Jump to content

Serkan Çetin

Editör Adayı
  • İçerik sayısı

    181
  • Katılım

  • Son ziyaret

Serkan Çetin paylaşımları

  1. Eşeysiz Üreme ve Çeşitleri Bir canlıdan döllenme olmaksızın yeni bireylerin oluşturmasına denir. Eşeysiz üremenin temelinde mitoz bölünmeye dayanır. Eşeysiz üreyen canlılarda kalıtsal çeşitliliğe sebep olan tek etmen mutasyondur. Eşeysiz üreyen canlıların çoğunda zaman zaman eşeyli üremede görülür. Eşeysiz üreme, bölünme, tomurcuklanma, sporlu üreme ve vejetatif üreme gibi çeşitlere ayrılır. A-Bölünerek üreme Tek hücrelilerde görülür(Bakteriler ve protistalar) Belirli bir büyüklüğe ulaşınca bölünür. Mitoz meydana gelir Birey sayısı 2,4,6…. Gibi geometrik bir artış gösterir. Çok hızlı gerçekleşir Örn: Parmecium, amip, euglena vb. B-Tomurcuklanarak üreme Ana canlının bir kısmında hücre bölünmesi ile tomurcuk şeklinde bir çıkıntı oluşur. Bu çıkıtı zamanla gelişerek yeni birey oluşur. Bazen yeni birey canlıdan ayrılmaz o zaman da kolonin halinde yaşamlarını sürdürürler. Bire mayası,süngerler,sölentereler,Gözyaşı bitkisi gibi canlılarda görülür Oluşan yeni canlı biri süre sonra ana canlıdan ayrılıp bağımsız canlı olabilir Örn:Sünger,hidra,Gözyaşı bitkisi vb. C-Sporla üreme Spor adı verilen özel üreme hücreleri ile gerçekleşir Olumsuz koşullara dayanıklı özel üreme hücreleridir Sporlar sporozooalar,mantarlar ve çiçeksiz bitkilerde görülür Sporlar haploid canlılarda(alglerde vb.)mitozla, diploid canlılarda bitkilerde mayozla oluşur. Sporlar döllenmeden gelişerek yeni canlılar oluşturur Üç değişik özellikte spor vardır Endospor:Bakterilerde Ekzospor:Mantarlarda Zoospor:Alglerde Not:Endospor üremede rol almaz. D-Vegetatif üreme Ana canlının vücudundan ayrılan bir parçanın eksiklerini tamamlayarak yeri bir canlı haline gelmesi şeklinde görülür Planaria,deniz yıldızları vb. omurgasızlarla,çiçekli bitkilerde görülür Rejenarasyon yeteneği yüksek canlılarda görülür.Vegetatif üremenin tercih edilme nedenleri Hızlı üreme şeklidir Karakterlerin korunmasını sağlar Tohumla üreme yeteneği olmayan bitkilerde üremeyi sağlar. Plasmodium malariada döl almaşı Sporozooalardan Plasmodium malarıada hayat devri porno Qanofel sokması ile sporozoitler (n) insan kanına geçer Alyuvarlar içine geçerek şizonta dönüşürler Şizont çoğa bölünerek (Şizogoni) merezoitleri(n) oluşturur Alyuvarların parçalanması ile merezoitler ve toksinleri kana karışır.(Sıtma nöbetleri bu esnada görülür) Merezoitler ya yeni alyuvarlara girer, yada gametositlere dönüşür Anofelin bu insanın kanını emmesi ile gametositler anofelin barsağına geçer Gametositler(n) burada ovumu(n) ve mitoz geçirerek 4-8 sperm(n) haline gelirler Oluşan spermler ovumu barsak boşluğunda döller ve zigot(2n) meydana gelir Ameboid hareket eden zigot barsak epitelini delerek barsak kaslarına yerleşir Zigot burada mayoz geçirir ve ardından çoğa bölünerek (Sporogoni) sporozoitleri (n) oluşturur Sporozoitler dolaşım sıvısı ile tükürük bezlerine taşınır ve döngü tamamlanır. Not: Plasmodium malariada baskın döl haploidtir.Diploid aşama sadece zigot evresine indirgenmiştir.
  2. Hayvanlarda Üreme Bu ders notumuzda hayvanlarda üreme konusunu göreceğiz. Konumuzun içinde hayvanlardaki üreme çeşitleri, ve üreme sistemlerindeki yapıların görevlerini ve daha fazlasını bulabilirsiniz. a-Spermatogenez : Erkek bireylerde testislerde spermlerin meydana gelmesidir. Özellikleri: Testiste seminifer tüplerinde gerçekleşir Ergenlik dönemine kadar sadece sperm ana hücreleri (Spermatogoniumlar) mitozla çoğalır Ergenlikle beraber mitozla çoğalırken mayozla spermler meydana gelir Mayoza başlayacak hücreye 1.spermatosit (2n) denir Mayoz II geçirecek hücreye 2. spermatosit (n) denir Mayoz sonu oluşan hücrelere spermatid (n) denir Oluşan spermatidler dölleme yeteneği kazanmak için farklılaşırlar. Bu olaya spermiyohistogenez denir. Farklılaşma epididimiste gerçekleşir Her sperm ana hücresinden kalıtsal olarak farklı 4 aktif sperm oluşur Farklılaşma: Golgiden akrozom gelişir Sitoplazmanın önemli kısmı atılır Nucleus yoğunlaşır Kuyruk gelişir Spermin özellikleri: Az sitoplazmalı ,küçüktür Kamçılı ve aktif hareketlidir Besin maddesi içermez Uç kısmında ovum zarını eritecek enzim içeren akrozom bulunur Fertilizin maddeye pozitif taksi gösterir Zigotun kromozom kaynağıdır Zigotun sentrozom kaynağıdır Dişi üreme sisteminde 2-3 gün canlı kalabilir Ömür boyu üretilir b-Oogenez : Dişi bireyin ovaryumunda gerçekleşir. Özellikleri: Ovaryumda folikül içerisinde gerçekleşir Embriyonik evrede 3. aydan itibaren ovum ana hücreleri gelişir Embriyonik dönemde mayoza başlayan 1. oositler ergenlik dönemine kadar profaz-1 evresinde kalırlar Ovaryumda gelişecek ovum sayısı bellidir Ergenlikle beraber periyodik olarak ortalama 28 günde bir ovum gelişir Not: Bazı hayvanlarda ovum yılda bir topluca, bazılarında birkaç kez gruplar halinde bırakılır Bir oogoniumdan 1 ovum 3 kutup hücresi oluşur Oogniunun sitoplazmasının büyük kısmı ovumda kalır Ortalama 45-50 yaşına kadar devam eder Ovumun özellik ve görevleri: Bol sitoplazmalı ve büyüktür Hareketsizdir Türe göre değişik orende besin içereir Zigotun kromozom kaynağıdır Zigotun mitokondri kaynağıdır -Döllenmeden sonra zigota dönüşür Döllenme Ovum ile spermin birleşmesi olayıdır. Döllenme gerçekleştiği ortam A-Dış Döllenme : Sadece suda yaşayanlarda gözlenir. Döllenme olasılığını arttırmak için fazla sayıda üreme hücresi oluşturulur. Döllenen yumurtadaki embriyo gelişimini suda tamamlar. Genellikle yumurta ve spermler suya bırakıldığından çiftleşme organlarına rastlanmaz. B-İç Döllenme : Kara ortamında nem , sıcaklık ve radyasyon gibi faktörlere karşı üreme hücrelerini korumak için döllenme dişi bireyin üreme sisteminde gerçekleşir. Genelde karada yaşayanlarda görülür. Üreme hücreleri dişi bireyin üreme sistemi içinde birleştiğinden döllenme olasılığı fazlalaşmıştır. Döllenmiş yumurtadaki embriyo gelişimini dişi bireyin içinde veya dışarıda tamamlayabilir. Çiftleşme organları kullanıldığından üreme hücresi sayısı azdır. Döllenme ve gelişme şekline göre üçe ayrılır A-Dış döllenme ve dış gelişme: Suda yaşayan canlılarda (Balık ve kurbağalarda) görülür Yumurta ve sperm vücud dışına su ortamına bırakılır Döllenme garantisi yoktur Yumurtanın etrafında kabuk oluşumu yoktur Döllenmeden sonra gelişen embriyoda kabuk,korion,amnion ve allantois gibi zarlar yoktur.Sadece vitellüs kesesi vardır. Embriyo su ve O2 ihtiyacını sudan karşılar Embriyo metabolik artıkları bulunduğu su ortamına difüzyonla verir Yumurtada yeterli besin olmadığı için başkalaşım veya embriyonal gelişim tamamlanmadan beslenme davranışları görülür Yumurta sayısı fazla döllenme garantili değildir B-İç döllenme dış gelişme: Karada yaşayan sürüngen ve kuşlarda görülür Döllenme dişi bireyin vücudu içinde müller kanalında gerçekleşir Döllenmeden sonra yumurta etrafında kabuk oluşumu gerçekleşir Yumurta vücudun dışında gelişimini tamamlar Gelişen embriyonun etrafında kabuk,korion,amnion zarları ayrıca yedek besin deposu vitellüs kesesi ve metabolik artıkları depolayan allantois kesesi bulunur Embriyo ile dış ortam arasında sadece gaz alış verişi vardır Yumurta sayısı az döllenme garantilidir Yumurtada embriyonik gelişimi tamamlatacak kadar yeterli besin bulunur Dişilerde müller kanalı oluşan yumurtanın döllendiği,vitellüsün vekabuğun oluştuğu yerdir. C-İç döllenme ve iç gelişme: Memelilerde görülür Döllenme dişi bireyin vücudu içinde gerçekleşir Embriyonik gelişim dişi bireyin vücudu içinde tamamlanır.Ana organizma embriyonun korunması,beslenmesi,solunumu vb.bütün yaşamsal ihtiyaçlarını karşılar Yumurta sayısı azdır döllenme ve gelişme garanti altındadır Oluşan embriyo madde alış verişini ana organizmanın vücudu ile yapar Yumurtada kabuk yoktur. Vitellüs çok azdır. Allantois ve vitellüs keseleri körelmiş ve bu keselerin görevini göbek bağı almıştır Not:İç döllenme iç gelişme gösteren bazı balık ve sürüngenlerde ana organizmanın rolü: 1-Döllenme ortamıdır 2-Embriyonun korunmasında rol alır Döllenme ve Gelişim Ovipar canlılar: İç döllenme veya dış döllenme görülür Gelişme vücud dışında gerçekleşir Embriyonik gelişimi destekleyecek özel davranışlar gelişmiştir Örn:Balık,kurbağa,sürüngen ve kuş Ovovipar canlılar: İç döllenme görülür.(Genelde) Embriyonik gelişim yumurta içinde ana canlının vücudu içinde özel organlarda gerçekleşir. Ana canlının vücudu sadece koruyucudur Gelişimi biten yavru doğar gibi ana vücudu terk eder Örn:Karasinek,lepistes,engerek,köpek balıkları Vivipar canlılar: İç döllenme görülür Yumurtalarda vitellüs çok azdır Gelişme ana canlının vücudunda gerçekleşir Ana canlı embriyonun bütün ihtiyaçlarını karşılar. (Beslenme,korunma,boşaltım maddelerinin atılımı,solunum vb.) Örn:Memeliler 1-Pronefroz tip Hayvanlarda üreme ve boşaltım sistemi bazı yapılar ortak olarak kullanır.Bu nedenle bu ikili yapıya ürogenital sistem denir.Boşaltım birimi nefridyumdur.Boşaltım maddeleri glomerulus denen kılcal damar yumağından silli huni ile başlayan nefridyuma geçerler.Nefridyumlar segmantal diziliş gösterirler.Bu tip böbrek yapısı bütün omurgalıların embriyonal döneminde ve kıkırdaklı balıkların ergin döneminde görülür.Nefridyumlar ayrı ayrı wolf kanalına açılır.(Pronefroz kanal) 2-Mezonefroz tip Boşaltım birimi glomerulus ve bowman kapsüllerinin oluşturduğu malpiğhi tüpleridir(Nefron).Segmantal diziliş gösterip wolf (Mezonefroz kanal)kanalına açılırlar.Sürüngen , kuş ve memeli embriyoları ile balık ve kurbağaların erginlerinde görülür. 3-Metasnefroz tip Böbrek yapısında temel boşaltım birimi glomerulus ve bowman kapsülünden oluşmuş (malpiğhi tüpleri) nefron lardır.Farklı olarak nefron lar ortak bir kanalla böbrek havuzuna ve buradan tek kanallar mesaneye açılır.Bu kanala üreter denir.Bu kanal sperm taşımaz.Memelilerde mesaneden uretra ile vücud dışına açılır. Sürüngen kuş ve memelilerde mezonefroz kanalı erkek bireylerde epididimis haline dönüşür.Wolf kanalı vasdeferans haline dönüşür. Dişilerde iki yapı tamamen körelir. Kloak: Balık, kurbağa, sürüngen ve kuşlarda bulunan yapı sindirim, boşaltım ve üreme hücrelerinin dışa atıldığı yapıdır.Memelilerde bulunmaz. Wolf kanalı:Balık ve kurbağaların erkek bireylerinde bulunur.Üre ve spermin dışa atılımını sağlar.Sürüngen,kuş ve memelilerin erkeklerinde wolf kanalının yerini vasdeferans kanalı almıştır. Müller kanalı:Balık ve kurbağalarda dişi bireylerin ovaryumundan bırakılan yumurtaların dışa atılımını sağlar. Sürüngen ve kuşlarda müller kanalı daha gelişkin olup : iç döllenmenin gerçekleştiği yerdir. Yumurta akının oluştuğu yerdir. Yumurta kabuğunun oluştuğu yerdir Bazı türlerde embriyonik gelişimin tamamlandığı yerdir. (Ovoviviparlarda) Kuş ve sürüngenlerin erkeklerinde rudimenter müller kanalı bulunur.Testislerde üretilen spermler vasdeferans kanalı ile kloaka taşınırken boşaltım maddeleri üreter ilke kloaka taşınır.
  3. SAÇ DÖKÜLMESİ Herkes saç dökülmesinin ırsî olduğunu zanneder, çünkü babası da dedesi de keldir. Saç kökleri şekil olarak soğan gibidir. Kök kılcal damarlardan beslenir. Dengesiz beslenme stress gibi sebeplerle kanda saçları besleyecek gıda azalır, saçlar sonbahardaki ağaç yaprakları gibi tarağa yastığa dökülür durur. Başa giyilen takkenin, örtülen bezin sentetik olması; saçın hava almasını engeller. Pamuk, keten, yün olsa daha iyi olur. Saç dökülmesinin diğer sebebi düşük ph’lı şampuanlardır. Saçı dökülenler mutlaka stres çayını devamlı içmesi gerekir. Saçların ömrü 3 gün-3 sene arasıdır. Ömrünü dolduran saçlar haliyle dökülecek. Ömrünü dolduran insan ölüyor. Fakat dünya nüfusu azalmıyor. Saçlar bakılırsa kişi kel olmaz. Bitkilerle tedavisi Bol miktarda hurma 1yenir, bal şerbeti içilmeye devam edilir. Doğal zeytinyağı sabunlar kullanılır. Mersin yaprağı kaynatılıp saç sık sık yıkanır. Saça haftada bir kına yakılır. Yumurta sarısı, zeytinyağı karışımı saç diplerine sürülüp 3-5 saat bekletilir. SAÇ KEPEĞİ Saç derisinin rahatsız olup kepek şeklinde dökülmesidir. Çinko eksikliğinden ya da mikroptan kaynaklanır. Deri kuruluğundan da kaynaklanır. Bitkilerle tedavisi Kafa sirkeyle 10 günde bir yıkanır. Pelin otu kaynatılıp içine tuz karıştırılarak kafaya sürülüp 3 saat sonra ılık suyla yıkanır. Yumurta şansı, yoğurtla (vakumsuz) karıştırılıp saç diplerine sürülür 3-5 saat sonra saçlar ılık suyla yıkanır. Unutmayın bu kürler saç derisini besler, saç bir kere beslenince ömür boyu gidecek hali yoktur, Saçınız kepeklenince tekrar uygulayınız. Tamamen bitkisel, kepek ve saç dökülmesini, haftada 2-3 defa kullanmak kaydı ile önleyen şampuan çalışmamız devam ediyor. kellik Saç dökülmesinde açıkladığımız sebeplerden dolayı, saçların tamamen dökülüp kafanın çıplak kalmasıdır. Çağlar boyu insanoğlu kelliğin ilacını bulmak için uğraşmıştır. Kimya ilminin ilerlemesi, demiri; altın yapmak için uğraşan hayalci simyacıların deneyleriyle sağlandığı gibî, insanoğlu kaportaya önem verdiği için bu bitki ilmi (Herbalizm) de kelliğin ilacını bulmak isteyenlerin deneyleriyle ilerleyecektir. Ne kadar şifalı bitkilerle uğraşan varsa hepsinin hayali kel ilacım bulmaktır. Saçla, kellikle ilgili bir iki hakikati aktaralım. Saç hücreleri ölmemiş kellerden saç çıkarmak, saç dökülmesini önleyen bitkilerle mümkündür. Bu da yüzde 5 nisbetinde bir olaydır. Bazı araştırmacılar bu tür kafalara isabet edince şevki artıyor. Saç çıkartmak sabır ve süreklilik ister. Yeni doğan çocukların saçları tüy iken 3-5 yaşına gelince saça benzer. Sabırla kullanınca herkesten saç çıkartacak kel seti üzerindeki çalışmalarımız devam ediyor. SAÇ KIRAN Birçok sebebi vardır. Bunun stres sonucu çıkması ayrı bir araştırma konusudur. Avuç içi gibi saçlar öbek öbek dökülür. Mikrobik sebepleri vardır. Bitkilerler tedavisi Tedaviye başlarken stres çayı ( 2/3 oğul otu, 1/3 karabaş otu )ile başlamak şarttır( 2/3 oğul otu, 1/3 karabaş otu )karışımı ıhlamur gibi kaynatılıp günde 3 su bardağı içilir. Bazı berberler mikroplan Öldürmek için sirke ruhu ile kafayı yakarlar. Sakın saçınızı yaktırmayınız. Aksi takdirde kızaran deri ve kafadan çok zor saç çıkar. Pelin otu sirke ile kaynatılıp kafa her gün yıkanır. Sarımsak ezilip, kına ve zeytinyağı ile merhem yapılıp hergün saç kıranlı yere sürülür. Stres çayına ( 2/3 oğul otu, 1/3 karabaş otu )devam edilip, bu kürlerde uygulanırsa kısa sürede saçınız çıkar. kaynak: Van herbaryum
  4. AKCİĞER İLTİHABI (ZATÜRRE) Üşütmekten, özellikle kış günlerinde soğuk su içmekten dolayı akciğerdeki hava gözeneklerinin iltihapla tıkanmasından meydana gelir. Soğuk su içmek yazın da tehlikelidir. Sigara ve kötü alışkanlıklar mutlaka bırakılır, iyi bir hekim teşhisiyle şu kürlerden de istifade edebilirsiniz. Mersin yaprağı, ıhlamur gibi kaynatılıp balla tatlandırılarak içilmeye devam edilir. Akciğer kanamasında tavsiye edilen maddeler uygulanır. Isırgan otu, kekikle karıştırılıp balla tatlandırılarak içilmeye devam edilir. Havlıcan, çemen öğütülüp balla macun yapılarak l ‘er çay kaşığı günde 3 defa yenmeye devam edilir. Sıcak süt içilmeye devam edilir. Nane, hatmi tohumu kaynatılıp balla tatlandırılarak içilmeye devam edilir. AKCİĞER KANAMASI Akciğer ya da solunum organlarından, ağız yoluyla kan gelmesi veya hastanın öksürükle beraber kan tükürmesidir. Sigara ve kötü alışkanlıklar mutlaka terk edilmelidir. Kaymak ile bal karıştırılıp yenmeye devam edilir. Meşe kabuğu ya da palamut yaprağı kaynatılıp balla tatlandırılarak su bardağı ile içilmeye de­ vam edilir. 100 gr. Çörek otu, 100 gr. çamsakızı öğütülüp balla macun yapılarak 1’er şeker kaşığı günde 3-5 kere yenmeye devam edilir. Çörekotu, kekik, misvak, sinameki karışımı ıhlamur gibi kaynatılır. Kaynarken buharına derin nefes alınıp verilir. Suyu balla karıştırılıp günde 3 su bardağı içilmeye devam edilir. hurma 1, ayva, elma, muz, tereotu, roka yenmeye devam edilir. Odaya doğal esansı püskürtülür. Bu kürlerin hepsi ya da bulabildiklerinizi uygulayabilirsiniz. ASTIM (BOĞMACA) çam Akciğer bronşlarının daralması sonucu meydana gelen solunum güçlüğüdür. Alerji, stres, hava kirliliği, sigara; astımın sebebleri arasındadır, îtitkisel kürleri hemen hemen veremle aynıdır. Akciğer rahatsızlıklarında, buharı nefes yoluyla alıp, derin teneffüs çok önemlidir. Odaya doğal çam, nane esansları püskürtülür. Çörek otu, çörek otu yağı, sinirli ot kaynatılıp buharıyla derin nefes alınıp verilir. Bu, günde 3-5 defa tekrarlanır. Suyu çam balı ile tatlandırılıp, günde 3-5 su bardağı içilmeye devam edilir. Veremde zikrettiğimiz kürler uygulanmaya devam edilir. Bu kürler boğmacaya da şifa verecektir. Kimyon balla karıştırılıp yenmeye devam edilir. Nane şekeri yenmeye devam edilir. kaynak: Van herbaryum
  5. Serkan Çetin

    Tiroid Hastalıkları Nelerdir?

    Tiroid lezyonları nelerdir diye sorarsak; Benign tiroid lezyonları Tiroid adenomu (Folliküler adenom) Teratom Tiroid kistleri Malign tiroid lezyonları Diferansiye tiroid kanserleri Papiller karsinom Folliküler karsinom Hürthle hücreli karsinom İndiferansiye tiroid kanserleri Anaplastik karsinom Medüller karsinom Tiroid lenfoması Skuamöz hücreli karsinom Sarkomlar Metastatik tümörler
  6. 1. Guatr Ötiroit (Basit) Endemik 2. Hipotirioidi 2. Hipertiroidi • İyot yetersizliğine bağlı, • Tiroit yangıları, ergenlik, gebelik, laktasyon. • Tiroidin iyot tutma yetersizliğine bağlı (Antitroit ya da guatrojenik maddeler:perklorat, tiyosiyanat (lahana)) • Tiroitten hormon oluşumunun yetersizliğine bağlı (tiyonamit, anilin(sülfonamit), Tedavi: -İyot takviyesi -Medikal ve cerrahi yöntemler -Tiroit hormonları
  7. Solunum konidiyumların, akciğerlerde doku infiltrasyonu yapmaksızın bir ya da birden çok odakta çoğalması sonucu dispneye neden olur. Akciğer filmlerinde yangısal reaksiyon bulguları görülebilir. Balgamdan Aspergillus üretilir ve hastaların serumlarının da aspergilloza özgü IgG titresi yükselir.
  8. Memelilerde bulunan ve nispeten yeterince araştırılmamış olan “çöp” DNA’yı inceleyen bir araştırma takımı, fillerin kanserden kaçınmasını sağlayan sıradışı beceriye dair yeni ipuçları buldu; ve fil hücrelerindeki hasarları azaltmaktan sorumlu olan bu genlerin, insanlarda da bulunabileceğine karar verdi. Dünya’daki memelilerin çoğu kansere eğilimlidir ancak filler tuhaf bir şekilde dirençli durumdalar. Kansere karşı tamamen bağışıklı değiller, fakat insanlarla karşılaştırıldığında, şaşırtıcı derecede nadir kanser oluyorlar; özellikle, insanlara göre 100 kat daha fazla hücreye sahip oldukları düşünüldüğünde. Kanser, bir hücrenin bölünme sırasında rastgele şekilde mutasyon geçirmesiyle meydana geliyor. Bu yüzden yaklaşık 20 filden sadece 1 tanesinde kanser görülmesi, 5 insandan birinde kanser görülmesiyle karşılaştırıldığında son derece ilginç bir durum. Araştırmacılar durumun neden böyle olduğunu onlarca yıldır anlamaya çalışıyorlardı ancak bir araştırma takımı, sadece birkaç yıl önce bu inanılmaz özelliğin, p53 adı verilen bir genin fazla miktarda olmasıyla ilişkili olduğunu belirledi. Tümörleri bastıran bu genden Afrika fillerinde 40 kopya bulunuyor. İnsanlarda ise sadece bir tane var. Ancak ABD’deki Utah Üniversitesinde çalışan araştırma takımı, bu durumun nasıl gerçekleştiğine dair daha fazla ipucu buldu. Durum sadece p53’ten ibaret değil. kaynak, kaynak 2
  9. Canlılar, hücre içindeki tüm metabolik olayları su içerisinde gerçekleştirirler. Eğer su olmasaydı hücre içi plazma oluşamazdı, ortamlar arası madde transferlerinin büyük kısmı gerçekleşmezdi. Metabolik atıkların canlı bünyesinden uzaklaştırılmasını sağlar. Vücuda alınan maddelerin (vitamin, mineral vs) çözünmesini sağlar. Vücudun ısı dengesini korumasını sağlar.
  10. Bu STH (Hipofizin ön lobundan salgılanan Büyüme Hormonu) hormonu yaş ilerledikçe azalan bir grafik gösterir ve bebeklerde gelişimin olmazsa olmazıdır. Bir alıntıyla devam etmekte fayda görüyorum: Büyüme Hormonu özellikle 0-5 yaş arası oldukça önemli. Bu hormonun yetersiz salgılanması durumunda çocuklarda daha yavaş bir büyüme görülüyor. Hipofiz bezinden salgılanan hormon çocuklarda uyku sırasında salgılanıyormuş. Uykunun kabaca üç evresi olduğunu, başı bebeğinin uykusuyla dertte olanlar bol kitap okudukları ve internette araştırma yaptıkları için biliyordur. Bunlaruykuya geçme- rüyasız uyku (non REM)-rüyalı uyku (REM). Uykuya geçme evresinde çevre ile olan iletişim kesiliyor, rüyasız uyku evresinde fiziksel yorgunluk atılıyormuş ve beden dinlenmeye çekiliyormuş. Büyüme Hormonu da tam bu evrede salgılanıyormuş. Rüyalı uyku evresinde gözlerde ve göz kapaklarında hareket görülürmüş ve uykudan uyanmaya az bir vakit olurmuş. Zaten uyanır uyanmaz rüyaları hatırlamamızın sebebi de bu.
  11. Bunun için gelişmiş özel bir yapı yoktur; yalnızca memelilerde solunum gazları için ek olarak hemoglobin gelişmiştir. Besin taşınımında kan her zaman etkilidir. Fakat solunum gazlarında kan plazmasıyla beraber hemoglobin ve bikarbonat iyonları da etkilidir.
  12. Karbonhidratların kana geçebilmesi için sindirim organlarında en küçük yapı birimi olan glikoz, fruktoz, galaktoz, riboz ve deoksiriboz monomerlerine kadar parçalanmaları gerekir. Karbonhidratların sindirimi ağızda başlar. Besin ağızda çiğnenirken tükrükteki amilaz enzimi, nişasta ve glikojen molekülündeki bağları koparır. Onları daha küçük parçalara dekstrin ve maltoza ayırır. NİŞASTA+SU =AMİLAZ=MALTOZ+DEKSTRİN Karbonhidratlar mideden hiçbir kimyasal değişikliğe uğramadan oniki parmak bağırsağına gelir. Besin bağırsağa girdiğinde, bağırsak hücrelerinden pankreası uyaran bir hormon salgılanır. Bu hormon, pankreastan öz suların salgılanmasını sağlar. Pankreas öz sularındaki enzimler (amilaz) ağızda tam olarak parçalanmayan karbonhidratları disakkaritlere (maltoza) kadar parçalar. Disakkaritlerin sindirimini sağlayan enzimler ise bağırsak öz suyunda bulunur. Bu enzimler (maltaz, sükraz ve laktaz) ise disakkaritleri monosakkaritlere parçalar. Böylelikle karbonhidratların sindirimi tamamlanmış olur. insanda selüloz sindirici enzim üretilmediği için selüloz kalın bağırsakdan dışkı olarak atılır. MALTOZ+SU=MALTAZ=GLİKOZ+GLİKOZ LAKTOZ+SU=LAKTAZ=GLİKOZ+GALAKTOZ SUKROZ+SU=SUKRAZ=GLİKOZ+FRUKTOZ
  13. Proteinlerin sindirimi midede başlar. Mideye besin geldiğinde salgılanan gastrin hormonu HCl salgısını uyarır. Midenin kendi kendini sindirmesi üç yolla engellenir. * Asit ve enzim salgısı hormon kontrolündedir. * Enzim pasif olarak salgılanır. Besin geldiğinde aktifleştirilir. * Midedeki mukus mide hücrelerini asitten ve enzimden korur Pepsinojen (pasif) +HCl → Pepsin (aktif) Protein + Su → Pepsin→ Polipeptit (Peptonlar) Lap enzimi de süt çocuklarında sütteki proteini kazein haline çökeltir. Süt → Lap enzimi→ Kazein+Su Kazein →Pepsin→Polipeptit Midede oluşan polipeptit ince bağırsağa geçer. Mideden asit ve besin geldiğinde ince bağırsaktan salgılanan sekretin hormonu pankreas öz suyu salgılatır. Pankreas öz suyundaki pasif tripsinojen ve kimotripsinojen, ince bağırsaktaki enterokinaz enzimi ile aktifleştirilir. Tripsinojen(pasif)+Enterokinaz →Tripsin (aktif) Polipeptit(pepton)+Su →Tripsin→ Peptit(Pepton)+Aminoasit Peptit+Su →Erepsin→ Aminoasit
  14. Yağların ince bağırsaktan emilebilmesi için yağ asitleri ve gliserine kadar parçalanmaları gerekir. Yağlar, safra tuzlarının ve pankreastan salgılanan lipaz enziminin etkisiyle ince bağırsakta yağ asidi ve gliserole ayrılır. Safra tuzları, yağ damlalarının yüzeyini artırararak lipaz enziminin etkisini kolaylaştırır (mekanik etki). Oluşan sindirim ürünleri; tekrar hidroliz edilemeyecek kadar basit moleküller olduklarından hücre zarından geçebilirler, hücrelerde yapı maddesi olarak veya vücudun enerji ihtiyacının karşılanmasında kullanılabilirler Yağ+Safra → Yağ taneciklari (Bu olay kimyasal sindirim değildir) Yağ tanecikleri + Su → Lipaz→ Yağ asitleri + Gliserol
  15. Sindirim sonucu en küçük parçalara ayrılan besin maddelerinin kan ve lenfe geçmesine emilme denir. a. İnce Bağırsakta Emilim: Besin maddeleri en fazla ince bağırsaktan emilir. ince bağırsaktaki emilme difüzyon veya aktif taşımayla gerçekleşir. Emilen besinler iki yol izler. I.Yol : Glikoz, galaktoz, fruktoz, amino asit, mineraller, su ve bazı vitaminler incebağırsaktan difüzyon ve aktif taşımayla kan damarlarına geçer. II. Yol : Yağ asitleri, gliserol, A, D, E, K vitaminleri bağırsak villuslarında emildikten sonra lenf kılcallarına geçer. b. Kalın Bağırsakta Emilim: Sindirilen besin maddelerinin içerisinde bulunan suyun büyük bir kısmı kalın bağırsakta emilir. Kalın bağırsakta bakteri faaliyetleriyle K ve B vitaminleri sentezlenir. Bu vitaminler ve tuzların emilimi de kalın bağırsakta olur. Normal bir insanda sindirim karbonhitratların hepsi yağların %95’i ve proteinlerin %90’ı ince bağırsaktan gecerken emilir Bu emilim olaylarında difüzyon osmoz ve aktif taşıma görev yapar.
  16. Yaşam için gerekli enerjiyi besin maddelerinden sağlamak Canlı yapısını oluşturmak amacıyla gerekli yapı taşlarını sentezlemek sentezleyemediklerini besinleri parçalayarak sağlamak Yapı taşlarından makro moleküller sentezlemek Makro molekülleri parçalayarak kendi amacına uygun olarak deiğtirmek ve yeni bileşikler oluşturmaktır. Biyomoleküllerin sentezi, hücre çoğalması, hareket, tamir gibi diğer faaliyetler için enerji gereklidir. Hücrelerin kullandığı enerji kimyasal enerjidir.Bu enerji ATP (Adenozin trifosfat) molekülünden inorganik fosfatın hidroliziyle sağlanmaktadır.
  17. Canlıda oluşan ve devam eden fiziksel ve kimyasal olayların tümüne birden metabolizma adı verilmektedir Ara metabolizma, katabolizma ve anabolizma olmak üzere iki faz içerir; bu iki faz arasındaki balantıyı amfibolik yollar sağlar. Dışarıdan alınan besin maddelerinin organizmanın yapısına uygun olarak yeniden düzenlenmesine ve kullanılmasına METABOLİZMA denir.
  18. İleum içeriğini kolondan ayırır. Erişkin bir insanda 24 saat içinde ağızdan alınan 500-600 gr. kadar katı besin ile 2500-3000 ml. sıvı bu kanaldan geçer. Sindirim ve emilim tamamlandıktan sonra yaklaşık 100 ml sıvı ile birlikte 20-30 gr katı artık dışkı olarak anüs yolu ile atılır.
  19. Mukozanın derindeki tabakalarında uzanan seyrek bir düz kas lifi tabakası, muskularis mukoza bulunmaktadır. Sindirim kanalındaki motor işlevler yani besini yürütücü görev duvarındaki düz kas tabakası tarafından başarılır.
  20. Gerek duyulan organik moleküllerin, su ve mineral maddelerin vücut içine alınmasına BESLENME denir.
  21. Midenin asit ortamını duodenumun alkalik içeriğinden ayırır.
  22. “Herring” cisimciği… Vazopressin içeren veziküller bu cisimcikte bulunur. Nörohipofizde axonların terminal ucunda bulunan nörosekretuar granüller.
  23. “Antoni A ve Antoni B alan”… Schwannomada görülen sıklıkla biribiri ardına gelen miksoid ve hücresel alanlardıır.
  24. “Sitoid” cisimcikler… Sistemik lupus eritematozusta görülen küçük retina eksudalarıdır.
  25. “Zebra” cisimciği… Niemann-Pick hastalığı, Tay-Sachs hastalığı ve mukopolisakkaridozda makrofajda elektron mikroskopisinde, sitoplazma’da görülen inkluzyonlardır.

Hakkımızda

Biyoloji Günlüğü ülkemizdeki biyoloji öğrencileri, mezunları ve çalışanları adına kar gütmeyen bir proje olarak 9 senedir faaliyetlerine yılmadan devam etmeye çalışan masum bir projedir. Lütfen art niyetinizi forumdan uzak tutunuz. Bize iletişim formu aracılığıyla ulaşabilirsiniz.

Dilerseniz biyolojigunlugu@gmail.com veya admin@biyolojigunlugu.com adresine mail de gönderebilirsiniz. Bizimle arşivinizi paylaşmak isterseniz wetransfer.com üzerinden biyolojigunlugu.com adresine dosya transferi olarak iletmeniz yeterlidir, sizin adınıza paylaşılacaktır.

Sitemiz bir "Günlük" olarak derleme yayın, yorum, diyalog ve yazılara vermektedir. Güncel biyoloji haberleri ve gelişmelere ek olarak özellikle sosyal medyada gözden kaçan, değerli gördüğümüz tüm içeriğe kaynak ve atıflar dahilinde sitemizde yer vermekteyiz. Bu sitede verilen bilgilerin kullanım sorumluluğu tümüyle kullanıcıya aittir. Sayfalarımızda yer alan her türlü bilgi, görsel ve doküman sadece bilgilendirmek amacıyla verilmiştir.

Biyoloji Günlüğü internet sitesi 5651 Sayılı Kanun’un 2. maddesinin 1. fıkrasının m) bendi ile aynı kanunun 5. maddesi kapsamında Yer Sağlayıcı olarak faaliyet göstermektedir. İçerikler, ön onay olmaksızın tamamen kullanıcılar tarafından oluşturulmaktadır. Yer Sağlayıcı olarak, kullanıcılar tarafından oluşturulan içeriği ya da hukuka aykırı paylaşımı kontrol etmekle ya da araştırmakla yükümlü değildir.

Yer Sağladığı içeriğin 5651 Sayılı Kanun’un 8 ila 9. maddelerine aykırı şekilde; kişilik haklarınızı ihlal ettiğini ya da hukuka aykırı olduğunu düşünüyorsanız mail adreslerimizden iletişime geçerek bildirebilirsiniz. 

Bildirimleriniz dikkatle ve özenle incelenmekte olup kişilik haklarınızın ihlali ya da hukuka aykırılığın tespiti halinde mevzuat kapsamında en kısa sürede işlem yaparak bilgi vereceğiz.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgilendirme

Kullanım Şartları, Gizlilik Politikası, Forum Kuralları sayfalarına göz atınız.