Jump to content

Cenk Önsoy

Yönetici
  • İçerik sayısı

    1.126
  • Katılım

  • Son ziyaret

Cenk Önsoy paylaşımları

  1. Bacillaceae familyasına dahil olup, gram(+), aerobik veya fakültatif anaerobik, spor oluşturan, çubuk şeklinde katalaz (+) bakterilerdir. Çoğunlukla mezofilik olmakla birlikte psikrotrof ve termofilik türleri de vardır. Endospor oluştururlar. 100 °C 'de 10 dakika kaynatma bakterinin vejetatif şekillerini öldürür fakat sporlar ölmeyebilir. Toprak kökenli olup, gerek toz ve toprak ile gerekse su ile yayılım göstermektedir. Beyaz-krem renkli, sarı, pembe, portakal rengi ve siyah renklerde pigmentli koloniler oluşturabilir. Şekeri fermente ederler ve asit üretirler. Ancak gaz oluşumu görülmez. Proteinleri ise, amonyak oluşumu altında parçalarlar ve böylece kokuşmaya neden olurlar. Bacillus türleri sporlarının görünümüne göre 3 grupta toplanmıştır. Birinci grup Bacillus türleri kendi içlerinde A ve B olmak üzere ikiye ayrılır. Her iki grupta sporangia (İçinde eşeysiz sporlar üretilen yapı)şişmemiştir. Sporlar elips veya silindirik şekilli, santral(hücre çekirdeği merkezde bulunan) veya terminal(hücre çekirdeği hücre uç noktasında bulunan) konumludur. A grubu ve B grubu arasındaki fark ise A alt grubunda hücre genişliği 1 µm'den küçük, B alt grubunda ise 1 µm'den büyüktür. İkinci grupta yer alan Bacillus türlerinde sporangia şişmiştir. Sporları elips, santral veya terminaldir. Üçüncü grupta yer alan Bacillus türlerinde de sporangia şişmiştir. Sporlar küresel, sub-terminal ve terminal konumludur. Bacillus cereus 'un Genel Özellikleri Bacillus cereus, toprak ve bitki örtüsü üzerinde yaygın bir şekilde bulunmaktadır. Cereus adını tahıl anlamındaki cereal 'den alır. 1.2 – 5.0 µm arasında hücre boyutuna sahiptir. Santral (hücre çekirdeği hücrenin ortasında bulunan) veya subterminal (hücre çekirdeği hücre ucuna yakın yerde bulunan) yapıda, hareketli ve aerobiktir. Üreyebildiği sıcaklıklar suşlara göre farklılık gösterir. Optimum 30 -35 oC , maksimum 37 - 48 oC , minimum 10 - 18 oC arasındadır. Gelişebildiği pH aralığı 4.9 – 9.3 olup optimum 7.0 'dır. %7.5 tuzda üreyebilir. Bacillus cereus; lesitinaz, proteaz, amilaz (jelatinaz) aktivitesine sahiptir. Sporları eliptik formda ve santralde yer alır. Minimum su aktivitesi değeri 0,95’tir. Oksijen varlığında hızlı bir şekilde üreme görülür. Bacillus cereus farklı çevresel kosullarda üreyebilmektedir. Uygun pastörize edilmemis sütte “bitty cream” seklinde bozulma yapar ve bu durum sütte yağ emülsiyonunu sağlayan lesitinin B. cereus tarafından degradasyonu sonucu ortaya çıkmaktadır. Bu patojen α- hemoliz olusturmamakla birlikte, bazı suslarda β-hemoliz görülebilir. Nitratı indirger, 63oC’de 30 dakikalık pastörizasyonda sporları canlı kalır. Süte çok yaygın olmasına rağmen süt ürünlerinde bu etkenden kaynaklanan zehirlenmelere nadir olarak rastlanmasının nedeni yüksek sayıda B. cereus varlığında bozulmanın hissedilmesi ve ürünlerin tüketilmemesidir. B. cereus 'un çok sayıda alınması [106 /g (106 /ml)] ile bireylerde gıda zehirlenmesi görülebilir. Özellikle B. cereus kontamine olmuş gıdalar pişirildikten sonra yeterince ve hızlı soğutulmadıklarında veya gıdaların hazırlandıktan sonra geç tüketildiğinde, canlı ve ısıya dirençli olan sporların çimlenmesi ile mikroorganizma çoğalıp, gıda zehirlenmesine neden olabilecek düzeyde toksin oluşturabilir. B.cereus ile oluşmuş besin zehirlenmelerinin birçoğu Çin restoranlarında kızarmış pirinç yiyenlerde görülmüş ve bu durum pirincin kızartılmasından önce hafif haşlanıp oda sıcaklığında bekletilmesi sırasında B.cereus ‘un sporlu şeklinden vejetatif formuna dönüşmesi ve toksin salması ile açıklanmıştır. B.cereus zehirlenmelerinde pilav, kaynak bir besin olarak bildirilmiştir. B. cereus gıda zehirlenmesine neden olan ekstrasellüler toksin, ortamdaki bakteri sayısı belirli bir düzeye ulaştıktan sonra saptanabilir. Bakteri, toksini logaritmik faz sırasında sentezler ve salgılar. Yapılan çalışmalarda bu bakterinin 18 – 44 oC arasında toksin sentezlediği ve 45 oC 'de üremesinin durduğu tespit edilmiştir. Toksin Oluşum Özellikleri Bacillus cereus iki farklı toksin oluşturur. Bunlardan birisi 40 kDa(kilodalton) ağırlığında ısıya dayanıklı (emetic) [Stabil Toksin; ST] bir protein olan enterotoksindir. Gıda zehirlenmesine neden olan bu toksin 126 oC ’de 90 dakikada inaktif hale gelir. Diğer toksin ise 5 – 7 kDa ağırlıkta, ısıya dayanıklı (Labil Toksin; LT) olan bir peptittir. 60 oC ’de birkaç dakikada tahrip olur. B. cereus gıda zehirlenmesi bir intoksikasyon olup, bakteri sayısı belli bir düzeye ulaştıktan sonra ekstraselüloz toksin sentezlemektedir. Toksin logaritmik faz sırasında sentezlenmekte ve sporulasyonla birlikte toksin sentezi durmaktadır. B. cereus iki farklı tip enterotoksin sentezleyebilir ve dolayısıyla iki farklı tip zehirlenme oluşturur. Bu toksinlerden diyarejenik toksin protein yapısında olup hücre sayısı yaklasık 107 kob/ml olduğunda sentezlenir. Isıya, tripsin ve pronaz enzimlerine karsı duyarlıdır. 56oC’ de 30 dakikada parçalanır. Emetik toksin ise ısıya ve aside dirennçidir. 126oC’de 90 dk uygulanan ısıl işlemle yıkımlanabilmektedir. Ayrıca tripsin ve pepsin enzimlerine de direnç gösterir Hastalık belirtileri İshal, kusma, karın krampları, bulantı. Diyarel sendrom daha çok kontamine proteinli gıdalar, sebzeler, soslar ve puding tüketilmesi sonrası meydana gelir. İnkübasyon süresi 8-16 saattir. Abdominal ağrılar, sulu ishal, rektel tenesmus, nadiren kusma görülen semptomlardır. Emetik sendrom ise basta pirinç olmak üzere nisastalı kontamine gıda tüketiminden kaynaklanır. Semptomlar 1-5 saat içerisinde ortaya çıkmakta ve mide bulantısı ve kusma görülmektedir. Teşhis Gıda kaynaklı salgınlarda B. cereus’un teyidi için: 1- Şüpheli gıdadan ve dışkıdan veya hastanın kusmuğundan aynı serotipe ait suşların izolasyonu 2-Gıda kaynaklı hastalığa neden olan şüpheli gıdadan veya dışkıdan veya hastanın kusmuğundan yüksek sayılarda B. cereus serotip izolasyonu 3-Şüpheli gıdadan B. cereus aranır. Bacillaceae familyasına dahil olup, gram(+), aerobik veya fakültatif anaerobik, spor oluşturan, çubuk şeklinde katalaz (+) bakterilerdir. Çoğunlukla mezofilik olmakla birlikte psikrotrof ve termofilik türleri de vardır. Endospor oluştururlar. 100 °C 'de 10 dakika kaynatma bakterinin vejetatif şekillerini öldürür fakat sporlar ölmeyebilir. Toprak kökenli olup, gerek toz ve toprak ile gerekse su ile yayılım göstermektedir. Beyaz-krem renkli, sarı, pembe, portakal rengi ve siyah renklerde pigmentli koloniler oluşturabilir. Şekeri fermente ederler ve asit üretirler. Ancak gaz oluşumu görülmez. Proteinleri ise, amonyak oluşumu altında parçalarlar ve böylece kokuşmaya neden olurlar. Bacillus türleri sporlarının görünümüne göre 3 grupta toplanmıştır. Birinci grup Bacillus türleri kendi içlerinde A ve B olmak üzere ikiye ayrılır. Her iki grupta sporangia (İçinde eşeysiz sporlar üretilen yapı)şişmemiştir. Sporlar elips veya silindirik şekilli, santral(hücre çekirdeği merkezde bulunan) veya terminal(hücre çekirdeği hücre uç noktasında bulunan) konumludur. A grubu ve B grubu arasındaki fark ise A alt grubunda hücre genişliği 1 µm'den küçük, B alt grubunda ise 1 µm'den büyüktür. İkinci grupta yer alan Bacillus türlerinde sporangia şişmiştir. Sporları elips, santral veya terminaldir. Üçüncü grupta yer alan Bacillus türlerinde de sporangia şişmiştir. Sporlar küresel, sub-terminal ve terminal konumludur. Bacillus cereus 'un Genel Özellikleri Bacillus cereus, toprak ve bitki örtüsü üzerinde yaygın bir şekilde bulunmaktadır. Cereus adını tahıl anlamındaki cereal 'den alır. 1.2 – 5.0 µm arasında hücre boyutuna sahiptir. Santral (hücre çekirdeği hücrenin ortasında bulunan) veya subterminal (hücre çekirdeği hücre ucuna yakın yerde bulunan) yapıda, hareketli ve aerobiktir. Üreyebildiği sıcaklıklar suşlara göre farklılık gösterir. Optimum 30 -35 oC , maksimum 37 - 48 oC , minimum 10 - 18 oC arasındadır. Gelişebildiği pH aralığı 4.9 – 9.3 olup optimum 7.0 'dır. %7.5 tuzda üreyebilir. Bacillus cereus; lesitinaz, proteaz, amilaz (jelatinaz) aktivitesine sahiptir. Sporları eliptik formda ve santralde yer alır. Minimum su aktivitesi değeri 0,95’tir. Oksijen varlığında hızlı bir şekilde üreme görülür. Bacillus cereus farklı çevresel kosullarda üreyebilmektedir. Uygun pastörize edilmemis sütte “bitty cream” seklinde bozulma yapar ve bu durum sütte yağ emülsiyonunu sağlayan lesitinin B. cereus tarafından degradasyonu sonucu ortaya çıkmaktadır. Bu patojen α- hemoliz olusturmamakla birlikte, bazı suslarda β-hemoliz görülebilir. Nitratı indirger, 63oC’de 30 dakikalık pastörizasyonda sporları canlı kalır. Süte çok yaygın olmasına rağmen süt ürünlerinde bu etkenden kaynaklanan zehirlenmelere nadir olarak rastlanmasının nedeni yüksek sayıda B. cereus varlığında bozulmanın hissedilmesi ve ürünlerin tüketilmemesidir. B. cereus 'un çok sayıda alınması [106 /g (106 /ml)] ile bireylerde gıda zehirlenmesi görülebilir. Özellikle B. cereus kontamine olmuş gıdalar pişirildikten sonra yeterince ve hızlı soğutulmadıklarında veya gıdaların hazırlandıktan sonra geç tüketildiğinde, canlı ve ısıya dirençli olan sporların çimlenmesi ile mikroorganizma çoğalıp, gıda zehirlenmesine neden olabilecek düzeyde toksin oluşturabilir. B.cereus ile oluşmuş besin zehirlenmelerinin birçoğu Çin restoranlarında kızarmış pirinç yiyenlerde görülmüş ve bu durum pirincin kızartılmasından önce hafif haşlanıp oda sıcaklığında bekletilmesi sırasında B.cereus ‘un sporlu şeklinden vejetatif formuna dönüşmesi ve toksin salması ile açıklanmıştır. B.cereus zehirlenmelerinde pilav, kaynak bir besin olarak bildirilmiştir. B. cereus gıda zehirlenmesine neden olan ekstrasellüler toksin, ortamdaki bakteri sayısı belirli bir düzeye ulaştıktan sonra saptanabilir. Bakteri, toksini logaritmik faz sırasında sentezler ve salgılar. Yapılan çalışmalarda bu bakterinin 18 – 44 oC arasında toksin sentezlediği ve 45 oC 'de üremesinin durduğu tespit edilmiştir. Toksin Oluşum Özellikleri Bacillus cereus iki farklı toksin oluşturur. Bunlardan birisi 40 kDa(kilodalton) ağırlığında ısıya dayanıklı (emetic) [Stabil Toksin; ST] bir protein olan enterotoksindir. Gıda zehirlenmesine neden olan bu toksin 126 oC ’de 90 dakikada inaktif hale gelir. Diğer toksin ise 5 – 7 kDa ağırlıkta, ısıya dayanıklı (Labil Toksin; LT) olan bir peptittir. 60 oC ’de birkaç dakikada tahrip olur. B. cereus gıda zehirlenmesi bir intoksikasyon olup, bakteri sayısı belli bir düzeye ulaştıktan sonra ekstraselüloz toksin sentezlemektedir. Toksin logaritmik faz sırasında sentezlenmekte ve sporulasyonla birlikte toksin sentezi durmaktadır. B. cereus iki farklı tip enterotoksin sentezleyebilir ve dolayısıyla iki farklı tip zehirlenme oluşturur. Bu toksinlerden diyarejenik toksin protein yapısında olup hücre sayısı yaklasık 107 kob/ml olduğunda sentezlenir. Isıya, tripsin ve pronaz enzimlerine karsı duyarlıdır. 56oC’ de 30 dakikada parçalanır. Emetik toksin ise ısıya ve aside dirennçidir. 126oC’de 90 dk uygulanan ısıl işlemle yıkımlanabilmektedir. Ayrıca tripsin ve pepsin enzimlerine de direnç gösterir Hastalık belirtileri İshal, kusma, karın krampları, bulantı. Diyarel sendrom daha çok kontamine proteinli gıdalar, sebzeler, soslar ve puding tüketilmesi sonrası meydana gelir. İnkübasyon süresi 8-16 saattir. Abdominal ağrılar, sulu ishal, rektel tenesmus, nadiren kusma görülen semptomlardır. Emetik sendrom ise basta pirinç olmak üzere nisastalı kontamine gıda tüketiminden kaynaklanır. Semptomlar 1-5 saat içerisinde ortaya çıkmakta ve mide bulantısı ve kusma görülmektedir. Teşhis Gıda kaynaklı salgınlarda B. cereus’un teyidi için: 1- Şüpheli gıdadan ve dışkıdan veya hastanın kusmuğundan aynı serotipe ait suşların izolasyonu 2-Gıda kaynaklı hastalığa neden olan şüpheli gıdadan veya dışkıdan veya hastanın kusmuğundan yüksek sayılarda B. cereus serotip izolasyonu 3-Şüpheli gıdadan B. cereus aranır. İlgili gıdalar Çok çeşitli gıdalarda bulunur. Bunların içinde, et, süt, sebze ve balık gibi gıdalar ishal tipi gıda zehirlenmesiyle alakalıdır. Kusma tipi salgınlar, genellikle pirinç ürünleri ile alakalıdır; bununla beraber patates, makarna ve peynir ürünleri gibi bulaşmış nişastalı gıdalar da bu tip salgınlarla alakalıdır. Soslar, pudingler, çorbalar, güveç, börek ve salatalar gibi gıda karışımları gıda zehirlenmeleri vakalarında sıklıkla sorumlu olmaktadır. Servis için bir süre bekletilen nisastalı gıdalar risk grubunda yer alır B. cereus’un minimal enfeksiyon dozu 107 kob/gr düzeyindedir Bacillus sporları gıda isletmelerinde uygulanan ısıl islemlerinin çoğuna dirençlilik gösterir ve germinasyon sonrası depolama sıcaklığında gıda içinde yaşamını sürdürebilmektedir. Nem, pH, oksidasyon-redüksiyon potansiyeli, seker içeriği, antimikrobiyal içeriği gibi çesitli özellikleriyle bal Bacillus türlerinin spor formunun yaşayabileceği uygun bir gıdadır Önleme Yeterli depolanmış, ısıtılmış ve pişirilmiş gıdalar kusturucu olmayan tipler için güvenlidir. Kusma tipi hastalık genellikle uygun depolanmamış nişastalı gıdalarla (pirinç, makarna) alakalıdır. Uygun depolama (7 °C’nin altında sadece birkaç gün) fazla üremeyi ve toksin üretimini engeller. Analizi - Mannitol Egg-Yolk Polymyxin Agar - Dextrose Caseine Peptone Agar Serum Fizyolojik Hazırlanması 8.5 NaCl 1000 ml damıtık su içinde çözülür. Test tüplerine yada erlenmayer, balon joje gibi cam kaplara gerekli miktarlarda dağıtılarak (9 ml, 90 ml v.b.) otoklavda 121°C de 15 dk sterilize edilir. Egg Yolk Hazırlanışı Yumurta, içinde %96 ‘lık etil alkol bulunan bir beherde 15 dakika bekletilir ve bu süre sonunda aseptik koşullarda beherden çıkarılarak steril bir petri kutusu kapağına yerleştirilir. Yumurta kabuğunda, aseptik koşullarda, pipetin girebileceği çapta bir delik açılır ve yumurta akı steril bir pipetle bu delikten çekilerek ayrılır. Yumurta sarısı steril bir erlenmayere steril bir pipetle ölçülü olarak aktarılır ve bir kısım yumurta sarısı üzerine dört kısım steril damıtık su eklenerek kuvvetlice karıştırılır. Mannitol Egg Yolk Polymyxin Agar Mannitol (+) mikroorganizmalar, fenol kırmızısı indikatörünün kırmızı rengini sarıya çevirmesiyle mannitol (-) mikroorganizmalardan ayrılır. Bacillus cereus refakatçi floranın gelişimini engelleyen polymiksinden etkilenmez. Bu nedenle polymiksin yüksek miktarda refakatçi floranın gelişimini engellediği için besiyerine eklenmelidir. İnkübasyon süresi 32 oC ‘de 18 - 40 saattir. MR-VP Broth (Merck 1.05712) Dehidre besiyeri 17 g/L olacak şekilde distile su içinde ısıtılarak eritilir ve deney tüplerine 5 'er ml olacak şekilde dağıtılıp otoklavda 121 oC ' de 15 dakika sterilize edilir. Besiyeri berrak ve sarımsı renklidir. Buzdolabında 2 aya kadar depolanabilir. Bazik Fuksin: 1 gr. Bazik fuksin(%90 boya içerikli) 1 lt. damıtık su içinde çözdürülür. Kristal viyole boyası: Kristal violet(gentian violet) 0,5g:distile su 100 ml bileşimindedir. Boya distile su içine çözündükten sonra kaba filtre kâğıdından geçirilir. İyot-Lugol çözeltisi: Potasyum iyodür 2 g:İyot kristali 2 g: Distile su 300 ml bileşimindedir. Potasyum iyodür distile su içerisinde iyice çözündükten sonra iyice ezilmiş iyot kristali ilave edilir. Tam bir çözünme sağlanana kadar karıştırılır. İdentifikasyon Sonrası Uygulanan Biyokimyasal Testler Glikoz Testi Dextrose Casein-Peptone Agar (Merck 1.10860) besiyerinde yapılabilir. Tüplerde sterilize edilmiş besiyeri standart analiz yöntemine göre kullanımdan hemen önce kaynar su banyosunda tutularak eritilir ve tekrar hızla dik pozisyonda 30 oC 'a soğutulur. Bu işlemden amaç besiyeri içinde bulunan oksijenin uzaklaştırılmasıdır. B. cereus olduğundan kuşku duyulan kolonilerden elde edilen saf agar kültüründen bir koloni alınarak aşı iğnesi ile bir defada Dextrose Casein-Peptone Agar besiyerine daldırma yapılır. 30 oC 'de 24 saat inkübasyon sonunda tüpün tümünün sarı renk alması pozitif reaksiyon olarak değerlendirilir. B. cereus bu testte pozitif sonuç verir. Voges-Proskauer Testi MR-VP Broth (Merck 1.05712) besiyerine saf agar kültüründen alınan bir koloni aşı özesi ile aşılanır. 30 oC 'de 24 saat inkübasyon sonunda standart Voges-Proskauer testi ile sonuç alınır B. cereus VP pozitif bir bakteridir. VP testi için 1 ml kültür steril bir test tüpüne alınır, üzerine 0.2 ml % 40 ‘lık potasyum hidroksit (Merck 1.05033) çözeltisi, 0.6 ml %5 ‘lik naftol (Merck 1.06223) çözeltisi ve birkaç kreatin kristali ilave edilir. Kuvvetlice çalkalanıp oda sıcaklığında 1 saat bırakılır. Pembe renk oluşumu VP testinin pozitif olduğunu gösterir. Reaksiyon sonucu negatif ise orijinal tüp 24 saat daha inkübe edilip tekrar VP testi yapılır. Kreatin kristalleri kullanılmadan da VP testi yapılabilir. Nitrat Testi Nitrat Broth Merck (1.10204) besiyeri kullanılabilir. B. cereus olduğundan kuşku duyulan kolonilerden elde edilen saf agar kültüründen 1 koloni alınarak aşı özesi ile besiyerine inoküle edilip 30 oC ' da 24 saat inkübasyona bırakılır. Bu sürenin sonunda tüpe 0,2-0,5 ml olacak şekilde birkaç damla Griess-Ilosvay's nitrit çözeltisi Merck (1.09023) ilave edilir. 15 dakika içinde kırmızı renk oluşumu nitratın nitrite indirgendiğinin göstergesidir. Oluşan nitrit miktarı fazla ise renk sarıya dönüşebilir. Ya da test tüpüne az miktarda çinko tozu (Merck 1.08774) ilave ettikten sonra kültür çinko tozunun çökmesi için 10 dakika kendi halinde (karıştırmadan) bırakılır. Bu süre sonunda çinko tozu etrafında pembe renk oluşumu çinko tozu reaksiyonu pozitif olarak değerlendirilir ve bu sonuç nitratın nitrite indirgenmediğini gösterir. Jelatin Testi Jelatin hidrolize edildiği zaman aminoasitler oluşur. Jelatin 30 – 35 ºC’de erir. Bu nedenle inkübasyon 20 - 25ºC ’de yapılmalıdır. Bakterinin ürettiği proteolitik jelatinaz enzimi ile jelatin hidrolize olarak eski katı özelliğini kaybeder ve sıvı hale dönüşür. 4 g jelatin ve 0.8 g nutrient broth, 100 ml distile suda eritilir. 95 – 100 ºC ’de 20 dakika otoklavda sterilize edilir. Daha sonra steril petri kutularına dökülür, dondurulur. Hazırlanan petri kutularında bakterilerin 24 - 48 saatlik kültürleri ile ekim yapılır. 20 -25 ºC ’de 48 saat veya daha fazla süre ile inkübe edilir. Petri üzerine amonyum sülfat çözeltisi dökülür. Amonyum sülfat, protein çöktürücü bir maddedir. 53.1 g amonyum sülfat 100 ml suda çözünerek hazırlanır.Jelatin hidrolize edilmiş ise kolonilerin etrafında açık bir zon görülür. Eğer hidrolize edilmemiş ise koloniler çevresinde bulanıklar gözlenir. Gram Boyama - Preparat hazırlanır, kurutulur. - Kristal violet solüsyonu ile boyanır.1 dakika beklenir. - Saf su ile yıkanır ve preparat üzerine lugol solüsyonu konarak 1 dakika beklenir. - Saf su ile yıkanır. - Preparata alkol dökülür ve 30 saniye beklenir. - Saf su ile yıkanır. - Sulu fuksin dökülür ve 15 saniye beklenir. - Saf su ile yıkanarak boya giderilir. - Kurutma kağıdında (veya havada) kurutulur. - Preparata immersiyon yağı konarak mikroskopta incelenir.Bu yöntemle mor görülen mikroorganizmalar gram (+) ve pembe görülenler de gram (-) olarak değerlendirilirler.Çok çeşitli gıdalarda bulunur. Bunların içinde, et, süt, sebze ve balık gibi gıdalar ishal tipi gıda zehirlenmesiyle alakalıdır. Kusma tipi salgınlar, genellikle pirinç ürünleri ile alakalıdır; bununla beraber patates, makarna ve peynir ürünleri gibi bulaşmış nişastalı gıdalar da bu tip salgınlarla alakalıdır. Soslar, pudingler, çorbalar, güveç, börek ve salatalar gibi gıda karışımları gıda zehirlenmeleri vakalarında sıklıkla sorumlu olmaktadır. Servis için bir süre bekletilen nisastalı gıdalar risk grubunda yer alır B. cereus’un minimal enfeksiyon dozu 107 kob/gr düzeyindedir Bacillus sporları gıda isletmelerinde uygulanan ısıl islemlerinin çoğuna dirençlilik gösterir ve germinasyon sonrası depolama sıcaklığında gıda içinde yaşamını sürdürebilmektedir. Nem, pH, oksidasyon-redüksiyon potansiyeli, seker içeriği, antimikrobiyal içeriği gibi çesitli özellikleriyle bal Bacillus türlerinin spor formunun yaşayabileceği uygun bir gıdadır Önleme Yeterli depolanmış, ısıtılmış ve pişirilmiş gıdalar kusturucu olmayan tipler için güvenlidir. Kusma tipi hastalık genellikle uygun depolanmamış nişastalı gıdalarla (pirinç, makarna) alakalıdır. Uygun depolama (7 °C’nin altında sadece birkaç gün) fazla üremeyi ve toksin üretimini engeller. Analizi - Mannitol Egg-Yolk Polymyxin Agar - Dextrose Caseine Peptone Agar Serum Fizyolojik Hazırlanması 8.5 NaCl 1000 ml damıtık su içinde çözülür. Test tüplerine yada erlenmayer, balon joje gibi cam kaplara gerekli miktarlarda dağıtılarak (9 ml, 90 ml v.b.) otoklavda 121°C de 15 dk sterilize edilir. Egg Yolk Hazırlanışı Yumurta, içinde %96 ‘lık etil alkol bulunan bir beherde 15 dakika bekletilir ve bu süre sonunda aseptik koşullarda beherden çıkarılarak steril bir petri kutusu kapağına yerleştirilir. Yumurta kabuğunda, aseptik koşullarda, pipetin girebileceği çapta bir delik açılır ve yumurta akı steril bir pipetle bu delikten çekilerek ayrılır. Yumurta sarısı steril bir erlenmayere steril bir pipetle ölçülü olarak aktarılır ve bir kısım yumurta sarısı üzerine dört kısım steril damıtık su eklenerek kuvvetlice karıştırılır. Mannitol Egg Yolk Polymyxin Agar Mannitol (+) mikroorganizmalar, fenol kırmızısı indikatörünün kırmızı rengini sarıya çevirmesiyle mannitol (-) mikroorganizmalardan ayrılır. Bacillus cereus refakatçi floranın gelişimini engelleyen polymiksinden etkilenmez. Bu nedenle polymiksin yüksek miktarda refakatçi floranın gelişimini engellediği için besiyerine eklenmelidir. İnkübasyon süresi 32 oC ‘de 18 - 40 saattir. MR-VP Broth (Merck 1.05712) Dehidre besiyeri 17 g/L olacak şekilde distile su içinde ısıtılarak eritilir ve deney tüplerine 5 'er ml olacak şekilde dağıtılıp otoklavda 121 oC ' de 15 dakika sterilize edilir. Besiyeri berrak ve sarımsı renklidir. Buzdolabında 2 aya kadar depolanabilir. Bazik Fuksin: 1 gr. Bazik fuksin(%90 boya içerikli) 1 lt. damıtık su içinde çözdürülür. Kristal viyole boyası: Kristal violet(gentian violet) 0,5g:distile su 100 ml bileşimindedir. Boya distile su içine çözündükten sonra kaba filtre kâğıdından geçirilir. İyot-Lugol çözeltisi: Potasyum iyodür 2 g:İyot kristali 2 g: Distile su 300 ml bileşimindedir. Potasyum iyodür distile su içerisinde iyice çözündükten sonra iyice ezilmiş iyot kristali ilave edilir. Tam bir çözünme sağlanana kadar karıştırılır. İdentifikasyon Sonrası Uygulanan Biyokimyasal Testler Glikoz Testi Dextrose Casein-Peptone Agar (Merck 1.10860) besiyerinde yapılabilir. Tüplerde sterilize edilmiş besiyeri standart analiz yöntemine göre kullanımdan hemen önce kaynar su banyosunda tutularak eritilir ve tekrar hızla dik pozisyonda 30 oC 'a soğutulur. Bu işlemden amaç besiyeri içinde bulunan oksijenin uzaklaştırılmasıdır. B. cereus olduğundan kuşku duyulan kolonilerden elde edilen saf agar kültüründen bir koloni alınarak aşı iğnesi ile bir defada Dextrose Casein-Peptone Agar besiyerine daldırma yapılır. 30 oC 'de 24 saat inkübasyon sonunda tüpün tümünün sarı renk alması pozitif reaksiyon olarak değerlendirilir. B. cereus bu testte pozitif sonuç verir. Voges-Proskauer Testi MR-VP Broth (Merck 1.05712) besiyerine saf agar kültüründen alınan bir koloni aşı özesi ile aşılanır. 30 oC 'de 24 saat inkübasyon sonunda standart Voges-Proskauer testi ile sonuç alınır B. cereus VP pozitif bir bakteridir. VP testi için 1 ml kültür steril bir test tüpüne alınır, üzerine 0.2 ml % 40 ‘lık potasyum hidroksit (Merck 1.05033) çözeltisi, 0.6 ml %5 ‘lik naftol (Merck 1.06223) çözeltisi ve birkaç kreatin kristali ilave edilir. Kuvvetlice çalkalanıp oda sıcaklığında 1 saat bırakılır. Pembe renk oluşumu VP testinin pozitif olduğunu gösterir. Reaksiyon sonucu negatif ise orijinal tüp 24 saat daha inkübe edilip tekrar VP testi yapılır. Kreatin kristalleri kullanılmadan da VP testi yapılabilir. Nitrat Testi Nitrat Broth Merck (1.10204) besiyeri kullanılabilir. B. cereus olduğundan kuşku duyulan kolonilerden elde edilen saf agar kültüründen 1 koloni alınarak aşı özesi ile besiyerine inoküle edilip 30 oC ' da 24 saat inkübasyona bırakılır. Bu sürenin sonunda tüpe 0,2-0,5 ml olacak şekilde birkaç damla Griess-Ilosvay's nitrit çözeltisi Merck (1.09023) ilave edilir. 15 dakika içinde kırmızı renk oluşumu nitratın nitrite indirgendiğinin göstergesidir. Oluşan nitrit miktarı fazla ise renk sarıya dönüşebilir. Ya da test tüpüne az miktarda çinko tozu (Merck 1.08774) ilave ettikten sonra kültür çinko tozunun çökmesi için 10 dakika kendi halinde (karıştırmadan) bırakılır. Bu süre sonunda çinko tozu etrafında pembe renk oluşumu çinko tozu reaksiyonu pozitif olarak değerlendirilir ve bu sonuç nitratın nitrite indirgenmediğini gösterir. Jelatin Testi Jelatin hidrolize edildiği zaman aminoasitler oluşur. Jelatin 30 – 35 ºC’de erir. Bu nedenle inkübasyon 20 - 25ºC ’de yapılmalıdır. Bakterinin ürettiği proteolitik jelatinaz enzimi ile jelatin hidrolize olarak eski katı özelliğini kaybeder ve sıvı hale dönüşür. 4 g jelatin ve 0.8 g nutrient broth, 100 ml distile suda eritilir. 95 – 100 ºC ’de 20 dakika otoklavda sterilize edilir. Daha sonra steril petri kutularına dökülür, dondurulur. Hazırlanan petri kutularında bakterilerin 24 - 48 saatlik kültürleri ile ekim yapılır. 20 -25 ºC ’de 48 saat veya daha fazla süre ile inkübe edilir. Petri üzerine amonyum sülfat çözeltisi dökülür. Amonyum sülfat, protein çöktürücü bir maddedir. 53.1 g amonyum sülfat 100 ml suda çözünerek hazırlanır.Jelatin hidrolize edilmiş ise kolonilerin etrafında açık bir zon görülür. Eğer hidrolize edilmemiş ise koloniler çevresinde bulanıklar gözlenir. Gram Boyama - Preparat hazırlanır, kurutulur. - Kristal violet solüsyonu ile boyanır.1 dakika beklenir. - Saf su ile yıkanır ve preparat üzerine lugol solüsyonu konarak 1 dakika beklenir. - Saf su ile yıkanır. - Preparata alkol dökülür ve 30 saniye beklenir. - Saf su ile yıkanır. - Sulu fuksin dökülür ve 15 saniye beklenir. - Saf su ile yıkanarak boya giderilir. - Kurutma kağıdında (veya havada) kurutulur. - Preparata immersiyon yağı konarak mikroskopta incelenir.Bu yöntemle mor görülen mikroorganizmalar gram (+) ve pembe görülenler de gram (-) olarak değerlendirilirler.
  2. Aeromonas Günümüzde Aeromonas olarak adlandırılan bakteri ilk kez 1890 yılında Zimmerman tarafından musluk suyundan izole edilmiş ve Bacillus punctatus olarak isimlendirilmiştir. Bir yıl sonra Sanerelli benzer bir türü kurbağanın kanından ve lenf sıvısından izole etmiş ve buna Bacillus hydrophilus fuscus adını vermiştir. Emmerich ve Weibel 1894 yılında balıklardan izole ettikleri bakterileri Bacterium salmonicida olarak adlandırmışlardır. Gıdadan Aeromonas ilk kez 1917 yılında Hammer tarafından izole edilmiş ve bozuk sütten izole edilen bakteriye Bacillus icthyosmius ismi verilmiştir. Vibrio jamaicensis olarak adlandırılan ilk insan izolatı ise Hill ve arkadaşları tarafından 1954 yılında akut metastaz myositisli bir septisemi vakasından izole edilmiştir. Aeromonas ismi ilk kez 1936 yılında Kluyver ve Van Niel tarafından önerilmiş ve daha sonra 1943’te Stainer tarafından geliştirilmiştir. Taksonomi Bergey’s Manual of Determinative Bacteriology’nin 1957’deki baskısında Aeromonas bakterileri Pseudomonadaceae familyasında yer almıştır. Fakat yapılan taksonomik incelemeler neticesinde Aeromonas cinsinin Vibrionaceae familyasında yer almasının daha uygun olacağı bildirilmiş ve bunun üzerine Bergey’s Manual of Systematic Bacteriology’nin son baskısında Aeromonas cinsi Vibrionaceae familyasında değerlendirilmiştir. Ancak Aeromonas türlerinin Vibrionaceae familyasından farklı olarak %6 NaCl içeren ortamlarda üreyememelerinden dolayı, Colwell ve ark. (1986), Aeromonadaceae familyasının oluşturulmasını ve Aeromonas türlerinin bu familyada toplanmasını önermişlerdir. Bu tarihten sonra yayımlanan bazı makale ve kitaplarda Aeromonas türleri kendi ismini taşıyan Aeromonadaceae familyasında incelenmiştir. Aeromonas cinsi bakteriler iki alt gruptan oluşmaktadır. Birinci grup psikrofilik ve hareketsiz Aeromonas’lardır. Bu grupta Aeromonas salmonicida türü yer alır ve özellikle de somon balıkları için patojendir. Ancak 37°C’de üreyemedikleri için insanlarda patojenik etki gösteremezler. İkinci grup ise mezofilik ve hareketli Aeromonas’lardır ve A. hydrophila, A. sobria ve A. caviae türleri bu grupta yer alırlar. Bu grup hareketli Aeromonas’lar olarak isimlendirilmektedir ve bu sınıflandırma günümüzde kullanılan ve Bergey’s Manual of Systematic Bacteriology’nin son baskısında yer alan sınıflandırmadır. Bu sınıflandırmada yer almayan Joseph ve Carnahan (1994) tarafından yapılan genetik çalışmalar neticesinde tanımlanan yeni tür isimleri ortaya atılmıştır. A. hydrophila, A. sobria, A. caviae ve A. salmonicida dışında kalan bu yeni türler; A. media, A. eucrenophila, A. veronii biovar sobria, A. jandaei, A. veronii biovar veronii, A. schubertii, A. Grp 501, A. trota olarak isimlendirilmiştir. Genel Özellikler Aeromonas türleri 0,3-1,0μm genişliğinde, 1,0-3,5μm uzunluğunda uçları yuvarlak şekilde sonlanan, sporsuz, gram negatif çubuk şeklindeki organizmalardır. Flagellaları sayesinde hareketli ya da hareketsiz, sıklıkla da peritrik flagellaya sahiptirler. Oksidaz ve katalaz pozitif, fakültatif anaerobik mikroorganizmalar olan Aeromonas türleri glukozu hem oksidatif hem de fermentatif olarak kullanabilirler, karbonhidratları parçalayarak asit veya hem asit hem de gaz (CO2 ve H2) meydana getirirler, nitratı nitrite indirgerler ve Vibriostatik ajan O/129’a (2,4-diamino-6,7-diisopropylpteridine) dirençlidirler. Aeromonas türleri %6 NaCl’de üreyememeleri ile halofilik Vibrio’lardan ve Vibriostatik ajanın 150 μg’ına dayanıklılığı ile de Vibrio cholera grubundan ayırt edilebilirler Hareketli Aeromonas türleri Cetrimide Agar’da üreme, pektinaz, %5 NaCl içeren Nutrient Broth’da üreme, sorboz, eritriol ve rafinoz’dan asit üretme yeteneği yönünden negatiftirler. Hareketli Aeromonas türleri katı besiyerlerinde yuvarlak, konveks ve düzgün kenarlı gri-beyaz görünüme sahip pigmentsiz koloniler oluştururlar. Anaerobik ortamda pigment oluşumu şekillenir. Koku ise değişken olup kuvvetliden kokusuna kadar gidebilir. Kanlı agarda hemoliz yaparlar ve koloniler yedi gün sonra yeşilimsi renk alırlar. Kapsül yoktur ve sıvı ortamda tek polar flagellalıdırlar. Sıvı besiyerinde genelde homojen bulanıklık oluştururlar. Mezofil olan hareketli Aeromonas türlerinin optimum üreme sıcaklığının 28°C olduğu, çoğu türün 37 °C ’de iyi ürediği, ayrıca üreme aralığının 4-42 °C ve pH 5-9 olduğu belirtilmiştir. Çizelge1.1.’de Hareketli ve hareketsiz Aeromonas türlerinin biyokimyasal karakterleri gösterilmiştir. Aeromonas Türlerinin Virulans Faktörleri Ekstrasellüler toksinler (Enterotoksinler, hemolizinler ve proteazlar), yapısal özellikler (pili, S-layer, LPS-lipopolisakkarit) ile invazyon ve adezyon Aeromonas türlerinin patojenitesinde rol oynadığı varsayılan ve tanımlanan virulans faktörleridir. Aeromonas türleri α (alfa) ve β (beta) olmak üzere iki tip hemolizin üretmektedirler. Hareketli Aeromonas türlerinde ısıya duyarlı ve dirençli iki tip proteaz saptanmıştır. Proteazlar doğrudan doku hasarı oluşturarak veya invaze olmayı arttırarak patojenitede rol alırlar. A. salmonicida, A. hydrophila ve A. sobria S-layer’ a sahip türlerdir. Aeromonas türlerinin farklı yüzeylere tutunmasını sağlayan lifli veya lifsiz iki tür fimbria belirlenmiştir. Birincisi kısa ve serttir, bakteri hücrelerinde çok sayıda bulunur. İkinci tür fimbria uzun ve bükülebilirdir ve bakteri hücrelerinde daha az sayıda bulunur. Sıvı ortamda ve düşük sıcaklıkta üreme çoğu izolatta fimbriaların oluşmasına yardımcı olur. Virulant suşlarda önemli bir patojenite göstergesi olan kapsular polisakkarit önemli bir yüzey yapısıdır. Kapsular polisakkaritin, Aeromonas türlerinin farklı yüzeylere yapışmasını geliştirdiği ve patojeniteyi arttırdığı biliniyor olsa da bunların etki mekanizmaları tam olarak bilinmemektedir. Aeromonas Türlerinden Kaynaklanan Gastroenteritisler ve Gıda İnfeksiyonları Aeromonas’ lar insan ve hayvanların sindirim sistemi florasında bulunan oportünist ‘fırsatçı’ patojenik mikroorganizmalar arasında yer alırlar ve bu bakteriler özellikle 5 yaşın altındaki çocuklarda, yaşlılarda ve immun sistemi zayıf olan insanlarda gastroenteritis ile seyreden infeksiyona neden olurlar . A. hydrophila ve A. sobria insanlarda iki tip gastroenteritise neden olmaktadır. Birincisi sulu ishal, hafif ateş ve 2 yaşın altındaki çocuklarda kusma ile görülebilen kolera benzeri gastroenteritis, ikincisi ise, kanlı ve mukuslu ishal ile karakterize dizanteri benzeri gastroenteritistir. En sık görülen infeksiyon tipi birincisidir. Aeromonas spp. kaynaklı gastroenteritis olguları mevsimseldir ve en fazla yaz aylarında görülür. Aeromonas infeksiyonunun başlıca kaynağı sudur. Yaz mevsiminde su depolarında Aeromonas türlerinin popülasyonlarının artması ile sulardan kaynaklanan infeksiyon oranlarının artması arasında ilişki olduğu bildirilmiştir. Aeromonas türlerinden kaynaklanan gıda infeksiyonları olgularının pek çoğunda istiridye ve diğer deniz ürünleri, yenilebilir yer salyangozu, yumurta salatası gibi şüpheli gıdalar yer alırlar. Bu gıdalar ya buzdolabında uzun süre muhafaza edilen ya da Aeromonas türlerinin hızla üremesine izin veren uygunsuz depolama koşullarında depolanmış ve yetersiz pişirme sonucu tüketilen gıdalardır Aeromonas türleri sindirim sistemi infeksiyonları dışında septisemi, menenjit, deri, kas, kemik infeksiyonları, kulak burun infeksiyonları, endokardit, korneal ülser, göz infeksiyonları, tonsillit, pneumoni, üriner kanal infeksiyonları, osteomyelitis ve lokalize yara infeksiyonları gibi ekstraintestinal infeksiyonlara da neden olduğu bildirilmiştir. Aeromonas Türlerinin Gıdalarda Bulunmasını ve Üremesini Etkileyen Faktörler Aeromonas türlerinin üremeleri üzerine sıcaklık, pH, NaCl ve aw, klor bileşikleri, atmosfer, radyasyon ve rekabetçi flora gibi faktörler etki etmektedir Sıcaklık Hareketli Aeromonas türleri 4°C’ den 42°C’ ye kadar değişen sıcaklık derecelerinde üreyebilmektedir. Optimum üreme sıcaklığının 28°C olduğu ve 37°C’ de de rahatlıkla üreyebildiği görülmektedir. Buzdolabı sıcaklığında Aeromonas türlerinin gelişebilmesi gıda infeksiyon etkenleri içerisinde önemini ortaya koymaktadır. Ayrıca Aeromonas türlerinin -20 °C’de muhafaza edilen gıdalardan da izole edilebildiği ve -70 °C’de uzun yıllar saklanabildiği bildirilmektedir. Aeromonas türleri ısı işlemine oldukça duyarlıdır ve pastörizasyon sıcaklıklarında inaktive olmaktadır. Aeromonas türleri 60°C’ de 20 dakikada, 65°C’ de 10 dakikada inaktive olmasına rağmen ısıya dayanıklı suşlarının da olduğu ve ısıtma işlemi sırasında Aeromonas’ ların ürettiği ekstrasellüler proteolitik ve hemolitik ürünlerin tahrip olduğu bildirilmiştir pH Hareketli Aeromonas türleri için üreme aralığının pH 4-10 arasında olduğu buna karşın optimum pH değerinin 7,2 olduğu bildirilmiştir. Aeromonas türleri yüksek pH düzeylerinde dahi canlılıklarını koruyabilmektedir. Knochel ve Jeppesen (1990) ise yapmış oldukları çalışmada pH’sı 5,8±0,52 düzeyinde olan mayonezli salatalardan Aeromonas türlerini 105 kob/g düzeyinde izole ettiklerini, ayrıca %0,5 NaCl içeren sıvı besi yerinde 28 °C’de test ettikleri minimum değer olan pH 4,6’da Aeromonas türlerinin ürediğini bildirmişlerdir NaCl ve aw Aeromonas türleri tuza toleranslıdır. Aeromonas türlerinin optimum %1-2 NaCl içeren ortamlarda ürediği, hareketli Aeromonas türlerinin %5 NaCl içeren Nutrient Broth’da üreyemedikleri bildirilmiştir. Diğer faktörler uygun olduğu takdirde aw 0,94-0,98 arasında Aeromonas türlerinin üreyebildikleri bildirilmiştir. Klor bileşikleri Koliform grubu bakterilerin hiç bulunmadığı klorlanmış sulardan Aeromonastürleri izole edilmiş ve Aeromonas türlerinin klora, Koliform grubu bakterilerden daha dirençli olduğu bildirilmiştir. Aeromonas spp. ile kontamine suların neden olabileceği infeksiyonların önlenmesi amacıyla, son kullanma noktasında sudaki serbest klor seviyesinin 0,4 mg/l’ den az olmaması önerilmiştir. Atmosfer Gıdaların vakum ve modifiye atmosfer ile paketlemede, ortamdaki oksijenin azaltılması Aeromonas türlerinin üremeleri üzerine çok az etki etmekte ve üremelerine engel olamamaktadır. Hatta modifiye atmosfer yöntemi ile paketlenmiş etlerde, başlangıçta çok düşük olan hareketli Aeromonas’ ların sayısı depolama süresinin uzamasıyla artmaktadır. Düşük CO2 düzeyinin üreme üzerine sınırlayıcı etkisinin az olmasına karşın, CO2’in yüksek miktarının (%94-99) üremeyi ve canlılığı olumsuz yönde çok fazla etkilediği bildirilmiştir. Aeromonas Türlerinin Su ve Gıdalarda Varlığı Hareketli Aeromonas’ lara bağlı enfeksiyonların insan ve hayvanlara en önemli bulaşma kaynağı sudur. Suyun sıcaklığına, organik madde içeriğine ve serbest klor miktarına bağlı olarak Aeromonas türleri haftalarca canlı kalabilmekte hatta sayısı artabilmektedir . Aeromonas cinsi üyelerinin klorlanmış ve klorlanmamış içme suları, atık ve kirli sular, dereler, kuyu suları, deniz suları ve yüzme havuzları gibi sucul çevrelerde bulunduğu yapılan pek çok çalışmada gösterilmiştir Gıdaların kontaminasyonunda Aeromonas ile kontamine sular önemli derecede rol oynamaktadır. Aeromonas’ larla kontamine sular deniz ürünlerini, sebzeleri, et ve süt ürünlerini indirek olarak kontamine etmektedir. Sığır eti, kuzu eti, kanatlı eti gibi soğukta muhafaza edilen ve bozulma gösteren hayvansal ürünlerde ve tüm taze et çeşitlerinde Aeromonas’ lar mevcuttur. Et ve et ürünleri, kesimhanelerde kesim prosesinin farklı basamaklarında hareketli Aeromonas türleri ile kontamine olmaktadır. Özellikle yüzme işlemi ve iç organların çıkarılması kontaminasyona sebep olan başlıca işlemlerdir. Ayrıca kesim aletleri, çalışanların elleri ve elbiseleri, taşıma araçları, alet ve ekipmanlardan da Aeromonas’ lar ete bulaşmaktadır. Buzdolabı muhafaza koşullarında gelişme yeteneğine sahip olan hareketli Aeromonas türlerinin pastörize sütlerde bulunması potansiyel bir gıda infeksiyon tehlikesini göstermektedir. Ayrıca hareketli Aeromonas türlerinin pastörize edilmemiş ya da hatalı pastörize edilmiş sütlerde bulunması da infeksiyonlara yol açabilmektedir. Brezilya’da yapılan bir araştırmada incelenen 90 sebze örneğinin 43’ünde (%47,78) hareketli Aeromonas spp. varlığı belirlendiği, Aeromonas türleri ile kontamine olmuş bu gıdaların normalde çiğ olarak tüketilmesinden dolayı önemli bir sağlık riski oluşturduğu bildirilmiştir. Hareketli Aeromonas’larda Bulaşma Yolları Gıdaların Aeromonas türleri ile kontamine olmasında enfekte sular, hasta hayvanların dışkıları veya gıdalarla temas eden portör insanlar gibi değişik kaynaklar rol oynamaktadır. Hareketli Aeromonas türleri deniz suyu, içme suyu, tatlı su, lağım suyu gibi kaynaklarda bol miktarda bulunurlar ve bunlarla direk temas eden insanlarda ve hayvanlarda ya da bu sularla kontamine olan gıdaları tüketen insanlarda hastalığa sebep olurlar. Aeromonas’lar aynı zamanda herhangi bir hastalığa sebep olmaksızın insan ve hayvanların sindirim sisteminde bulunabilmekte, buradan da direk veya gıdalar vasıtasıyla insanlara geçerek uygun ısı, pH, NaCI ve rutubet gibi şartlarda üreyip toksin oluşturarak değişik hastalıklara sebep olmaktadırlar. İşletmede temiz su kullanılmamasına bağlı olarak gıdalar değişik düzeylerde bu mikroorganizmayla kontamine olurlar. Daha sonraki aşamalarda ekipman ve personel gibi kaynaklardan meydana gelen sekonder bulaşmalar ve çapraz kontaminasyonlara bağlı olarak üretilen gıdalar değişik düzeylerde hareketli Aeromonas'larla kontamine olurlar. Balıklarda ise, sulardan kontaminasyonun yanında hasta balıklardan temas yoluyla da kontaminasyon meydana gelebilmektedir. Hareketli Aeromonas’lar çiğ ve pastörize sütlerle süt ürünlerinde de bulunabilir ve bu gıdalara genellikle toprak ve su gibi çevresel ortamlardan bulaşırlar. Pastörize sütlerde ise genellikle sekonder kontaminasyon söz konusudur. Hareketli Aeromonas Kontaminasyonunu Önlemek İçin Alınabilecek Önlemler Gıdalarda hareketli Aeromonas kontaminasyonunu önlemenin ilk yolu, bu etkenle kontamine suları mümkün olduğu kadar gıda işletmelerinde kullanmamaktır. Musluk suyunda %0.29-0.47 mg/L arasında bir klorlama işleminin Aeromonas kontaminasyonunu önleme için etkili bir yol olabilir. Gıdalarda hareketli Aeromonas kontaminasyonunu önlemek için temiz ve hijyenik su kullanmanın yanında, kaliteli ve kontamine olmamış hammadde kullanımı, alet, ekipman ve personel hijyeni, taşıma, muhafaza, satış ve tüketim esnasında sekonder ve çapraz kontaminasyonların önüne geçilmesi, ve gıda işleme ünitelerindeki tüm ekipmanın temizliğine ve dezenfeksiyonuna dikkat edilmesi gerekmektedir Et ürünleri üreten fabrikaların hijyenik durumunun ve modernliğinin Aeromonas sayısını önemli ölçüde etkilediğini ortaya koymuşlar, modern ve hijyenik üretim yapan işletmelerde ilk baştaki kontaminasyon düzeyi önemli olmaksızın üretimin erken safhalarından itibaren Aeromonas'ların hızlı bir şekilde inaktive olduklarını bildirmişlerdir. Bütün bu tedbirlere ilave olarak, gıda maddelerini hareketli Aeromonas kontaminasyonundan korumada; Eugenol ve Pimento ekstraktları ile laktik asitli solüsyonların ve dumanlama gibi uygulamaların kullanılması üzerinde de araştırmalar yapılmaktadır. Hareketli Aeromonas Türlerinin İzolasyonu Aeromonas türlerinin izolasyonu zenginleştirme işlemini takiben katı besi yerine ekilerek gerçekleştirilir.
  3. DENEYİN KONUSU: DNA ve Proteinlerin Enzimlerle İlişkileri DENEYİN AMACI: DNA ve proteinlerin proteaz ve DNaz ile etkileşimlerinin agaroz jel ile incelenmesi. MATERYALLER : 1 – Agoroz 2 – Tris-asetat(TAE) tamponu (Agaroz jel elekroforezi için) 3 – Yükleme tamponu (DNA için) 4 – Standart DNA (marker) 5 – Etidyum bromür 6 – Mezür 7 – Mikrosantrifüj tüpleri 8 – Mikropipet ( 0.5-10 μl , 10-100 μl ) 9 – Elekroforez cihazı 10 – Mikrodalga fırın 11 – Proteaz K 12 – Dnaz I DENEYİN YAPILIŞI : 1-) Deneye başlamadan önce hazırlayacağımız jel tablasının kuru ve temiz olmasına dikkat ediyoruz (çünkü daha önceden bu tabla üzerinde etüdyum bromür kullanılmış olabilir ve bu yüksek derecede kansorejen bir kimyasaldır). 2-)50 ml TAE ve 450 ml distile suyu karıştırarak 1x’lik 500ml TAE hazırlıyoruz(bunu hem agaroz jeli hazırlarken hemde yürütme işlemi yaparken tampon olarak kullanacağız) 2-)0.24 gram Agoroz tartılarak işleme başlanır ve mezürde 30 ml TAE tamponu eklenerek mikrodalga fırında bu karışımı çözdürürüz. 3-) Elde ettiğimi karışım elle tutulabilecek sıcaklığa eriştiğinde (50-55 ˚C) çeker ocak altında 2 μl etidyum bromür ilave ederiz (bu işlemde solüsyonda hava kabarcığı kalmamasına dikkat ediyoruz). 4-) Bu işlem sonrasında hazırlamış olduğumuz solüsyonu kenarları kapatılmış jel tablasına dökeriz ( dökme işlemi yapılırken sızıntı olmamasına dikkat edilerek bu işlem yapılmalıdır). 5-) Jel döküldükten sonra üzerinde DNA bromfenol blue karışımı ve markerımızı ekleyecek olduğumuz kuyucukların oluşması için jel üzerine tarağı yerleştiriz. 6-) Jel donduktan sonra tarağı dikkatlice( jele doğrudan dokunmadan hatta bir eldiven vasıtasıyla, [doğrudan etüdyum bromür temasından kaçınmak için]) çıkararak jeli elekroforez tankına yerleştiririz. Ve tankın üzerindeki sınır çizgisine kadar TAE tamponu dökeriz. 7-) Bir önceki deneyde izole ettiğimiz ve TE tamponu ile çözmüş olduğumuz DNA örneği ile loading buffer’ı karıştırız ve jelde tarak uçları ile oluşturmuş olduğumuz kuyucuklara boşaltırız.( Bu deneyde maker harici hazırlayacağımız DNA örneği miktarları aşağıda bulunmakta) a) 2 μl DNA örneği + 5 μl Proteaz + 3 μl distile su + bromfenol mavisi (1.ve 2. gruplar) (1. grup 3 DNA örneği, 2. grup olarak 2 tane DNA içeren örnek hazırladık[fakat el alışkanlığı içinde distile su ve bromfenol mavisi karıştırarak yükleme yapıldı) b) 2 μl DNA örneği + 4 μl DNaz + 4 μl distile su + bromfenol mavisi (3. ve 4. gruplar) 8-) Aktarma işleminden sonra cm’ye 6 V olacak şekilde akım veririz (60 V). 9-) 30 dakika sonra DNA’nın yürümesi işleminden sonra jeli dikkatlice (etüdyum bromür ilavesinden dolayı) alarak transüliminatör üzerine alarak UV ışığı altında fragmentlerinin analizini yapabilecek duruma geliriz. GÖZLEM VE SONUÇLAR : Bütün deneyi 1.ve 2. grup olarak agaroz jeli oluşturma aşaması da dahil olmak üzere(bu kısım daha önceki DNA analizi deneyinde hocalarımız tarafından yapılmıştı) bütün deney aşamalarını gerçekleştirdikten sonra UV ışığı altında proteaz’ın DNA üzerinde hiçbir etkisinin olmadığını gördük bunun yanında 3.ve 4. grupların DNA’ya DNaz etkisini ise ortamda hiçbir DNA fragmetinin kalmadığını görmüş olduk. YORUM : Eğer ki elimizde analizini yapacağımız bir DNA, RNA yada protein varda ve bunların tam olarak saf olmadığını düşündüğümüz zamanlarda değişik kimyasal madde içerikleriyle bunları saflaştırmak mümkün hale gelir. Örneğin bir DNA analizi sırasında ortamda protein varlığı söz konusuysa burada Proteaz kullanarak bunu ortamdan atmak ve DNA mızı saflaştırmak olası hale gelir(her ne kadar RNA uzaklaştırma deneyi yapmasak da DNA ve proteinlerin ortamdan uzaklaştırılabildiğini görünce RNA içinde bir yöntem olacağını düşünüyorum). Bu yolla sadece üzerinde çalışmak isteğimiz grupları oluşturmak ve o gruplardan istediğimiz verileri almak daha kolaylaşacaktır. Şöyleki analiz süresince (özellikle elekroforez sırasında) elimizdeki örnekte sadece istediğimiz materyal haricinde farklı bir materyal bulunması ve bunun varlığında elektroforez süresinin de etkileneceğini düşünüyorum. Yani yürütme işlemi sırasında ortamda bulunan fazla maddelerden kaynaklı(proteinleri incelerken DNA varlığı gibi olaylardan bahsediyorum) süre uzaması olayının jel açıklarından geçen maddelerin fazlalığından kaynaklı olabileceği ihtimali göz önüne geliyor. İşte bu sebeplerden dolayı incelemek istediğimiz grupların bazı kimyasallar yardımı ile sadece DNA ,RNA yada protein inceleyebilmek mümkün hale gelmektedir demek mümkün hale gelmektedir..
  4. DENEYİN KONUSU : Protein Estraksiyonu ve SDS-PAGE’deki protein örneklerinin analizi MATERYALLER : 1 – mikropipet ve pipet uçları 2 – Santrifüj ve tüpler 3 – Elektroforez tankı ve güç kaynağı 4 – Erlen, beher 5 – Buz ve buz kabı 6 – Elektroforez tamponu(0.025 M Tris, 0.192 M glisin, 0.0035 M SDS, pH 8.5 7 – Yükleme tamponu (0.4 M Tris, 0.4 M DDT, %8 SDS, %40 gliserol, %0.04 bromfenol mavisi, pH 6.8) 8 – Coomassie Blue G-250 boyası 9 – Boyama kabı 10 – Hamilton şırınga DENEYİN YAPILIŞI : 1 – Öncelikle aşağıda verildiği gibi yükleme ve ayırma olmak üzere iki farklı jel karışımı hazırlıyoruz(AMPS[amonyum persülfat] ve TEMED’i jel karışımını kasete dökmeden hemen önce ilave ediyoruz) Stok Yükleme jeli (%5) Ayırma jeli (%12) Acrylamid %30 0.5 ml 4.00 ml Distile su 2.10 ml 3.3 ml Tris HCl 1.0M , pH 6.8 0.38 - Tris HCl 1.5 M , pH 8.8 - 2.50 ml SDS %10 30 μl 100 μl *AMPS %10 30 μl 100 μl *TEMED 3 μl 4 μl Toplam 3.061 μl 10.004 μl . 2 – Elekroforez aletinin jel dökme aparatında, jel kaseti içerisine, ilk önce beher içerisinde hazırlanan ayırma jelini döküyoruz(bu işleme başlamadan tankın su sızdırmazlığını bir miktar distile su ile ölçmekte yarar vardır çünkü sıvı olan jel eğer bir sızıntı var ise akıp gidecektir). Hemen sonra ayırma jelinin üzerine polimerleşmeyi (pütürlü yapı olmasını engellemek için yani oksijen ile bağlantısını kesmiş oluyoruz) sağlamak amacıyla distile su yada alternatif olarak n-butenol(biz su kullanacağız çünkü daha pratik) ekliyoruz ve jelin donması için 10-15 dakika 37 ˚C’de etüvde bekletiyoruz. 3 – Kurumuş olan ayırma jeli üzerine yükleme jelini de ekleyerek yine donmasını bekliyoruz fakat donma işlemine başlamadan önce yükleme yapılabilecek kuyucuklar oluşturmak amacıyla tarak koyuyoruz ve 10-15 dakika donması için bekliyoruz. 4 – Jel katılaştıktan sonra tarağı çıkarıyoruz elekroforez tankının içine yerleştirerek içerisini elektroforez tamponu ekliyoruz. Ve toplamda 20 μl olan karışımı hazırlayıp, karıştırdıktan sonra 100˚Cde 2 dakika denatürasyon için kaynatıyoruz. Sonraki işlemde ise özel bir enjektör(Hamilton şırınga) yardımıyla her grup iki yükleme yapıyor. Son olarakta marker ‘da eklenerek jelde yürütme işlemine geçiyoruz(aşağıda ise grupların kuyucuklara ne kadar ve hangi maddeleri yüklemeleri gereken tablo buluyor). Protein örneğimiz 5 μl 10 μl Yükleme tamponu 5 μl 5 μl Distile su 10 μl 5 μl toplam 20 μl 20 μl 5 – Elektroforez tankı içerisindeki jel üzerine sırasıyla 4.grup, 3.grup ,2.grup, 1.grup, marker, 1.grup, 2.grup, 3.grup, 4.grup olarak yükleme yapıldı, buradaki amaç jelin boyama ve yıkama esnasında ters dönmesi halinde kimin nereye yükleme yaptığını karıştırmamaktır. 6 – Yürütme işlemi içinde güç kaynağını 100 V’a ayarlayarak proteinleri bir saat yürütüyoruz ve bir saatin sonunda da 120 V’a çıkararak işlemi hızlandırıyoruz. Proteinler ayırma jelinin son noktasına geldiğinde de gücü kesip jeli çıkarak boyama işlemine geçiyoruz. 7 – Jeli boyama işlemi için Coomassie Blue kimyasalını yarım saat jele uyguladıktan sonra fazla boyanın çıkması ve protein bantlarının görülebilir hale gelmesi için çözelti A’da yıkama işlemi yapılır. NOT: Ayırma jeli, yürütme jeli ve çözelti A’da yıkama işlemleri hocalarımız tarafından gerçekleştirildi. 2.grup uzunlukları(y) 3.5 mm 5 mm 7 mm 8.5 mm 10 mm 12 mm 14 mm 17 mm 18 mm 19 mm 20 mm 22 mm 24 mm 27 mm 28 mm 30 mm GÖZLEM ve SONUÇLAR : Gözlem: Hazırlamış olduğumuz protein örneği, yükleme tamponu ve distile su karışımının jelde elektrik etkisiyle hareketi gözlendi. Ve elimizde şöyle bir tablo oluştu(molekül ağırlığı hesaplamak adına bir marker’dan birde kendi örneğimizden aldığımız bantlaşmaları gösteren). Proteinler Molekül ağırlığı Uzunluk 1.bant: miyozin 205 3 mm 2.bant: β-Galaktozidaz 116 6 mm 3.bant: Fosforilaz b 97 8 mm 4.bant: Fruktoz 6 fosfat kinaz 84 10 mm 5.bant: Bovine serum albumin 66 12 mm 6.bant: Glutamik dehidregenaz 55 15 mm 7.bant: Ovalbumin 45 18 mm 8.bant: Gliserol 3 fosfat dehidrajenaz 36 22 mm 9.bant: Tripsinojen 24 29 mm 10.bant: Tripsin-inhibatör 20 31 mm 11.bant: α-Laktol bumin 14 38 mm Toplam uzunluk ise x=46mm olarak bulundu buna göre hesaplama yapabilmek için şu formülü kullanmak gerekiyor: [ y/x ] bütün uzunluk değerlerini bu formüle göre buluyoruz ve grafik haline getiriyoruz. 1.değer: 3.5 / 46 = 0.076 2.değer: 5 / 46 = 0.108 3.değer: 7 / 46 = 0.152 4.değer: 8.5 / 46 = 0.184 5.değer: 10 / 46 = 0.217 6.değer: 12 / 46 = 0.260 7.değer: 14 / 46 = 0.304 8.değer: 17 / 46 = 0.369 9.değer: 18 / 46 = 0.391 10.değer: 19 / 46 = 0.413 11.değer:20 / 46 = 0434 12.değer: 22 / 46 = 0.478 13.değer.24 / 46 = 0.521 14.değer: 27 / 46 = 0.586 15.değer: 28 / 46 = 0.608 16.değer: 30 / 46= 0.652mm *Grafik ek de bulunmaktadır. Sonuç: Deneyden sonuç çıkarabilmek için öncelikle kullandığımız kimyasalların işlevlerini vermek daha iyi olacaktır. Kimyasal işlevleri: *AMPS:Polarizasyonu sağlamak. *TEMED: Reaksiyonu katalizlemek. *Tris HCl: İyonik denge sağlayıcı *Bisakrilamid: Reaksiyonu başlatıcı. *SDS: Proteinlerin denatürasyonu ve pozitif yükle sağlanmasını sağlayıcı. Buna göre proteinlerin bir jelde yürütülmesi ve buna bağlı olarak geçirdiği işlemlerin bazı kimyasallara bağlı olduğunu söyleyebiliriz. Şöyle ki proteinler başlangıçta çok kompleks yapıda olduklarından öncelikle onların inceleme yapılabilecek duruma getirilmesi(daha önceki deneylerimizde yapmıştık[protein saflaştırılması] ), proteinlerin hem pozitif hemde negatif yüklere sahip olduğundan ötürü SDS in eklenerek bütün proteinlerin negatif yüklenmesi sağlanarak ve jelin por açıklıkları vasıtasıyla pozitif kısıma yürümesi sağlanır. Yalnız bu yürüme işleminin sağlanması için bir başlatma ajanı (bisakrilamid), işlemin daha hızlı ilerlemesi için (TEMED) belli başlı kimyasallar kullanılarak işlemi sonlandırmak gerekir yani buradan çıkartılan sonuç proteinlerin her iki yükü birden taşımları, por açıklıklarının boyutları, kullanılan marker’ın çeşidi, proteinlerin jel üzerinde yürümesini sağlayan etmenler olmaksızın proteinlerin molekül ağırlıklarını hesaplamak imkansızlaşır.
  5. DENEYİN KONUSU : Protein Estraksiyonu MATERYALLER : 1 – Homojenitör 8 – Mikropipetler 2 – Santrifüj 9 – Tampon A 3 – Buz ve buz kabı 10 – Tampon B (lizis tamponu) 4 – Steril pipet uçları 11 – Bistüri, pens, toplu iğne 5 – Deney tüpü 12 – Petri kabı 6 – Mikrosanrifüj tüpleri 13 – Piset, erlen, beher 7 - Kurbağa Tampon A Tampon B (lizis buffer) 50 mM Tris- base (pH 7.5) 50 mM Tris-base (pH 7.5) 2 mM EDTA 0.2 mM EDTA 0.5 mM DTT 0.5 mM DTT 150 mM NaCl 5 mM Magnezyum asetat %10 Gliserol 1 mM PMSF DENEYİN YAPILIŞI : 1 – Protein eksraksiyonu için ilk basamak olan kurbağa (eterle bayıltılmış olarak geldi) bistüri yardımı ile diseksiyonu yapılır ve derisi toplu iğne yardımı ile strofora sabitlendikten sonra her grup farklı bir bölümünü aldı (2. grup olarak biz kalp aldık). 2 – Aldığımız kalbi Tampon A içinde iyice yıkanır ( kan kalmamasına dikkat ederek). 3 – Elimizde bulunan 0.193 gr doku parçası üzerine 1000 μl +4˚C’de Tampon B ekledik (deneyde doku parçasının 2 katı olacak şekilde eklenen Tampon B’nin yetersiz olacağından ötürü 1000 μl ekledik). 4 – Kalp parçaları ve Tampon B karışımını 8 000 rpm’de homojenize ettik (yalnız homojenizasyon işlemi sırasında bıçakların dönme hızı çok fazla olacağı ve bununda protein yapısını bozacağından ötürü deney tüpü içindeki karışımı buz içindeyken uyguladık). 5 – Buz kabı içinde hazırlamış olduğumuz karışımı 10 000 rpm ve +4 ˚C de 20 dakika boyunca sanrifüj ettik. Buradaki amaç ise büyük partiküllerin santrifüj ile aşağı çöktürülüp protein ve Tampon B karışımının yukarıda kalmasını sağlamaktır(yani süpernatant kısmın). 6 – Oluşan süpernatant kısmı temiz iki ependorf tüpüne eşit olacak şekilde aktardık. 7 – Aktardığımız kısmı daha sonra kullanmak için -20 ˚C’de daha sonraki deneyde kullanmak için sakladık ve böylelikle deneyi sonlandırmış olduk. GÖZLEM ve SONUÇLAR : Gözlem: Santrifüjden çıkarmış olduğumuz ependorf tüplerinin içinde bulunan pelet ve süpernatant kısımlarından süpernatantı ayırarak (Protein ve Tampon B kaışımlı) diğer deneylerde kullanılamak için – 20 ˚C’de muhafazası sağlandı ve diğer deney için kullanılacak olan asıl materyali de böylelikle hazırlamış olduk. Sonuç: Daha önce yapmış olduğumuz DNA izolasyon ve miktar tayini deneylerinde olduğu gibi bu deneyde de yine ikişer adet örnek hazırlayarak deneyde yapmış olabileceğimiz hataları azaltmaya çalıştığımızı çıkarmak mümkün hale geliyor. Ve ayrıca yüksek sıcaklıklar altında protein yapısındaki materyallerin bozulacağı için yapılan deneylerde soğutma çalışmalarının ne kadar önemli olduğunu da saptamak olası duruma geldi.
  6. DENEYİN KONUSU : Protein Konsantrasyonun Belirlenmesi MATERYALLER : 1 – Bovine serum albumin= BSA 2 – Bradford boyası 3 – Distile su 4 – Mikropipetler (10-100 μl , 100-1000 μl) 5 – Spectrofotometre küveti , ependorf tüpler 6 – Daha önce hazırladığımız Tampon B ve protein içeren solüsyonlar DENEYİN YAPILIŞI : 1 - Öncelikle spektrofotometreyi sıfırlamak için gerekli olan kör küvetleri hazırlandı(asistanlar tarafından). İki ayrı küvete 500 μl BSA ile 500 μl Bradford koyarak karışmasından oluşturuldu. 2 – Protein ölçümü için ilk önce konsantrasyonu bilinen bir proteniden (BSA) standart bir eğri hazırlamamız gerekiyor. Bunun için 1 mg/ml BSA’nın farklı konsantrasyonlarına Bradford boyası ekleyerek aşağıdaki tabloyu oluşturuyoruz. Tüpler 1 2 3 4 5 6 7 8 BSA (μl) 10 20 50 100 150 200 300 400 Distile su (μl) 490 480 450 400 350 300 200 100 Bradford (μl) 500 500 500 500 500 500 500 500 Toplam(μl) 1000 1000 1000 1000 1000 1000 1000 1000 Gruplar 1.grup 2.grup* 3.grup 4.grup 3 – Daha önceki deneyde hazırlamış olduğumuz izole protein örneklerinin her birinden birer tane aşağıdaki miktarlarda ekleyerek absorbsiyon değerlerini öğrenmek için speckrofotometreye göndermeye hazır duruma geleceğiz. Protein örneği 10 μl Distile su 490 μl Bradford 500 μl Toplam 1000 μl 4 – Örnekleri iyice karıştırdıktan sonra en az 5 dakika bekleyerek, 595 nm’de ki absobsiyon değerini ölçmek için spektrofotometre cihazının bulunduğu yere gidilir. 5 – Aldığımız sonuçlarına göre doğrusal grafik hazırlama işlemine geçilir. Bu işlemde absise( x eksenine) standart protein çözeltilerinin konsantrasyon değerlerini, ordinatına (y eksenine) da absorbsiyon değerlerini(A.D) değerlerini girerek, standart bir eğri oluşturmaya çalışacağız. 6 – Bu grafiğin hazırlanma sebebi bizim hazırlamış olduğumuz protein değerinin konsantrasyonunu bulmaktır. Bu işlem içinde hazırladığımız protein örneklerinin A.D değerlerini x eksenine dik olacak şekilde getirerek protein örneğimizin ne kadar miktarda olduğunu öğrenmek içindir. GÖZLEM ve SONUÇLAR : Gözlem: Tüpler 1 2 3 4 5 6 7 8 BSA (μl) 10 20 50 100 150 200 300 400 Distile su (μl) 490 480 450 400 350 300 200 100 Bradford (μl) 500 500 500 500 500 500 500 500 Toplam(μl) 1000 1000 1000 1000 1000 1000 1000 1000 Gruplar 1.grup 2.grup* 3.grup 4.grup Absorbsiyon değerleri(595 nm’de) 0.483 0.582 0.960 1.023 1.137 1.178 1.186 X İlk 7 tüpte beklenmedik bir rakam ile karşılaşılmaz iken 8. ependorfda A.D değeri okunamamıştır. Protein örneği 10 μl 10 μl Distile su 490 μl 490 μl Bradford 500 μl 500 μl Toplam 1000 μl 1000 μl Absorbsiyon değerleri(595 nm) 0.879 (1. ependorf) 0.959 (2.ependorf) Yandaki tabloda görülen değerlerin ortalamasını alarak sonuca varacağız. Çünkü 2. grup olarak her iki protein örneğimizin de A:D’ sini almıştık (herhangi bir olumsuz sonuç için), ve aldığımız bu değerlerin birbirine yakın olmasından dolayı bu ikisinin ortalamasını alarak tablo oluşturma işlemine geçeceğiz. (1.ependorf A.D + 2. ependorf A.D) / 2 = ortalama A.D => (0.879+0.959) / 2 = 0.959 ≈ 0.960 eder. Sonuç:Farklı protein solusyonlarında ne kadar protein olduğunu hesaplama yöntemlerinden birisinin BSA kimyasalı ile belirlenmiş A.D değerlerin hesaplanıp grafik üzerinde gösterimi ile olabileceğini görmüş olduk. Yalnız grafik oluştururken BSA ile ölçülmüş A.D’ lerin değerlerinin birbirinden çok farklı olmamalarına dikkat edilmeli aksi takdirde A.D’ler grafiğe eklenirken bir eğri yerine bir aşağı bir yukarı giden eğriyi yakalamak mümkün olmaz. O yüzden eğrinin durumunu bozacak değerlerin eğriye eklenmeden hesaplamaları yapılarak grafik tamamlanmış olur
  7. DENEYİN KONUSU : DNA Agoroz Jel Elekroforezi MATERYALLER : 1 – Agoroz 2 – Tris-asetat(TAE) tamponu (Trisma base, Glasiyal asetik asit, EDTA pH 8.0) 3 – Loading Tampon ( 4 M Üre, 0.025 M EDTA, %60 sukroz, 0.025M Bromphenol blue, 0.025 M Ksilen) 4 – Standart DNA (marker) 5 – Etidyum bromür 6 – Mezür 7 – Mikrosantrifüj tüpleri 8 – Mikropipet ( 0.5-10 μl , 10-100 μl ) 9 – Elekroforez cihazı 10 – Mikrodalga fırın DENEYİN YAPILIŞI : 1-) Deneye başlamadan önce hazırlayacağımız jel tablasının kuru ve temiz olmasına dikkat ediyoruz (çünkü daha önceden bu tabla üzerinde etüdyum bromür kullanılmış olabilir ve bu yüksek derecede kansorejen bir kimyasaldır). 2-) Sonrasında 0.24 gram Agoroz tartılarak işleme başlanır ve mezürde 30 ml TAE tamponu eklenerek mikrodalga fırında bu karışımı çözdürürüz. 3-) Elde ettiğimi karışım elle tutulabilecek sıcaklığa eriştiğinde (50-55 ˚C) çeker ocak altında 2 μl etidyum bromür ilave ederiz (bu işlemde solüsyonda hava kabarcığı kalmamasına dikkat ediyoruz). 4-) Bu işlem sonrasında hazırlamış olduğumuz solüsyonu kenarları kapatılmış jel tablasına dökeriz ( dökme işlemi yapılırken sızıntı olmamasına dikkat edilerek bu işlem yapılmalıdır). 5-) Jel döküldükten sonra üzerinde DNA bromfenol blue karışımı ve markerımızı ekleyecek olduğumuz kuyucukların oluşması için jel üzerine tarağı yerleştiriz. 6-) Jel donduktan sonra tarağı dikkatlice( jele doğrudan dokunmadan hatta bir eldiven vasıtasıyla, [doğrudan etüdyum bromür temasından kaçınmak için]) çıkararak jeli elekroforez tankına yerleştiririz. Ve tankın üzerindeki sınır çizgisine kadar TAE tamponu dökeriz. 7-) Bir önceki deneyde izole ettiğimiz ve TE tamponu ile çözmüş olduğumuz DNA örneği ile loading buffer’ı karıştırız ve jelde tarak uçları ile oluşturmuş olduğumuz kuyucuklara boşaltırız.( Bu deneyde maker harici iki şekilde DNA örneği hazırlayacağız) a) 5 μl DNA örneği + 1 μl bromfenol blue b) 2 μl DNA örneği + 3 μl TE tamponu + 1 μl bromfenol blue Ve marker içinde şu formülü kullanacağız : 1 μl marker + 1 μl bromfenol blue + 4 μl distile su 8-) Aktarma işleminden sonra cm’ye 5 V olacak şekilde akım veririz (50 V) 9-) 45 dakika sonra DNA’nın yürümesi işleminden sonra jeli dikkatlice (etüdyum bromür ilavesinden dolayı) alarak transüliminatör üzerine alarak UV ışığı altında fragmentlerinin analizini yapabilecek duruma geliriz. GÖZLEM VE SONUÇLAR : UV ışığı altında fotoğrafını çektiğimiz DNA fragmentlerinin kaç baz çifti içerdiğini tam olarak anlayabilmek için marker’ın ne kadar baz çifti serisinin verilmiş olduğu hazır şablondan yararlanılır. Çünkü elimizde sabit değerleri bulunmayan bir belirleyici (marker) olsaysı DNA’nın ne kadar baz çiftinin olduğunu hesaplamak mümkün olmazdı. Bu yüzden firmadan gönderilen marker’ın hangi aralıklarda ne kadar baz çifti içerdiği dokümana bakılması gerekir. Ekte bulunan UV sonucuna göre bizim DNA’mızda 21000’i biraz aşan sayıda baz çifti olduğu anlaşıldı çünkü marker ile kendi DNA örneğimizi karşılaştırıken DNA baz çiftlerinin nerelerde toplandığına ve bunun marker üzerinde hangi aralığa denk geldiği okunarak baz çifti hesaplaması yapılabilir. Buna göre UV transüliminatörü altında marker ve kendi DNA örneğimizi karşılaştırdığımızda 21000’i geçen sayıda baz çifti bulunduğunu görmüş olduk. Yalnız son bantta karalama gibi şekillerin çıkması DNA’mızın tam olarak saf olmadığını gösterir ki bir önceki raporumuzda bu sonuçlara ulaşmıştık.. YORUM : Farklı por açıklıkları içeren jellerden farklı boyutlarda DNA baz çiftlerinin geçebildiği, yalnız bu işlemin gerçekleşmesinin nedenlerinden birisinin DNA fragmentlerinin kesilmesinden kopmasından kaynaklı olarak farklı şekillerde bantlaşmalar gösterebileceğini öğrenmiş olduk, bunun yanı sıra UV ışığı yardımı ile DNA’nın baz çifti sayısını da hesaplayabileceğimizi fakat DNA baz çiftinin belirlenmesinin DNA’nın ne kadar saflıkta olduğu hesaplamada kullanabilecek bir yöntem olmadığını da görmüş olduk.
  8. Cenk Önsoy

    Biyologlar da artık Tus'a girebilecek mi?

    Keşke şurada derneğimizden birileri olsa da (beklemiyorum ama) en azindan mevzuat konusunda bilgi verse.. Nerde..
  9. His açısından değerlendirmek mantıklı ancak duruma tamamen biyolojik yaklaşmak gerek. Yani hormonal faaliyetlerin tetiklenmesini sağlayan sebepleri inceleyerek karar vermek gerek. Pek bilimsel değer taşımayabilir ancak şu makalelere göz atmakta fayda var, göz atın, üzerine görüşelim birlikte https://www.quora.com/How-come-you-dont-feel-anything-when-killing-people-and-committing-other-atrocities-in-games https://www.vice.com/en_us/article/xd5bmw/how-does-it-feel-to-kill-someone https://www.quora.com/Why-dont-people-feel-guilty-about-killing-insects http://www.ign.com/boards/threads/do-you-think-insects-suffer-when-you-crush-them-but-dont-kill-them-completely.454639799/ http://www.spanishdict.com/answers/144079/do-you-ever-feel-guilty-when-killing-any-bug
  10. Cenk Önsoy

    Biyologlar da artık Tus'a girebilecek mi?

    Konuyla ilgili olarak keşke dernek üyelerinden birileri aramızda olsa da yanıtlasa, ama o kadar uzağız maalesef kendi mesleğimize ve mesleğimiz hakkında yapılan projelere.. Net bilgi edinip konuyu güncelleyeceğim, beklemede kalın lütfen, ben de merak ediyorum.
  11. Kan grupları hayvanlar için geçerli mi? Hayvanlarda kan grubu farklılığı var mı? İnsan kanları, kırmızı kan hücrelerinin yüzeyinde çeşitli maddelerin bulunup bulunmamasına göre gruplandırılır ve bugüne kadar tanımlanmış 35 ayrı kan grubu sistemi vardır. Bu sistemlerin en önemlisi ABO gruplandırmasıdır. Avusturyalı bilim insanı Karl Landsteiner tarafından geliştirilen ABO sisteminde, kırmızı kan hücrelerinin yüzeyinde A ve B olarak adlandırılan iki ayrı antijeninin olup olmadığına bakılır. Sadece A antijeni olan kanlar A, sadece B antijeni olan kanlar B, hem A hem de B antijeni olan kanlar AB, ne A ne de B antijeni olan kanlarsa O olarak gruplandırılır. Kan grubu kalıtsal bir özelliktir ve hem anneden hem de babadan gelen genler tarafından belirlenir. İnsanlardan başka canlılarda da kan grupları vardır. Örneğin köpeklerde 13, kedilerde 3, atlardaysa 8 ayrı kan grubu tanımlanmıştır. İnsanlardaki A, B, AB, O kan gruplarına başka canlılarda da rastlanır. Örneğin maymunların, gorillerin ve kemirgenlerin kanları da ABO sistemi ile gruplandırılır. kaynak 1 , kaynak 2 , kaynak 3 , kaynak 4 , kaynak 5
  12. Bize maalesef düşündüğünüz gibi görünmüyorsunuz. Üzgünüz ama, çalışmanın ortaya çıkardığına göre düşündüğünüz gibi görünmüyorsunuz. Bu durum neden suratınızı sadece özçekimlerde beğendiğinizi açıklayabilir.. Bütün fotoğraflarınızda görünüş şeklinizden nefret mi ediyorsunuz? Üzgünüz ama, yeni araştırmanın öne sürdüğüne göre aslında yüzünüz o şekilde olabilir. Gerçekte, araştırmanın gösterdiğine göre fotoğraflarda aslında nasıl göründüğümüzü tanımada çok berbatız, sıradaki profil resmimizi veya vesikalık fotoğrafımızı bir yabancıya seçtirsek daha iyi olur. Avustralya’daki New South Wales Üniversitesi’nden bilim insanlarının bulduğuna göre, insanlar fotoğraflarda en çok kendine benzeyen hallerini bulmada, bir yabancıdan yüzde 7 daha kötü. Araştırmanın amacı, sınır denetlemesi gibi fotoğraf tanıma durumlarının zorluklarını anlamaktı, fakat ayrıca kendimizi beğendiğimiz bir fotoğrafı bulmanın neden bu kadar zor olduğuna biraz ışık tutmuş olabilir. Görünüşe göre, dünyanın geri kalanının bizi nasıl gördüğü konusunda hile yapıyoruz. Baş araştırmacı Davie White, bir basın toplantısında şöyle konuşuyor: “Birinin yüz fotoğrafını bir dakikadan daha kısa süre gören yabancıların, benzerliğe karar vermede daha inanılır olması sezgilere ters görünüyor. Halbuki, her gün kendi yüzümüzle yaşıyor olmamıza rağmen, görünüşe göre birinin kendi görünüşünün bilgisi bir maliyete sahip. Mevcut hafıza suretleri, iyi suretlere sahip resimleri seçme veya geçerli görünüşümüzü samimiyetle resmetme yeteneğimize müdahale ediyor.” White’ın takımı önceden, fotoğlarına dayanarak insan tanımlama konusunda pasaport kontrol edenlerin üniversite öğrencilerinden daha iyi olmadığını göstermişti ve bir yüzü tanımlama yeteneği, farkıl fotoğraflar arasında geniş oranda çeşitlilik gösteriyordu. Fakat bu sefer araştırmayı daha ileri götürmeye ve insanların kendi yüzlerini ne kadar iyi tanıyabildiklerini görmeye karar verdiler. Bunu yapmak için, 130 üniversite öğrencisine Facebook’tan kendilerinin 10 adet fotoğrafını indirmelerini söylediler ve sonra hangilerinin gerçek hayatta en çok, hangilerinin en az kendileri gibi göründüğünü derecelendirmelerini istediler. Daha sonra kendi yüzlerinin bir dakikalık web kamera videosunu ve iki fotoğraflarını çekmelerini sağladılar, birinde gülerken diğerinde ise nötr durdular. Buna dayanarak araştırmacılar 16 yabancıya aynı Facebook fotoğraflarını derecelendirmelerini söylediler. Ayrıca 73 kişilik başka bir yabancı takımdan bir çevrimiçi yüz eşleştirme testini tamamlayıp hangi fotoğrafların en fazla katılımcılar gibi göründüğünü tarafsız bir şekilde derecelendirmelerini istediler. Araştırmacıların bulduğuna göre yabancılar sadece 10 profil resmini katılımcılardan çok farklı bir sırada derecelendirmedi, aynı zamanda elde ettikleri sonuçlar çevrimiçi yüz eşleştirme testiyle karşılaştırıldığında yüzde 7 daha isabetliydi. Peki yabancılar neden yüzünüzü sizden daha iyi tanıyor? Bunun sebebi saf-maruz kalma etkisi denilen bir şey; yani en aşina olduğumuz şeyi tercih ediyoruz. Kendi ses kaydımız çalındığı zaman ondan nefret etmemizin sebebi bu, çünkü kafamızın içinde yankılanır şekilde duymaya çok alışığız, bu yüzden gerçek tonu bize yanlış geliyor. Ve çalışmaların gösterdiğine göre bu etki sanat ve edebiyattan müziğe kadar her şeyde mevcut. İş nasıl göründüğümüze geldiğinde, en alışık olduğumuz görünüş her gün aynada gördüğümüz olanı, yani yüz hatlarımızın ters göründüğü konum. Bu gerçek hayatta daha iyi veya daha kötü göründüğümüz anlamına değil, sadece yansımamızı tercih edeceğimiz anlamına geliyor. Ayrıca insanların, diğer insanların çektiği fotoğraflarda neden sıklıkla kendi ters kamera özçekimlerini tercih ettiğini açıklıyor. İlginç bir biçimde, araştırma ayrıca insanların birisi gülümsediği zaman fotoğrafları gibi görünüp görünmediğine karar vermede daha iyi olduklarını buldu. “Genelde fotoğrafların gülerken çekildiği ve bu fotoğrafların daha benzer yüzler olarak derecelendirildiği göz önüne alındığında, vesikalık fotoğraflarda yüz ifadelerine izin vermek belki faydalı olabilir.” diyor White. Sonuçlar British Journal of Psychology dergisinde yayınlandı. O halde şimdi, gerçekte nasıl göründüğümüz ve ne zaman en iyi göründüğümüz konusunda korkunç yargıçlar olduğumuza dair bilimsel kanıtlara sahibiz, belki de nihayet tüm ördek suratlı özçekimlere son veririz ha?.. Lütfen? kaynak 1, kaynak 2 , kaynak 3 , kaynak 4
  13. Öyle ama @m-sc-10 dediği gibi kesinlikle daha ciddi sorunlara yol açabilecek bir durum. Hele ki vücut fark etmediğinde hiç bir şey yokmuş gibi devam ederse.. Özellikle leblebi gibi ağrı kesici aldığımız günlerde nereye gidiyoruz diye sorgulatıyor insanı!
  14. Hassasiyeti ortadan kaldırmak diyelim, ağrı hala var, sebep hala mevcut ama görmezden gelmesini sağlıyoruz desenize.. Elinize sağlık.
  15. @Biyolokum orjinal kaynaklara ulaşmaya çalışalım böyle Türkçeleştirme çalışmaları havada kalabiliyor. Pc başına geçince zaman ayıracağım.
  16. Antibiyotik tedavisinin sonuna kadar devam edilmesi gerektiği önerilir. Peki ya antibiyotik tedavisini yarıda kesmek gerçekten de zararlı mı? Ya tam tersi doğruysa? Brighton ve Sussex Tıp fakültesi’nde Enfeksiyonal hastalıklar Profesörü Martin Llewelyn antibiyotik tedavisinin tamamlanmamasının bakterilerde direnç kazanımına sebep olduğuna dair kuvvetli delil bulunmadığını, hatta fazladan alınan antibiyotiğin dirence sebep olduğunu belirtti. Uzmanlara göre sonuna kadar devam edilen bir tedavi, hedef konumundaki bakterileri ortadan kaldırmasının yanı sıra vücudumuzda bulunan ve herhangi bir antibiyotiğe karşı direnci bulunmayan bakterilerin direnç kazanmasına neden oluyor. Dolayısıyla sonuç olarak fayda zararın gölgesinde kalıyor. Bilim adamları ayrıca bu durumun çoğu bakteri için geçerli olduğunu da eklemişler. Her ne kadar şu an için hastalar kendilerini iyi hissettiklerinde tedaviyi bırakabilirler denilse de alınması gereken antibiyotik miktarı ve türü kişiden kişiye değişkenlik göstermekte. Bunun için İngiliz araştırmacıların '' kişiye özel ilaç uygulamalarının uzunluğunu tespit etmek için '' çalışmalara başladığı söyleniyor Yine de yetkililerden bir bilgilendirme gelinceye kadar hali hazırda doktorunuzun size uyguladığı tedaviye ne olursa olsun sadık kalın. Zira çalışma henüz yetkililerce onaylanmadı. Bundan daha da önemlisi size tavsiyemiz doktor tavsiyesi olmaksızın antibiyotiklere başvurmamanız olacak. kaynak, kaynak 2
  17. Yetişkin beyni, beklenmedik bir bölgede yeniden nöron oluşturabiliyor Bilim insanları ilk defa yetişkin fare beyinlerinin amigdala bölgesinde yeni hücreler ürettiğini keşfetti. Bu bulgu, anksiyete ve depresyon gibi durumlar için daha iyi tedavilerin yanısıra, genel olarak beyni daha iyi anlamaya da yol açabilir. Amigdala, özellikle korkuyla ilgili olmak üzere birçok duygusal tepkimizi idare ediyor. Bu bölgenin içindeki bozuk bağlantılar, travma sonrası stres bozukluğu gibi anksiyete bozukluklarına yol açabiliyor. Avustralya’daki Queensland Üniversitesi’nde bulunan takıma göre eğer beyin amigdaladaki nöronları yenileme becerisine sahipse, o halde bu zihinsel sağlık durumlarına karşı koymanın bir yolu da bu olabilir. Takım üyesi, Queensland Beyin Enstitüsü’nden Pankaj Sah şöyle söylüyor: “Yetişkinlerin beyninde yeni nöronların üretildiği daha önce biliniyordu fakat, amigdalada yeni hücreler ilk defa keşfedildi ve bu durum heyecan verici. Bizim keşfimiz, amigdalanın korku ve dehşetli anıları düzenlemedeki rolünü anlamak bakımından büyük etkilere sahip.” kaynak, kaynak 2, kaynak 3
  18. Peter Higgs, Higgs Bozonunu Bugünün Akademik İkliminde Keşfedeyemeceğini Söyledi Ünlü fizikçi Peter Higgs, 2013 yılındaki Nobel Ödülü’nü almasının akşamında The Guardian’a konuşarak, bugünün akademik düzeninde bir iş sahibi olmak için yeterince üretken olamayacağını, çünkü araştırmacıların sürekli araştırma pompalamasının beklendiğini söylemişti. 87 yaşındaki Higgs, hiçbir zaman bir eposta göndermediğini ve cep telefonu çağrısı yapmadığını ve Evren’in kütlesini nasıl elde ettiğinin ana hatlarını çizen, çığır açıcı Higgs bozonu’nu 1964 yılında tahmin ettikten sonra 10’dan az tez yayınladığını söylemişti. Higgs, Decca Aitkenhead’a şöyle söylüyor: “Bugünün mevcut ikliminde, 1964 yılında yaptığım şeyi yapmak için yeterli huzur ve sükunete nasıl sahip olacağımı hayal etmek zor.” Şimdiyse Nature bülteninin genç araştırmacılar arasında yaptığı yeni bir anket, Higgs’in yorumlarından beri işlerin sadece daha kötüye gittiğini öne sürerek, bugünün araştırmacılarının daha az kaynak ve daha az iş istikrarı ile birlikte çok daha fazla baskı altında olduğunu gösterdi. Kendall Power, Nature bülteninin genç bilim insanlarının hali üzerine çıkardığı özel bir sayıda şöyle yazıyor: “Nature, Eylül ayında Facebook’a bir gönderi koyarak, ilk bağımsız konumuna başlayan bilim insanlarından karşılaştıkları zorlukları bize söylemelerini istedi. Bunu takip eden şey, büyük bir dert dökülmesi olmuştu.” kaynak, kaynak 2, kaynak 3
  19. Yeni bir aşı, beyni eroin ve opioidlere duyarsız hale getirebilir ABD’de aşırı dozda uyuşturu kullanımlarının, 2016’da 60.000’den fazla ölüme yol açtığından kuşkulanıyor. Fakat zihni değiştiren bu kimyasallara karşı beyni daha bağışıklı hale getiren yeni aşılar, opioid krizini sonlandırmanın anahtarı olabilir. ABD’deki araştırmacılar şu an hem eroinin hem de yapay opioid olan fentanilin etkilere karşı koruma sunan bir aşı bileşimi geliştiriyorlar. Bu aşı, günün birinde bağımlılığı durdurmaya ve hatta belki de ölümcül aşırı dozları önlemeye yardımcı olabilir. Geçen hafta Amerikan Kimya Derneği’nin (ACS) Washington DC’deki bir toplantısında sunulan bulgular, bağımlılığı tedavi etme konusunda uzun süredir araştırılan tartışmalı bir yaklaşımdaki son gelişmeler. Bu yaklaşım, uyuşturucuların etkilerini etkili bir şekilde nötr hale getirmek için aşıları kullanmayı kapsıyor. Böylesi araştırmaların tarihi 1970’ler kadar geriye gitse de, araştırmacıların yapay opioidlerin son zamanlardaki artışının, uyuşturucuların güçlerine karşı koymak için aşı kullanmanın hiç olmadığı kadar önemli olabileceği anlamına geldiğini söylüyorlar. kaynak, kaynak 2, kaynak 3
  20. Hastalıklar ve tütün arasındaki bağlantılar yarım yüzyıldır bilinirken, ikinci elden ‘pasif’ içici olmanın zararlı etkileri üzerinde 1980’lerin ortalarından beri çalışılmıştı. Şimdi, sigara ayresollerinin giysiler ve mobilyalar üzerinde bıraktığı kalıntıların sağlığımızı etkilemeye devam ederek, üçüncü el içiciliği dikkat etmemiz gereken bir sağlık tehlikesine çevirdiğine dair şüphelere sahibiz. Sigara içmenin, bir zamanlar tütün şirketlerinin (ve bazen ahlaksız doktorların) iddia ettiği gibi kesinlikle sağlıklı bir hobi olmadığını söylememize gerek yok. ABD’de beş ölümden birinin şimdi uzun dönemli sigara içmeye atfedilmesiyle, akciğerlere ulaşan kuru tütündeki katkı maddelerinin ve doğal bileşenlerin hücrelerimize ve biyokimyamıza zarar verip vermediği tartışması karara bağlanmış durumda. Pasif içiciliğin (etraftaki havaya yayılan duman parçacıklarını solumanın) sonuçları da epey kötü olabilir çünkü pasif içicilik de aralarında kalp ve akciğer hastalığı, akciğer kanseri, SIDS, astım ile çocuklarda kulak enfeksiyonlarının bulunduğu bir sürü sağlık durumuyla bağlantılı. İkinci elden içicilik, gönüllü olarak yaptığımız bir şey olmayabilse de, pek çok hükümet giderek artan miktarda kamu alanında sigara içmeyi yasaklıyor. Şimdiyse, hava temizlendiği zaman, sigaraların geride bıraktığı kimyasalların sorun olmaya devam ettiğini öne süren bulguların artmasıyla birlikte bu sigara zehirlerinin sağlık üzerindeki etkilerinin ne kadar uzağa gittiğini hesaba katmamız gerekebilir. Üçüncü el içicilikte, parçacıklar doğrudan yanan tütünden geliyor ve nefes ile verilen duman, giysiler, mobilya ve saç gibi yüzeylerde birikmeye yatkınlık gösteriyor. Sigara içilen bir yerden gelen herhangi biri, üçüncü el içiciliğin kokusunu bilecektir. Bu parçacıklar, koku giderici kullanma ihtiyacından daha fazlasını içeriyor; eğer zamanla birikirse, havayla tepkimeye girip nitrosamin bileşikleri gibi yeni kanserojenler oluşturabilirler. kaynak, kaynak 2, kaynak 3
  21. Epitel hücrelerinin apikal yüzeylerinde 1. Mikrovillüs 2. Stereocilia 3. Cilia yapıları bulunur.
  22. Epitel hücrelerinin yüzeyleri oldukça gelişmiştir. Örneğin bir bağırsak epitelinin; 1. Apikal (distal) yüzey 2. Lateral (yan) yüzey 3. Bazak (proksimal) yüzey olmak üzere 3 farklı yüzey bulunur. Epitel hücreleri yan yüzeyleri ile sıkıca bağlanmışlardır. Genelde aralarında boşluk yoktur.
  23. Bütün epitel doku hücreleri bazal lamina üstüne oturur. Bu tabaka ışık mikroskobu ile çok ince bir çizgi halinde görüldüğü için bazal lamina için kaide zarı ifadeside kullanılmaktadır.
  24. Epitel hücrelerde hücre ve çekirdek birbirine uygunluk gösterir. Örneğin prizmatik bir hücrenin çekirdeği hücre şekline uygun olarak oval ve hücre ekseni ile aynı doğrultudadır. Kübik hücrelerde çekirdek küresel, yassı hücrelerde ise hücrenin şekline uygundur. Bazı durumlarda preparatlarda çekirdeklerin durumu epitel dokunun tipi hakkında karar verilmesinde önemli rol oynar.
  25. Epitel doku hücrelerinin büyüklükleri 15-60 µm(mikronmetre) kadardır.

Hakkımızda

Biyoloji Günlüğü ülkemizdeki biyoloji öğrencileri, mezunları ve çalışanları adına kar gütmeyen bir proje olarak 9 senedir faaliyetlerine yılmadan devam etmeye çalışan masum bir projedir. Lütfen art niyetinizi forumdan uzak tutunuz. Bize iletişim formu aracılığıyla ulaşabilirsiniz.

Dilerseniz biyolojigunlugu@gmail.com veya admin@biyolojigunlugu.com adresine mail de gönderebilirsiniz. Bizimle arşivinizi paylaşmak isterseniz wetransfer.com üzerinden biyolojigunlugu.com adresine dosya transferi olarak iletmeniz yeterlidir, sizin adınıza paylaşılacaktır.

Sitemiz bir "Günlük" olarak derleme yayın, yorum, diyalog ve yazılara vermektedir. Güncel biyoloji haberleri ve gelişmelere ek olarak özellikle sosyal medyada gözden kaçan, değerli gördüğümüz tüm içeriğe kaynak ve atıflar dahilinde sitemizde yer vermekteyiz. Bu sitede verilen bilgilerin kullanım sorumluluğu tümüyle kullanıcıya aittir. Sayfalarımızda yer alan her türlü bilgi, görsel ve doküman sadece bilgilendirmek amacıyla verilmiştir.

Biyoloji Günlüğü internet sitesi 5651 Sayılı Kanun’un 2. maddesinin 1. fıkrasının m) bendi ile aynı kanunun 5. maddesi kapsamında Yer Sağlayıcı olarak faaliyet göstermektedir. İçerikler, ön onay olmaksızın tamamen kullanıcılar tarafından oluşturulmaktadır. Yer Sağlayıcı olarak, kullanıcılar tarafından oluşturulan içeriği ya da hukuka aykırı paylaşımı kontrol etmekle ya da araştırmakla yükümlü değildir.

Yer Sağladığı içeriğin 5651 Sayılı Kanun’un 8 ila 9. maddelerine aykırı şekilde; kişilik haklarınızı ihlal ettiğini ya da hukuka aykırı olduğunu düşünüyorsanız mail adreslerimizden iletişime geçerek bildirebilirsiniz. 

Bildirimleriniz dikkatle ve özenle incelenmekte olup kişilik haklarınızın ihlali ya da hukuka aykırılığın tespiti halinde mevzuat kapsamında en kısa sürede işlem yaparak bilgi vereceğiz.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgilendirme

Kullanım Şartları, Gizlilik Politikası, Forum Kuralları sayfalarına göz atınız.