lizozom, Golgi, Koful, Hücre ve Çekirdek Zarlarının oluşmasında görev alır. Üzerinde ribozom varsa Granürlü E.R adını alır. Bu E.R ; proteinleri depolar ve golgiye iletilir. Granürsüz E.R ise yağ ve karbonhidratlar depolar golgiye iletir. 5: Sentrozom: Hayvansal hücrelerde bulunur. Fakat dolgun sinir kas hücrelerinde bulunmaz. Ayrıca insanlardaki yumurta ve sperm hücrelerinde bulunmaz. Bitkilerde hücrelerde yoktur. Yapısında DNA bulunur. Birbirine dik şekilde iki sentriyolden oluşur. Hücre bölünmesinde iğ ipliklerini oluşturur. İğ iplikleri ise kromozomları birbirinden ayrılır. 6: Koful: Ökaryolarda bulunur. Çekirdek zarı ve hücre zarından oluşabilir. İçerisinde su, mineral, artık maddeler ve besin maddeleri bulunur. Bitkilerde büyük ve az sayıda, hayvansal hücrelerde ise küçük ve çok sayıdadır. Bir hücreli canlılarda boşaltım kofulu bulunur. Tatlı canlılarda yaşayan bir hücreli canlıların içlerine giren fazla su besin kofulunda toplanır.Aktif taşıma ile dışarı atılır. 7: Mitokondri: Hücrede oksijenli solunumun gerçekleştiği organeldir. Ökaryotlarda bulunur. Kas, karaciğer, böbrek ve beyin hücrelerinde sayısı çoktur. Çift katlı zardan oluşur. Kendine ait DNA, RNA ve Ribozomu vardır. Protein sentezleyebilir. Kendi kendine bölünerek çoğalabilir. İç zarının kıvrımlarına Krista, içini dolduran sıvıya ise Matriks denir. Mitokondri faaliyeti artığı zaman oksijen ve glikoz miktarı azalır. ATP, su ve CO2 miktarı artar. 8: Plastitler: Bitkilerde bulunur, hayvansal hücrelerde bulunmaz. 3 çeşitirler; 1. Lökoplast: Renksizlerdirler. Bitkinin toprak altı kısımlarında ve depo organlarında bulunurlar. Protein, yağ ve nişasta depo ederler. Diğer bütün plastitler , Lökoplastların değişmesi ile oluşur. Güneş görürlerse kloroplasta dönüşürler. mobil porno 2. Kromoplast: Bitkiye yeşil ışındaki renkleri verir Likopin- kırmızı (Çilek) Karoten- Turuncu (Portakal) Ksantofil- Sarı (Limon) 3. Kloroplast: Bitkilerde ve öglena da bulunur. Bitkiye yeşil renk verir. Fotosentez burada gerçekleşir. Kendi kendine bölünüp çoğalabilir. Protein sentezleyebilir. Çift katlı zarı vardır. Kendine ait DNA, RNA, Ribozomu ve ETS de bulunur. İçerisinde para gibi üst üste dizilmiş grana bulunur. Grana içersinde klorofil ve ETS bulunur. Bitkide klorofil faaliyeti artığında CO2 ve su miktarı azalır. Oksijen ve glikoz miktarı artar. Kloroplast ve Mitokondrinin Ortak Özellikleri: İkisinde çift katlı zardan oluşur. İkisinde de DNA, RNA, Ribozom ve ETS bulunur. Protein sentezi yapar. İkisi de kendini eşleyip çoğalabilir. Kloroplast ve Mitokondrinin Farkları: Kloroplasta klorofil bulunur. Mitokondride bulunmaz Kloroplastın iç zarı düz mitokondrinin kıvrımlıdır. Mitokondri 24 saat çalışır. Kloroplast sadece gündüzleri çalışır. Kloroplasta fotosentez, mitokondride O2 solunumu geçekleşir. Kloroplast CO2 ve su harcarken , Mitokondride ise O2 ve glikoz harcanır. Kloroplast O2ve glikoz üretilirken mitokondri su ve ATP üretir.
  13. Canlılarda hücresel düzeyde gerçekleşen hücre bölünmesi, protein sentezi, enzim sentezi, solunum, madde alışverişi, besinlerin dolaşımı ve hücre bölünmesi gibi olayların tümüne metabolizma denir. A: Anabolizma (Yapım-Özümleme) Küçük moleküllerin birleşerek büyük moleküleri meydana getirmesidir. Protein,enzim sentezi,fotosentez, ATP sentezi, ölen hücrelerin yerine yenilerin yapılması örnektir. B: Katabolizma (Yıkım) Büyük molekülerin su yardımıyla daha küçük maddelere parçalanmasıdır. Sindirim, solunum, otoliz ve ATP hidrolizine, Yıkım, Katabolizma, Yadımlama denir. BAZAL METABOLİZMA: İnsanların tam dinleme esnasında (uyku9, yemek yedikten 12 saat sonra harcadığı enerji miktarıdır. Bazal metabolizma çocuklarda yaşlılardan, uzunlarda kısalardan, şişmanlarda zayıflardan, erkeklerde kadınlardan, soğuk yerlerde yaşayanlarda sıcak yerde yaşayanlardan dağa fazladır
  14. Bu ders notumuzda besin zinciri konusunu göreceğiz. Ders notumuzda besin piramidi, besin piramidinde yukarıya veya aşağıya doğru gidildiğinde gerçekleşen değişmeler ve daha fazlasını bulabilirsiniz. BESİN ZİNCİRİ Madde ve enerjinin üreticiden tüketiciye doğru artmasına besin zinciri denir. Besin Zincirinde (piramidi) üreticiden tüketiciye doğru aşağıdan yukarıya doğru Birey Sayısı Azalır. Kullanılan Enerji oranı ile bir üst katmana aktarılan enerji toplamı azalır. Depo edilen toplam besin ve enerji azalır. Birey başına kullanılan enerji artar. Dokularda biriken ayrıştırılmayan, zehirli madde oranı artar. Biyokütle azalır. Biyokütle: Bir gruptaki canlıların toplam kütlesi
  15. Canlı (attenüse aşılar): Multiple, sürekli antijenik stimülasyon, Uzun süreli bağışıklık Uyarılmış hücresel immünite !!! Virulans kazanma riski!!! BCG, tifo, çiçek Kızamık, kızamıkçık, kabakulak (MMR), polio (sabin), VZV, sarı humma,… İnaktif (ölü) aşılar; Güvenli Tekrar dozlar gerekir Hücresel immüniteyi uyarmaz Boğmaca, kolera, veba,… Polio (salk), kuduz Etkenin ürünlerine karşı aşılar Toksoidler (difteri, tetanoz + adjuvan) Yapı antijenleri (HBV, influenza) aselüler boğmaca aşısı Rekombinan aşılar (HBV) DNA aşıları Antiidyotip aşılar Konjuge polisakkarid aşılar: T-hücreden bağımsız antijenler Hafıza hücresi oluşmaz, Ig M yanıtı (+) Hapten özelliğindedirler Konjuge aşılar (+ protein taşıyıcı) Hib, meningokok Pnömokok aşılar polisakkarit antijen taşırlar.
  16. Böbrekler rahatsız olup, idrarı atamazsa vücut hiç yok yere terler durur. Bunun için böbreği çalıştırıcı kürler uygulanır. Böbrek yetmezliği ve böbrek kumlarında tavsiye ettiğimiz kürler uygulanır. Göreceksiniz terlemeniz geçecektir Adaçayı kaynatılıp balla tatlandırılarak günde 3 kere çay-su bardağı ile içilir. Mersin yaprağı yukarıdaki tarif üzere içilir AKCİĞER KANSERİ VE GIRTLAK Erken teşhiste modern tıbbın teşhis ve tedavileriyle beraber, vücudu kuvvetlendiren bağışıklık sisteminin güçlenmesi için hücre yenileyen gıdaları almak faydalı olur. Önce sigara terk edilir. 200 gr. Çörek otu öğütülüp balla karıştırılarak günde 3 yemek kaşığı yenmeye devam edilirse bağışıklık sistemi kuvvetlenir. 50 gr çörek otu, 100 gr. kekik, 40 gr. misvak, 30 gr. sinameki karıştırılır, ıhlamur gibi kaynatılırken buharıyla 10 dakika derin nefes alınır. Günde 3-5 su bardağı miktarında balla tatlandırılarak içilmeye devam edilir. 100 gr. ısırgan tohumu, 50 gr. tere otu tohumu, 50 gr. şalgam tohumu öğütülüp l kg balla macun yapılarak, günde 3 yemek kaşığı yenmeye devam edilir. Odaya doğal çam esansı püskürtülür. Muz, elma, hurma 1, kuru üzüm yenir. Tere otu; sarımsak yenmeye devam edilir. Isırgan yaprağı ve kekik, ebe gömeci karıştırılıp ıhlamur gibi kaynatılarak içilmeye devam edilir. Bu saydıklarımız önem sırasına göre tertip edilmiştir. Hepsi birden uygulanabilir. Şifa Allah’ ıdır. AKCİĞER İLTİHABI (ZATÜRRE) Üşütmekten, özellikle kış günlerinde soğuk su içmekten dolayı akciğerdeki hava gözeneklerinin iltihapla tıkanmasından meydana gelir. Soğuk su içmek yazın da tehlikelidir. Sigara ve kötü alışkanlıklar mutlaka bırakılır, iyi bir hekim teşhisiyle şu kürlerden de istifade edebilirsiniz. Mersin yaprağı, ıhlamur gibi kaynatılıp balla tatlandırılarak içilmeye devam edilir. Akciğer kanamasında tavsiye edilen maddeler uygulanır. Isırgan otu, kekikle karıştırılıp balla tatlandırılarak içilmeye devam edilir. Havlıcan, çemen öğütülüp balla macun yapılarak l ‘er çay kaşığı günde 3 defa yenmeye devam edilir. Sıcak süt içilmeye devam edilir. Nane, hatmi tohumu kaynatılıp balla tatlandırılarak içilmeye devam edilir. AKCİĞER KANAMASI Akciğer ya da solunum organlarından, ağız yoluyla kan gelmesi veya hastanın öksürükle beraber kan tükürmesidir. Sigara ve kötü alışkanlıklar mutlaka terk edilmelidir. Kaymak ile bal karıştırılıp yenmeye devam edilir. Meşe kabuğu ya da palamut yaprağı kaynatılıp balla tatlandırılarak su bardağı ile içilmeye de­ vam edilir. 100 gr. Çörek otu, 100 gr. çamsakızı öğütülüp balla macun yapılarak 1’er şeker kaşığı günde 3-5 kere yenmeye devam edilir. Çörekotu, kekik, misvak, sinameki karışımı ıhlamur gibi kaynatılır. Kaynarken buharına derin nefes alınıp verilir. Suyu balla karıştırılıp günde 3 su bardağı içilmeye devam edilir. hurma 1, ayva, elma, muz, tereotu, roka yenmeye devam edilir. Odaya doğal esansı püskürtülür. Bu kürlerin hepsi ya da bulabildiklerinizi uygulayabilirsiniz. ASTIM (BOĞMACA)çam Akciğer bronşlarının daralması sonucu meydana gelen solunum güçlüğüdür. Alerji, stres, hava kirliliği, sigara; astımın sebebleri arasındadır, îtitkisel kürleri hemen hemen veremle aynıdır. Akciğer rahatsızlıklarında, buharı nefes yoluyla alıp, derin teneffüs çok önemlidir. Odaya doğal çam, nane esansları püskürtülür. Çörek otu, çörek otu yağı, sinirli ot kaynatılıp buharıyla derin nefes alınıp verilir. Bu, günde 3-5 defa tekrarlanır. Suyu çam balı ile tatlandırılıp, günde 3-5 su bardağı içilmeye devam edilir. Veremde zikrettiğimiz kürler uygulanmaya devam edilir. Bu kürler boğmacaya da şifa verecektir. Kimyon balla karıştırılıp yenmeye devam edilir. Nane şekeri yenmeye devam edilir. AYBAŞI DÜZENSİZİĞİ Aybaşı kanamalarını hipofiz bezi düzenler, hipofız bezini kontrol eden hipotalamus, stresten çabuk etkilenir. Kadınların aybaşı hali yaklaşınca stres çayı içmeleri faydalıdır( 2/3 oğul otu, 1/3 karabaş otu )karışımı ıhlamur gibi kaynatılıp günde 3 su bardağı içilir. Oğul otu, karabaş otu karışımı stres için çok faydalıdır. Adaçayı kadınlar için ideal bir çaydır. Stres çayına ilave edilip ıhlamur gibi kaynatılır, balla tatlandırılarak günde 3 su bardağı içilmeye devam edilir. Biberiye kaynatılıp balla tatlandırılarak günde 3 su bardağı içilir. AYBAŞI KESİLMEİ (AZLIĞI) Civan perçemi kaynatılıp balla tatlandırılarak günde 3 su bardağı içilmeye devam edilir. Biberiye kaynatılıp balla tatlandırılarak içilmeye devam edilir. Ayrık otu kaynatılıp içilir. Sigara Nasıl Bırakılır? Kötü alışkanlıklardan kurtulmak biraz azimle olacak basit bir iştir. İlk önce kötü arkadaşları terk etmek lazımdır. Kötü alışkanlıkları bırakmışken sinirleriniz bozulup, strese girebilirsiniz. Sigara denilen tuzağını 2/3 oğul otu, 1/3 karabaş otu çay ile aşabilirsiniz. Bu çay ıhlamur gibi kaynatılıp günde 3-5 su bardağı içilirse kanı temizler, kandaki nikotini yakar. Sigarayı bırakanlarda güzüken asabilik ortadan kalkar. Yani stresi yok eder. Ayrıca kalbin ilacıdır. Karabaş otunu sigara gibi pipo ile içmek sigaradan tiksindirir.Hazanbel kökünü çiğnemek sigaradan tiksindirir. Yulaflı ürünler (Yulaf çorbası, Yulaf ezmesi v.s.) sigaradan tiksindirir. Balgam söktürücü formüllerle nefes yollarınızı iyice temizleyiniz. Un helvası, kaymak, bal karışımı yenmeye devam edilir. Deve tabanı, sinirli ot, kekik, çörek otu kaynatılır, kaynarken buharıyla 10 dakika derin teneffüs edilir. Suyu çam balıyla tatlandırılıp içmeye devam edilir. Bu kür, veremin tedavisinde çok önemlidir. Akciğer kanamasında belirttiğimiz, kürler ve maddeler aynen uygulanır. Kemikli et kaynatılıp iliğiyle beraber, suyu ve eti devamlı yenir. Civan perçemi ile kantaron karıştırılıp ıhlamur gibi kaynatılarak içilmeye devam edilir. Karpuz çekirdeği öğütülüp balla macun yapılarak yenmeye devam edilir. Çadır uşağı sakızı balla macun yapılarak yenmeye devam edilir. SAÇ BİTLERİ:Saçlarda görülen, kaşındıran küçük hayvancıklardır. Bitkilerle tedavisi Pelin otu sirke içinde kaynatılıp süzülür, içine tuz katılıp ezilir. Saç dipleri iyice yıkanır. 2 saat sonra saçlar ılık suyla yıkanır. Portakal kabuğu kaynatılıp balla karıştırılır saçlara sürülür. Bu kürü biriki kere daha tekrar etmek gerekebilir. Verem Vücudu eritip zayıflatan, bulaşıcı bir akciğer hastalığıdır. Zatürre ilerleyince vereme dönüşebilir. Soğuktan korunmak, sigara ve kötü alışkanlıkları bırakmak gerekir. • Sıcak keçi sütü, çam balıyla tatlandırılıp içilmeye devam edilir. kaynak: Van Herbaryum
  17. Sinerjik etkili trimetoprim ve sulfometaksazol birarada etki gösterir. Üriner sistem infeksiyonları ve sindirim sistemi infeksiyonlarında sıklıkla kullanılmış fakat günümüzde direnç nedeniyle daha az kullanılır olmuştur. Nocardia infeksiyonları, P. carinii infeksiyonları ve toksoplazma infeksiyonlarında kullanılır. Stenotrophomonas için ilk tercihlerden biridir.
  18. Penisilinler: a) Penisilin G, prokain penisilin, depo penisilin b) Aside dayanıklı penisilinler : Penisilin V (PO), azidosilin c) Betalaktamaza dayanıklı penisilinler: Bu grupta metisilin ve oksasilin stafilokokların betalaktam direnci için bir indeks olarak kullanılır. Bu antibiyotiklere dirençli stafilokoklar tüm beta laktamlara dirençli kabul edilirler. d) Etki spektrumu genişletilmiş penisilinler: Amoksisilin hızla ve tamamına yakını sindirim sisteminden emilir. Bu yüzden barsak infeksiyonlarında tercih edilmemelidir. e) Antipseudomonal penisilinler: Karbenisilin, tikarsilin, mezlosilin, piperasilin, azlosilin Sefalosporinler: a) I. Kuşak: sefaleksin, sefadroksil, sefalotin, sefazolin,sefasetril, sefapirin,… – Sefazolin cerrahi profilakside en çok kullanılan antibiyotiktir. b) II. Kuşak: sefaklor, sefiksim, sefprozil, lorakarbef, sefuroksim,…Bu grupta yer alan sefoksitin, sefotetan, sefmetazol anaerobik etkinlikleri ile önem kazanırlar. c) III. Kuşak: sefotaksim, seftriakson, sefaperazon, seftizoksim, sefozidim, moksolaktam,…Bu grupta Gram (-) etkinlik çok fazla Gram (+) etkinlik hemen hiç yoktur. Sefaperazon, seftazidim Pseudomonaslara en etkili sefalosporinlerdir. Seftriakson en uzun etkili sefalosporindir. d) IV. Kuşak: Sefepim Karbapenemler: İmipenem, meropenem, ertapenem. Etki spektrumları en geniş beta laktamlardır. Meropenem MSS infeksiyonlarında tercih edilir. Metisiline dirençli stafilokoklar karbapenemlere de dirençlidir. Stenotrophomonas cinsi bakteriler doğal olarak karbapenemlere dirençlidir. Monobaktamlar: Aztreonam. Sadece Gram (-)lere etkinliği vardır. Beta laktamaz inhibitörleri: Tacobaktam, sulbaktam, klavulanik asit beta laktamazlara bağlanarak onların etkilerin ortadan kaldırıp birarada bulundukları beta laktamları aktif kılan yapılardır. Sulbaktam-ampisilin, klavulanat-amoksasilin, piperasilintazobaktam, sefaperazon-sulbaktam, tikarsilin-klavulanat. Sulbaktam tek başına Acinetobacter cinsi bakterilere karşı etkili bir yapıdır.
  19. Eritromisin, klaritromisin, azitromisin,roksitromisin,… Atipik patojenlere etkinliği ve hücreiçinde yoğunlaşabilmesi nedeniyle sık kullanılırlar. Kloramfenikol, linkozamidlerle kompetitif olarak yarışırlar. Eritromisin; Lejyoner hastalığı, difteri, boğmaca, mikoplazma, özellikle bebeklerdeki klamidya infeksiyonlarında ilk tercihken penisilin allerjisi varlığında alternatif ilaç olarak kullanılır. Azitromisin özellikle solunum yolu infeksiyonları tedavisinde seçkin ilaçtır. Klaritromisin eritromisinin etki spektrumu dışında Mycobacterium avium intracellare, H. pylori infeksiyonlarında da ilk tercihlerdendir. Spiramisin ise Gram (+) etkinliği yanında toksoplazma infeksiyonu tedavisinde de kullanılır.
  20. Tetrasiklin, doksisiklin, minosiklin,… Riketsiya, klamidya infeksiyonları, Ureplasma üretriti, ruam, melioidoz, Granüloma inguinale, Borrelia reccurentis, Whipple hastalığı, klorakine dirençli P. falciparum sıtması infeksiyonlarında kullanılabilir. Brusella infeksiyonlarında kombine edilen ilaçlardandır. Akne tedavisinde kullanılabilirler. Kemik ve dişlerde birikebilmeleri nedeniyle çocuklarda kullanılımazlar.
  21. Linkomisin, klindamisin. Anaerobik etkinliği ve Gram (+) etkinliğç bulunur. Özellikle diafragma üstü anaerobik infeksiyonlarda seçkin ilaçtır. Pseudomembranöz enterokolite en sık yol açan antibiyotiklerdir.
  22. Siprofloksasin, ofloksasin, enoksasin, pefloksasin, levofloksasin, moksifloksasin,… Çok sayıda infeksiyonda kullanılırlar. Siprofloksasin Pseudomonasa en etkili olandır. Levofloksasin, Moksifloksasin yeni geliştirilmiş spektrumu genişletilmiş (penisiline dirençli pnömokok, atipik solunum patojenleri,…) kinolonlardır. Kartilaj dejenerasyonu nedeniyle çocuklarda kullanılmaları önerilmez.
  23. HAVA KİRLİLİĞİ Sera Etkisi: Atmosferde bulunan karbondioksiti yeryüzünden yansıyan güneş ışınları emerek bu ışınların atmosfer dışına çıkmasını engelle bu da dünyanın ısınmasına neden olur. Buna sera etkisi denir. Hava Kirliliğinin Nedenleri: Hızlı Kentleşme Endüstri ve taşıtlarının artıkları Aşırı kentleşme Yeşil alan azlığı Isınmak için körü kullanılması (Fosil) Zararlı Kimyasalların kullanması Ozon Tabakası: Hava kirliliğin ozon tabakası üzerinde olumsu z etkileri vardır. Ozon tabaksı 20-50 km yüksellikte stratosferde yer alıp: 3-4 mm kalınlığındadır. Güneşten gen mor ötesi (ultraviyole) ışıklarını süzer. Atmosfer tabakası kimyasallar yüzünden incelir bu da zararlı ışınların yeryüzüne ulaşmasına neden olur. Hava kirliliğine Karşı Alınabilecek Önlemler: Hava kirliliğinin önlenmesi için öncellikle fosil yakıtı kullanmanın yerine enerji kaynağı olarak doğalgaz kullanımı artırmak. Güneş enerjisi ve jeotermal enerji kaynaklarına önem verilmelidir. Sanayi tesisleri kurulurken yeşil alanların artırılması planlanmalı, sanayi artıklarının azaltılması gerekmektedir. Araba egzozlarından çıkan kirleticilerin azaltılmasına yönelik önemler alınmalı İnsanlar toplu taşıma araçlarına özendirmeli. Toplu taşımada yakıt olarak doğal gaz kullanılmalı Ormanların tahribatı önlenmeli. Ağaçlandırma çabalarına hız verilmelidir. Ozon tabakasına zarar veren gazların yerine kullanılabilecek başla gazla araştırılmalıdır.
  24. Gürültü Kirliliği: Sanayileşme ve modern teknoloji yüzünden ortaya çıkan kirliklerden biride ses kirliliği. Gürültü kirliliği insanları, doğayı rahatsız eden sestir.Ses kirliliğini oluşmasındaki önemli nedenler; Nüfus artışı Sanayileşme Plansız kentleşme Ekonomik yetersizlikler İnsanların yetersiz eğitime sahip olması Ses kirliliği, insan üzerinde çok önemli olumsuz etkiler yaratır. Bu etkiler: İşitme Sistemi Üzerindeki Etkisi Çok gürültülü ortamlarda uzun süreli bulunmak insanda işitme siteminde kalıcı veya geçici hasar bırakabilir. Yoğun gürültü kulak zarına zarar verebilir Fizyolojik etkileri: İnsanlarda görülen stresin önemli bir kaynağı ses kirliliğidir. Ani olarak oluşan gürültü insanın kalp atışlarında, kan basıncında, solunum hızında, metabolizmasında, görme olayında olumsuzluklara neden olabilir. Bunların sonucunda uykusuzluk, migren, kalp krizi gibi durumlar oluşabilir. Ancak en önemli olumsuzluk kulakta yaptığı tahribattır Psikolojik etkileri: Sürekli yüksek gürültü altında kalmak insanda sinir, halsizlik yapabilir. Ses kirliliğinin saptanmasında ses şiddetini ölçmek için birim olarak desibel (dB) kullanılır. İnsan için 35–65 dB sesler normaldir. 65–90 dB sesler, sürekli işitildiğinde zarar verebilecek kadar risklidir. 90 dB’in üzerindeki sesler tehlikelidir. Ses kirliliği aşağıdaki uygulamalarla önlenebilir: Otomobil kullanımını azaltmak Yaşam alanları ve işyerlerinde ses geçirmeyen camlar. Eğence yerlerinde yüksek müzik yasaklanmalı Gürültü yapan kuruluşlar, şehirlerin dışında kurulmalıdır.
  25. RADYASYON KİRLİLİĞİ Radyoaktif element denilen bazı elementlerin atom çekirdeğinin kendiliğinden parçalanarak etrafa yaydığı alfa, beta ve gama gibışınlara radyasyon denir. Çevreye yayılan bu ışınlar, canlı hücreleri doğrudan etkileyerek mutasyon denilen genlerdeki bozulmaya neden olur. Çok yoğun olmayan radyasyon, canlının bazı özelliklerinin değişmesine neden olurken yoğun radyasyon, canlının ölümüne neden olabilir. Örneğin; 1945′te Japonya’ya atılan atom bombası, atıldıktan sonraki 7 gün içinde, vücutlarının tamamı 10 saniye radyasyon almış insanların % 90′ı hiç bir yara ve yanık izi olmadan öldü. 26 Nisan 1986′da Çernobil’deki nükleer kazanın; ani ölümler, gebe kadınlarda düşük olayları, kan kanseri, sakat doğumlar gibi olumsuz etkileri oldu. Bir çevredeki belli bir dozun üzerinde olan radyasyon, canlının vücut hücrelerini etkileyerek doku ve organlarda bozulmalara, anormalliklere, üreme hücrelerini etkileyerek doğacak yavrularda sakatlıklara neden olur. Uzun süre radyasyon etkisinde kalmanın yaratacağı sonuçlar aşağıdaki gibi sıralanabilir: Kanser oluşması Ömrün kısalması (erken ölümler) Katarakt oluşması Sakat ve ölü doğumlar Radyasyonun zararlı etkilerinden korunmak için, alınabilecek başlıca önlemler şunlardır: Özel giysiler (kurşun önlük, özel maske) kullanılmalıdır Radyasyon kaynağından uzak durulmalı, en kısa sürede radyasyonlu ortam terk edilmelidir. Radyasyonlu cihazlarla yapılan teşhis ve tedaviye sık sık başvurulmamalıdır Radyasyon, doğadaki radyoaktif maddelerden çok, bunların kullanıldığı ortam ve olaylardan çıkar. Bunlar; nükleer santraller, nükleer enerjiyle çalışan gemiler ve nükleer denemelerdir. Ayrıca teşhis ve tedavide kullanılan bazı cihazlar, tıbbi malzemelerin ve suların dezenfekte edilmesi için kullanılan araçlardan da radyasyon yayılmaktadır.

Hakkımızda

Biyoloji Günlüğü ülkemizdeki biyoloji öğrencileri, mezunları ve çalışanları adına kar gütmeyen bir proje olarak 9 senedir faaliyetlerine yılmadan devam etmeye çalışan masum bir projedir. Lütfen art niyetinizi forumdan uzak tutunuz. Bize iletişim formu aracılığıyla ulaşabilirsiniz.

Dilerseniz biyolojigunlugu@gmail.com veya admin@biyolojigunlugu.com adresine mail de gönderebilirsiniz. Bizimle arşivinizi paylaşmak isterseniz wetransfer.com üzerinden biyolojigunlugu.com adresine dosya transferi olarak iletmeniz yeterlidir, sizin adınıza paylaşılacaktır.

Sitemiz bir "Günlük" olarak derleme yayın, yorum, diyalog ve yazılara vermektedir. Güncel biyoloji haberleri ve gelişmelere ek olarak özellikle sosyal medyada gözden kaçan, değerli gördüğümüz tüm içeriğe kaynak ve atıflar dahilinde sitemizde yer vermekteyiz. Bu sitede verilen bilgilerin kullanım sorumluluğu tümüyle kullanıcıya aittir. Sayfalarımızda yer alan her türlü bilgi, görsel ve doküman sadece bilgilendirmek amacıyla verilmiştir.

Biyoloji Günlüğü internet sitesi 5651 Sayılı Kanun’un 2. maddesinin 1. fıkrasının m) bendi ile aynı kanunun 5. maddesi kapsamında Yer Sağlayıcı olarak faaliyet göstermektedir. İçerikler, ön onay olmaksızın tamamen kullanıcılar tarafından oluşturulmaktadır. Yer Sağlayıcı olarak, kullanıcılar tarafından oluşturulan içeriği ya da hukuka aykırı paylaşımı kontrol etmekle ya da araştırmakla yükümlü değildir.

Yer Sağladığı içeriğin 5651 Sayılı Kanun’un 8 ila 9. maddelerine aykırı şekilde; kişilik haklarınızı ihlal ettiğini ya da hukuka aykırı olduğunu düşünüyorsanız mail adreslerimizden iletişime geçerek bildirebilirsiniz. 

Bildirimleriniz dikkatle ve özenle incelenmekte olup kişilik haklarınızın ihlali ya da hukuka aykırılığın tespiti halinde mevzuat kapsamında en kısa sürede işlem yaparak bilgi vereceğiz.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgilendirme

Kullanım Şartları, Gizlilik Politikası, Forum Kuralları sayfalarına göz atınız.