Jump to content

Biyolokum

Editör Adayı
  • İçerik sayısı

    421
  • Katılım

  • Son ziyaret

Biyolokum paylaşımları

  1. RNA ilk kez mayalardan daha sonra da bakteri ve bitkilerden izole edilmiştir.
  2. 1) Küçük moleküller, büyük moleküllere göre daha kolay geçerler. 2) Nötr moleküller iyonlara göre daha kolay geçer.Çünkü zarın dış kısmı da iyonik yapıdadır ve negatif iyonlar biraz daha kolay geçer. 3) Yağda çözünen maddeler de çözünmeyenlere göre daha kolay geçer.(A,D,E,K vitaminleri) 4) Yağı çözen maddelerde kolay geçer.(Alkol ve eter gibi.) 5) Por sayısı ve sıcaklık arttıkça difüzyon hızı da artar. 6) İki ortam arasındaki yoğunluk farkı ne kadar çoksa difüzyonda o kadar hızlı olur. 7) Akışkanlığı fazla olan ortamlarda difüzyon hızlı olur.
  3. Fotosentez, oksidatif fotofosforilasyon, substrat düzeyinde fosforilasyon, protein fosforilasyonu.
  4. Kofaktör olarak enzim yapısına katılıp düzenleyici görev gerçekleştirmek , kanın osmatik basıncını dengelemektir.
  5. Enzimler ortamdaki su %15'in altına düşerse aktivitelerini durdururlar.Bu nedenle ortamdaki su miktarı önem taşır.
  6. Moleküler biyoloji çalışmalarında ihtiyaç duyulan bazı enzimler viruslardan köken almaktadır. Örne¤in polimeraz zincir reaksiyonu (PCR) uygulamalarında önemli bir yeri olan reverz transkriptaz enzimi retroviruslardan köken alır.
  7. Organik moleküller, hayatın yapı taşlarını oluştururlar; hücrenin (canlının) mimari (stüktür) yapısını oluştururlar, yaşamsal olayları düzenlerler, molekül taşıyıcıları olarak görev yaparlar, bilgiyi saklar ve iletirler, enerji oluştururlar ve iletirler, biyolojik çeşitliliği belirlerller, moleküler habercileri ve köprüleri meydana getirirler.
  8. Darwin Hayatın Anlamını Açıklayabilir Mi? Niçin burada olduğumuz üzerine evrimsel bakış açıları. Evrimsel bilim, “Hayatın anlamı nedir”? sorusuyla ilişkili midir? Eğer öyleyse, bu anlam ile ilgili dinsel fikirleri sarsmakla olumsuz bir yönle mi yoksa bu anlamı bilimsel bir açıdan aydınlatmakla olumlu bir yönle mi ilişkilidir? Burada ikincisine, olumlu ihtimale odaklanacağız. Evrimsel bir yaklaşım, yaşamın anlamının ne olabileceği sorusuna en az üç farklı cevap sunuyor. İlk iki cevap, Darvinci biyoloji ve psikolojinin nispeten sınırlı bakış açılarına yakından bağlı. Yine de üçüncü cevap, evrimsel evrenbilimin radikal olarak daha geniş görünümünü sunuyor. Uyarı: bu evrenbilimsel yaklaşım, alışık olmayanlara tuhaf gelebilir ve burada bulmayı umduğunuz cevap türü olmayabilir. İlk ve en temel olarak, modern Darvincilik bize hayatın temel amacının genetik hayatta kalma olduğunu söyler. Bu ilkenin sınırları açıktır. Bütün yaşayan canlılar, atalarının hepsinin genlerini başarıyla geçirmiş olmaları yüzünden var olmuştur, bu yüzden bütün canlıların miras kalan doğası, genetik olarak hayatta kalmak için çabalamaktır. İnsanlar için bu, genelde bizlerin ve geçmişte evrimsel ortamlardaki çok yakın soydaşlarımızın hayatta kalma ve üreme şansını artıracak amaçlar için çabalamak anlamına gelir. O halde bu bakış açısından hayatın anlamı, insanları ve diğer tüm canlıları kapsayan adaptasyonların genel olarak en son amacı açısından genetik olarak hayatta kalmaktır. Fakat eğer genetik hayatta kalma bütün yaşayan canlıların genel amacı ise, bu ayrıca kişisel olarak anlamlı ve karşılayıcı bir yaşam sürdürmek için insanların çabalaması gereken amaç mıdır? Bu şart değildir. Bu bizi hayatın amacı sorusunun ikinci evrimsel cevabına götürür: genetik hayatta kalma hayatın genel amacı olmasına rağmen, bireyin bakış açısından hayatın anlamlılığı ile çok az alakası olabilir. İnsanlar geçmişte uyum sağlayıcı olmuş davranışlarda tatmin bulmaya yatkındır (örneğin çocuk yetiştirmek), fakat bu davranışların çoğunun olmadığı bir yaşamdan da bu kadar fazla tatmin bulabilirler. Zihinlerimiz bizim evrimsel atalarımızın dünyaları tarafından ve onlar için tasarlanmıştır ve bir çok bakımdan uygar dünyadakilerden temelden farklıdır. Zihinlerimizi kapsayan adaptasyonların çoğu modern toplumlarda aslında uyumlu sonuçlar üretmeyebilir, bunun birincil nedeni bu toplumların türlü türlü yeni çevresel ve kültürel özelliklerle dolmuş olmasıdır. Özetle, modern dünyada “en fazla uyumlu” görünen şekillerde davranmaktan kaynaklanan tatmini beklememeliyiz (örneğin, mümkün olan en fazla sayıda çocuk sahibi olmaya çabalayarak). Hayatın anlamı sorusuna üçüncü evrimsel cevap, Darvinci biyoloji ve psikolojiden evrimsel evrenbilimin çok daha geniş alemini kucaklamak amacıyla uzaklaşıyor. Yukarıda sözü edildiği gibi, bu evrenbilimsel bakış eğer alışık değilseniz tuhaf gelebilir, fakat bunun sebebi sadece evrenimizin aslında J. B. S. Haldane’ın dediği gibi görünmesidir, “sadece sandığımızdan daha tuhaf değil, sanabileceğimizden daha tuhaf.” Oysa evrimsel biyoloji, adaptasyonların genlerin kopyalanmasını sağlamak için nasıl çalıştığı meselesine hitap eder, evrimsel evrenbilim ise prensipte, hayatın evrenlerin kopyalanmasını mümkün kılmak için çalışıp çalışmayabileceği sorusuna hitap edebilir. Aynen biyolojik uyumlar varlıklarını büyük ölçüde tesadüfi olmayan durumlara (yani, doğal seçilim işlemi) borçlu olduğu gibi, hayat sadece evrenimizdeki güçlerin kesin olarak biyoloji dostu (yani, hayata karşı konuksever) olmak amacıyla ayarlandığı için vardır; eğer bu güçlerin herhangi biri çok az bile olsa değişseydi, yaşam hiç evrimleşmeyebilirdi. Belki bazı evrensel seçilim işlemleri evrenimizin büyük ölçüde umulmadık biyoloji dostu koşullarını mümkün kılmıştır ve eğer öyleyse, yaşamın kendisi bu gibi koşulların devamında bir rol oynayabilir mi? Gökbilimciler, eğer evrenimiz sayısız diğerlerinden biriyse, yaşamın kuramsal olarak bu işlevinin olduğunu (1), hep birlikte bir kozmolojik evrim işleminin olduğu bir çoklu evren oluşturduğunu ve burada evrenlerin kara delikler gibi kendilerinin kopyalanmasını destekleyen özelliklerine göre seçildiğini ve (3) hayatın kendisinin evrenlerin kendilerini kopyalamasını sağlayan bir özellik olduğunu öne sürdüler. Hayatın kendisinin var olmasını sağlayan koşulları sürdürmesi için harekete geçmesi gerektiğinden beri, süper zeki yaşam şekilleri biyoloji dostu evrenlerin kopyalanmasını mümkün kılmakta aktif olarak bir rol oynayabilir. Bu fikirler tabii ki yüksek oranda kurgusal, fakat bunlar ciddi, sıkı şekilde düşünülmüş bilimsel fikirlere dayalılar ve hakkında düşünmenin eğlenceli olduğu ek erdemlere sahipler. Eğer evrimsel evrenbilim ilginizi çekiyorsa, bu fikirler hakkında daha fazlasını Max Tegmark’ın Matematiksel Evrenimiz, Martin Rees’in Kozmik Yaşam Ortamımız, Lee Smolin’in Kozmoz’un Yaşamı ve James Gardner’in Biocosm gibi kitaplarında bulabilirsiniz. Michael E. Price 2014, Psychology Today, Çeviri: Özet Haber
  9. İntegrinler, epitel hücrelerini matrikse veya bazal laminaya bağlar. Bütün omurgalı hücrelerinde görülür. Bu adezyon molekülleri birbirlerine kovalent olmayan bağlarla bağlanmış α ve β iki polipeptid zincirinden meydana gelen heterodimer proteinlerdir. Vücudun farklı bölgelerindeki integrin adezyon molekülleri farklı olabilir. Çünkü 17 farklı α alt birimi ve 8 çeşit β alt birimi tanımlanmıştır. İntegrinler zara transmembran olarak yerleşmişlerdir. Bu bakımdan talin ve vinculin gibi ara proteinlerle hücre iskeletini oluşturan α-aktininlerle de bağlantılıdır.
  10. Ortamda bulunan bir değişkenin artışında o değişkenin daha da artması (azalmasında daha da azalması) engellenir. Buna negatif kontrol denir. Örnek: Ortamdaki arjinin amio asidinin miktarı arttığında hücre kendi içindeki arjinin biyosentezini durdurur. Bir başka örnek; Ortam sıcaklığı arttığında vücut ter bezlerini harekete geçirerek terlemeye başlar ve vücut ısısının daha da artması önlenir.
  11. İnsan vücudunda hayati olan dolaşım, solunum ve sinir sistemleri fonksiyonlarının durmasından sonra sistemler arası koordinasyon giderek bozulmakta, daha sonra organlar arası ahenk, doku içi ve hücreiçi fonksiyonlar bozulmakta ve en sonunda hücreiçi fonksiyonlar tüm vücudun canlı olduğu dönemdeki işlevleri yürütememektedir. Buna HÜCRESEL ÖLÜM ya da SELLÜLER ÖLÜM denilmektedir. Tüm bunlardan anlaşılacağı gibi ölüm irreverzibl ve progressif bir olaydır.
  12. Bugün dünyanın çoğu ülkesinde dolaşım ve solunum sistemlerinin yapay destek almaksızın çalışmaması ve santral sinir sistemi fonksiyonlarının durması hukuken ölüm olarak kabul edilmektedir. Bu üç ana sistemin fonksiyonlarının durmasına SOMATİK ÖLÜM denilmektedir.
  13. Birden fazla operon tek bir düzenleyici proteinin kontrolü atında olduğu zaman, bu operonların hepsi birlikte bir regülon olarak bilinir.
  14. DNA'nın ilgili proteinden sorumlu, mRNA'ya kalıplık edecek parçasına, onu sentezleyecek nükleotit zincirine, Anlamlı iplik diyoruz.
  15. Quorum algılama özel küçük moleküllerin hücreler arası paylaşılmasını kapsar. Sinyal oluşturan bu moleküller (örnek; AHL, Açil Homoserin Lakton) uygun bir konsantrasyona ulaşınca özel gen ekspresyonunu uyarır.
  16. Virus üremesine bağlı olarak hücre zarında meydana gelen değişiklikler sonucunda enfekte hücrenin komşu hücrelerle birleşmesi ile çok çekirdekli dev hücreleri (Sinsityum) oluşur. Bu tip değişimler özellikle paramyxovirüsler tarafından oluşturulur. Birden fazla hücrenin aralarındaki hücre zarını yok ederek çok çekirdekli tek bir hücre olmalarına denir. Bu tür hücrelere sinsityal hücre denir.
  17. 21-23 nükleotit uzunluğunda , tek iplikli RNA moleküledür , gen ekpresyonunun düzenlenmesinde rol oynar. Kodlanamayan RNA grubundadır.
  18. DNA ve histon protein kompleksidir. Bir nukleozom H2A, H2B, H3 ve H4 histon proteinlerinin her birinin iki kopyası, bir adet H1 proteini ve 200 baz çifti uzunlukta bir DNA içermektedir.
  19. DNA ve proteinlerin oluşturduğu komplekstir. Kromatinin protein bileşeni histonlar olarak adlandırılan beş farklı protein içerir. Histon proteinleri H1, H2A, H2B, H3 ve H4 olarak tanımlanmıştır. Her bir hücrede her bir tipin yaklaşık 60 milyon kopyası bulunmaktadır. Bir hücrede toplam histon protein miktarı ile DNA miktarı yaklaşık olarak eşittir.
  20. Virüs ile enfekte hücrelerin sitoplazmasında veya çekirdeğinde oluşan ve değişik boyama teknikleri ile ışık mikroskobunda tespit edilebilen asidofilik veya bazofilik yapılardır.
  21. İntegral glikoprotein tipinde olan ve diğer hücre yüzeyindeki oligosakkaritleri tanıyarak onlarla kompleks yapan bir adezyon molekülüdür. Özellikle endotelyum hücrelerinde görev yapan F-selektinler kan hücrelerinin endotelyuma yapışarak diyapedes yaparlar ve inflamasyonda önemli rol oynamış olurlar.
  22. Adezyon molekülleri hücreleri hücrelere bağlar. Bunlar kaderin grubu adezyon molekülleri ile olur. Kaderinlerin 30 kadar çeşiti tanımlanmıştır ve Ca² bağımlı çalışan glikoprotein yapısındadırlar. Kaderinler aynı tip hücreleri birbirine bağlar. Epitel hücrelerinde E-kaderin tipi adezyon molekülleri görev yapmaktadır. Hücreler yaşlandıkça bu sıkı bağlantı zayıflar.
  23. Diatomlar mikroskobik bitkisel alglerdir. En büyükleri 1 milimetre çapında olan bu minik canlılardan 1 cm3 deniz suyunda, yaklaşık 10 bin tane bulunur. Okyanuslardaki canlı organizmaların %90 ' ını oluşturmalarına rağmen diatomların tümü suda yaşamaz. Bazıları toprak üstünde, yosunlara tutunarak ağaçlarda ve hatta yeteri kadar nem olduğunda tuğla duvarlarda bile yaşayabilir. Bu canlılar için ışık, su, karbondioksit ve gerekli besinlerin olduğu her yer üremek için uygundur. Yeryüzündeki hemen hemen tüm canlılar, hayatlarını bir anlamda diatomlara borçludurlar. Çünkü yaptıkları fotosentez sayesinde soluduğumuz oksijenin bir kısmını diatomlar üretir. Bu mucizevi mikroskobik canlılar oldukça detaylı bir mekanizmaya sahiptir. Üzerlerinde çok sayıda gözenek vardır. Bu gözenekler besinlerin içeriye girip gaz değişimi yapmalarına olanak sağlar. Diatomlar oksijen üreten mikro fabrikalar gibi çalışır. Trilyonlarca diatom, bu gaz değişimi sonunda kendi ihtiyaçlarının çok üzerinde oksijen üreterek atmosferdeki oksijen oranına son derece önemli bir katkıda bulunmuş olur. Bunun yanı sıra denizlerdeki besin zinciri içerisinde de çok önemli bir rol oynarlar. Diatomlar hayvansal planktonları oluşturan küçük canlıların temel besin kaynaklarıdır. Hayvansal planktonlar da daha büyük türler için besin kaynağı olan ringa gibi balıklar tarafından tüketilir. Örneğin oldukça büyük bir canlı olan kambur balina gibi canlılar diatomlarla beslenir. Bir balinanın birkaç saat tok kalabilmesi için birkaç yüz milyar diatom gereklidir. >>Filtre Özelliği: Bu mikro canlılar, endüstriyel olarak da kullanılmakta ve çeşitli maddelerin filtre edilmesini ve yalıtılmasını sağlamaktadırlar. Diatomlar, özellikle silis, nitrat ve fosfatın canlılar için kullanılabilir hale gelmesinde de son derece etkilidirler. Hatta belirli şartlar altında kirli su kaynaklarının saf hale getirilmesini de sağlayabilmektedirler. >>İnsanların D Vitamini Kaynağı: Diatomlar, pek çok balık ve balina gibi suda yaşayan canlılar için önemli bir besin kaynağı oluşturmaktadır. Bilindiği gibi, balık yağı insanın gelişimi için oldukça değerli bir besindir. İşte diatomlar, aynı zamanda balık yağında bulunan D vitaminini de sağlamakla sorumludurlar. Diatomların en etkileyici özellikleri ise kendi inşa ettikleri kabuklarıdır. Diatomlar mükemmel mimarlardır. Silisyum içeren kabukları serttir ve muntazam ve son derece simetrik bir görünümleri vardır. Diatomların kendileri için inşa ettikleri bu evler, bazen parıldayan bir kozalağı, bazen bir spirali, bazen de ışıldayan kristal bir avizeyi andırır. İlginç olan ise, yirmi beş binden fazla diatom türü olmasına rağmen hiçbirinin kabuğunun bir diğerine benzememesidir. Tıpkı bir kar tanesinin diğerine benzememesi gibi diatomların görünümleri de birbirlerinden farklıdır. Diatomlarla ilgili dikkat çeken ikinci planlama özelliği ise, üremeleri sırasında ortaya çıkar. Diatomlar inanılmaz hızlarda, bazıları sekiz hatta dört saatte bir bölünerek ürerler. Bu nedenle 10 gün içerisinde bir diatom 1 milyar ayrı birey haline gelebilir. Bu canlıların üreme hızları da özellikle oksijen ürettikleri için son derece önemlidir. Üreme hızlarındaki en küçük bir durağanlık kuşkusuz bu önemli oksijen kaynağının büyük ölçüde azalması anlamına gelecektir. Bu da canlılık için tehdit oluşturabilecek bir durumdur. Ancak bu canlılar mutlaka ihtiyaç olan zamanlarda ihtiyaç olan miktarlarda ürer ve yeryüzündeki hassas ekolojik dengeyi sabit tutarlar.
  24. Peygamber devesinin yamyamliği…peygamber develeri etobur böceklerdir.normal olarak kendilerinden daha küçük hayvanları yerler…çiftleşirken erkek dikkatlice sürünür tırmanarak dişinin üstüne çıkar ve birleşir.dişi eline bir şans geçirirse erkeği yiyecektir.ya erkek yaklaşırken veya üstene bindikten ya da ayrıldıktan hemen sonra .kafasını kopartarak işe başlayacak…dişinin erkeği yemek için birleşmenin bitmesini beklemesi en mantıklısı gibi görünüyor. Ancak kafasını kaybetmesi sonucu erkeğin vücudunun geri kalan kısmı dişinin üstünden düşmemekte. Tam tersine performansını arttırıyor.birinci yarar dişinin güzel bir yemek elde etmesi olacaktır. O yüzden bencil kelimesi bunları nitelemede yetersiz kalıyor..
  25. Çünkü deniz eklembacaklılarda memelilerden farklı olarak ölümden hemen sonra beyinden salgılanan kimyasallar bedenin çok hızlı bir şekilde bozularak çürümesine neden olur. Bu şekilde tüketilirse ciddi besin zehirlenmesine neden olabileceği gibi tadı da çok kötü olur. Bunu engellemek için beyinden evvel tüm vücudu haşlayarak öldürme yöntemi tercih edilir.

Hakkımızda

Biyoloji Günlüğü ülkemizdeki biyoloji öğrencileri, mezunları ve çalışanları adına kar gütmeyen bir proje olarak 9 senedir faaliyetlerine yılmadan devam etmeye çalışan masum bir projedir. Lütfen art niyetinizi forumdan uzak tutunuz. Bize iletişim formu aracılığıyla ulaşabilirsiniz.

Dilerseniz biyolojigunlugu@gmail.com veya admin@biyolojigunlugu.com adresine mail de gönderebilirsiniz. Bizimle arşivinizi paylaşmak isterseniz wetransfer.com üzerinden biyolojigunlugu.com adresine dosya transferi olarak iletmeniz yeterlidir, sizin adınıza paylaşılacaktır.

Sitemiz bir "Günlük" olarak derleme yayın, yorum, diyalog ve yazılara vermektedir. Güncel biyoloji haberleri ve gelişmelere ek olarak özellikle sosyal medyada gözden kaçan, değerli gördüğümüz tüm içeriğe kaynak ve atıflar dahilinde sitemizde yer vermekteyiz. Bu sitede verilen bilgilerin kullanım sorumluluğu tümüyle kullanıcıya aittir. Sayfalarımızda yer alan her türlü bilgi, görsel ve doküman sadece bilgilendirmek amacıyla verilmiştir.

Biyoloji Günlüğü internet sitesi 5651 Sayılı Kanun’un 2. maddesinin 1. fıkrasının m) bendi ile aynı kanunun 5. maddesi kapsamında Yer Sağlayıcı olarak faaliyet göstermektedir. İçerikler, ön onay olmaksızın tamamen kullanıcılar tarafından oluşturulmaktadır. Yer Sağlayıcı olarak, kullanıcılar tarafından oluşturulan içeriği ya da hukuka aykırı paylaşımı kontrol etmekle ya da araştırmakla yükümlü değildir.

Yer Sağladığı içeriğin 5651 Sayılı Kanun’un 8 ila 9. maddelerine aykırı şekilde; kişilik haklarınızı ihlal ettiğini ya da hukuka aykırı olduğunu düşünüyorsanız mail adreslerimizden iletişime geçerek bildirebilirsiniz. 

Bildirimleriniz dikkatle ve özenle incelenmekte olup kişilik haklarınızın ihlali ya da hukuka aykırılığın tespiti halinde mevzuat kapsamında en kısa sürede işlem yaparak bilgi vereceğiz.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgilendirme

Kullanım Şartları, Gizlilik Politikası, Forum Kuralları sayfalarına göz atınız.